TÜRKİYE'DE BÖYLE BİR TARTIŞMA OLABİLİR Mİ?
Bizdeki herhangi bir bakan ya da bakanlık sözcüsü kürsüde olsa...VAROL ERSOY yazdı..
Video görüntülerini izlemişsinizdir; izlemediyseniz de mutlaka
izleyin:
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland,
günlük basın brifinglerinden birini yapıyor. Kürsüde soruları
yanıtlıyor.
ABD’de çok güçlü olan İsrail lobisine yakın bir gazeteci soru
sormak için söz alıyor ama Gazze’yi bombalayan ve çok sayıda masum
insanı öldüren İsrail’in avukatlığını yapıyor. Hatta sözü
“İsrail’in kendisini savunma hakkı”nı kullandığına
getirip, ABD yönetimini; buna karşı çıkan Türkiye’ye haddini
bildirmemekle suçluyor.
Yani ABD’nin izlediği dış politikaya muhalefet edip, kendi görüşünü
dış politika haline getirmek için bastırıyor!
Sözcü Nuland, soruya diplomatik bir biçimde yanıt
veriyor ama bu, gazeteciye yetmiyor.
O ille de ABD’nin İsrail lehine açıklama yapmasını ve Türkiye’yi
kınamasını istiyor.
Sözcü; çeşitli diplomatik manevralarla bu saldırıları birkaç kez
püskürtüyor. Bunu yaparken; açıkça taraf tutan gazeteciyi
azarlamıyor, bağırmıyor, soru sormasını engelletmiyor…
Ve sonunda pes ediyor, gazetecinin istediği cümleyi aynen
kuruyor:
“Tabii ki İsrail’e karşı retorik saldırıların şu anda
faydalı olmadığını düşünüyoruz. İstediğiniz bu
mu?”
Gazetecinin istediği tam da bu… Bu yüzden rahatlıyor ve
“Evet, teşekkür ederim” diyerek polemiği
bitiriyor.
***
Lütfen düşünün:
Bizdeki her hangi bir bakan ya da bakanlık sözcüsü kürsüde
olsa…
Hangi muhalif gazeteci, böylesine “politika dikte
ettiren” yanlı ve maksatlı bir soruyu, üstelik kürsüdeki
hatibin sözünü defalarca keserek onlarca kez sorabilir?
Hangi gazeteci, o hükümet yetkilisine görüş dikte ettirebilir?
Bu ülkede sadece “adil yargılama hakkı”nın
kullandırılması gerektiğini hatırlatan ve yargılamalardaki
usulsüzlüklere dikkat çeken onlarca gazeteci, davanın içeriği
konusunda tek satır bile yorum yapmadıkları halde
“darbeci” ilan ediliyor…
Bu yüzden başta siyasetçiler ve onların yandaşı kalemler, açıkça
“itibar cellatlığı”na soyunuyor…
Gazetecinin biri azıcık hükümeti eleştirmeye kalkışsa, bizzat
Başbakan kameraların karşısına geçip, o gazeteciyi işten atması
için patrona çağrıda bulunuyor.
ABD’deki gazeteci ise televizyonlardan canlı yayınlanan bir basın
brifinginde, brifingi veren devlet yetkilisinden daha çok
konuşarak, kendi düşüncelerini “devlet politikası”
haline getirmeyi başarıyor.
Şimdi birkaç sorum var:
Eğer ABD’deki devlet-gazeteci ilişkisi doğruysa; bizimki
ne?
Ve eğer özgürlükler ülkesi olarak kabul edilen o
ülkede, bir gazeteci böylesine sınırsız olanaklara sahip
olabiliyorsa, “ileri demokrasi”yle yönetildiği
söylenen bizim ülkemizde neden hiçbir iktidar temsilcisi, muhalif
gazetecilerin karşısına çıkmıyor.
Çıksa bile bu tür soruları sormaya kalkışan gazetecileri azarlayıp
susturuyor?
Ve son soru; ABD’deki gazeteci mi mesleğini hakkıyla yapıyor, yoksa
iktidar yetkililerinin her lafını ayakta alkışlayan ve methiyeler
düzen bizim bazı gazetecilerimiz mi?
VAROL ERSOY
İŞTE O TARTIŞMA : VİDEO