Türkiye “Korku Evi”ne döndü! Bunlar “Korku Evi Kuşağı” cinayetleri mi?
Medyaradar analisti Atilla Akar, son dönem genç kuşak mensuplarınca işlenen cinayetlere farklı bir açıdan yaklaşıp, çok değişik bir teşhis koydu. Akar, cinayetlerle “Korku evi konsepti” arasında bir bağ olup olmadığını tartıştı…
Efendim; birkaç yıl önce bir akşam evde otururken boğuk bağrışlar ve çığlık sesleri duyarak pencereye koştum. Birini mi boğazlıyorlar ya da bıçaklıyorlar diye merakla bakındım. Görünürde öyle bir durum yoktu. Sonra öğrendim ki oturduğum sokağın başına bir korku evi kurulmuştu. Bizim ev sokağın diğer ucunda olmasına rağmen ses yalıtımı yeterince yapılmadığından olsa gerek epeyce işitiliyordu. Mahalleli isyandaydı. Bakıyordum sokakta gece geç saatlere kadar seansı bekleyen kızlı erkekli gruplar halinde çok genç insanlar vardı.
Şiddetin Ticarileşmesi!..
Peki ben bunları neden dolayı hatırladım? Elbette ki bir haberden dolayı. Bu habere göre İstanbul'da Yedikule surlarında yaşanan vahşetin şaşkınlığı sürerken İzmir'deki bir korku evindeki reklam amaçlı asılan pano ve plastik mankenler tepki çekmişti. Vatandaşın şikayeti sonucu parçalanmış kadın vücudu maketleri polis ve zabıta ekipleri tarafından kaldırılmış bulunuyor.
İzmir'deki evin dış cephesine reklam amacıyla asılan bir kanlı baş, bir başı olmayan kanlı vücut maketi, bir kafatası, 3 korku mankeni, bir kanlı çocuk maketi, bir kanlı kol ve el maketi bir vatandaş tarafından cep telefonu ile kayda alınarak, sosyal medyada paylaşıldı. Vatandaş çektiği videoda, "Buradan çoluk çocuk geçiyor. Buna nasıl müsaade ediliyor?” diyerek tepki gösterdi. Artık şiddet pazarlaması aynı zamanda ticari bir biçim almış oluyordu. Bu nasıl bir durumdur böyle?..
Bu Ülkeye Birde “Sosyal İstihbarat” Gerekli!..
Tabii burada ilginç olan şuydu. Şayet söz konusu vahşet çağrışımlı semboller bir vatandaş tarafından çekilip, sosyal medyada paylaşılmasa kimsenin konuyla ilgilenecek bile olmaması. Şimdiye kadar bir Allah’ın kulunun çıkıp “Bunların ne işi var burada?” dememesi. Kimsenin tepki göstermemesi. Adeta normal birer reklam tabelası muamelesi görmesi. Çok ilginç!..
İnsan merak ediyor ve sormadan duramıyor. Muhtemelen oradan her gün emniyet güçlerinden yeterince memur geçiyordur. Değilse bile devriyeler turluyordur. Dahası oranın bir karakolu, emniyet amirliği, güvenlik birimi yok mudur? Belediyesi yok mu? Bunlardan birinin aklına dahi gelmez mi, “Bu da ne yahu” demez mi, araştırmazlar mı? Bir yetkili merak edip “Ne oluyor burada?” deyip bir kolaçan etmez mi? Bu perspektifsiz, öngörüsüz, inisiyatifsiz, analiz yoksunu, reflekssiz, salla başını al maaşını kadrolarla nereye kadar?..
Hele o “Ülkedeki uçan kuştan bile haberdar” olmakla şişinen “İstihbarat uleması” buralara şöyle bir göz atmaz mı? (Bunların “Sosyal / Toplumsal İstihbarat” diye bir kavramdan haberleri yok mu yoksa? Varda çok mu beceriksizler acaba? Toplumun aldığı biçim, gitmekte olduğu yön ilgi alanlarına girmez mi? Bunları doğru analiz edip, önlemler önermezler mi?) Fakat söz konusu aykırı laf eden bir aydın olsa hemen yanında, yöresinde bitmesini bilirler!..
Buralar, Marki De Sade’ın ya da Kont Drakula’nın Şatosu mu?..
Eskiden lunaparklarda korku tünelleri vardı. (Halende vardır herhalde) Bunların içinde bir mini trenle dolaşırdınız o arada birtakım iskeletler, cadılar, korku figürleri aradan fırlardı. Ancak bunlar sizi korkutmaktan ziyade güldürürlerdi bile. Çok basit şeylerdi. Size asla bir davranış modeli sunmazlardı. Zararsızdılar…
Lakin şimdi bu konsept hayli genişlemiş ve iyice profesyonelleşmiş duruma gelmişti anlaşılan. Konsept her korku evine göre farklılık arz etse de genellikle yüksek volümlü müzikler, efektler, korkutucu dekorlar, karanlık ortamlar, mumlar, kostümler, canlı aktör performansları, (Örneğin içi kan dolu küvetler, testereler, tabutlar, kesik kollar, parçalanmış bedenler, kelepçeler, kasap aletleri, muhtelif objeler, oraklı zebaniler, vb) gibi unsurlar dahi olabiliyordu. Nedir bunlar, Marki De Sade’ın ya da Kont Drakula’nın şatosu mu? “Testere / Saw” film serisini mi izliyoruz? Yoksa sadece bir “eğlence” merkezi mi? Ya da sıkıntıdan patlayan, kendini şaşırmış, hedonist karakterli yeni jenerasyonun Sado - Mazohistik eğlence anlayışı mı? Hangisi?..
Korku evi Konsepti Karaktere Dönüşürse!..
Şimdi şu soruları sormanın vaktidir: Çocuklar, gençler burada hangi davranış kalıbına alıştırılıyorlar? Buralarda hangi temalar işleniyor? Basit birer korku seansı mı yoksa şiddet, kan, insan kesme, doğrama normalleştiriliyor mu? Bunlar sıradan, masum etkinlikler mi yoksa gençleri şeytani bir zehirlemenin fidelikleri mi? Gençlere buralarda nasıl bir zihniyet şırınga ediliyor? Bu batıdan apartma, empoze akımlar gençlerimizi daha ne kadar etkisine alacak?
Muhakkak ki tek başına “bütün bunlar korku evleri yüzünden oluyor ” demek, bir kitap, bir film, bir dizi yüzünden oluyor demek kadar saçmadır. Ya da “Her korku evi bu sonucu doğurur” yahut “aynı işleyişe sahiptir” de diyemeyiz. Sonuçta gençlere sunulan bir “Konsept” var. Aynı şekilde “Buralara giden her genç bu tarz eğilimler içine girer” de denilemez.
Elbette ki bir insanı cani ya da katil olmaya iten birçok faktör vardır. En başta da kişilik yapısı gelir. İşte şayet kişilik yapısı da buna müsaitse o zaman “Korku evi konsepti” belki bir oranda etkili olabilir. O konsept bir kişiliğe, bir davranış kalıbına dönüşebilir. Ancak korku evinin kendisi bizzat bunu yaratamaz. Abartmanın alemi yok!..
Araştırmaya Muhtaç Bir Durum!..
Lakin arada sıfır bir etkileşim olduğunu da söyleyemeyiz. Çünkü şiddet, ölüm, acı verme, korku, vb gibi negatif duygu ve çağrışımlar üzerine kurulu imajinatif bir anlayıştan çok masum zihin yapıları çıkmasını bekleyemeyiz. Adeta burada söz konusu eğilimlerin “Antremanı” yapılıyor gibidir. Olaya bu açıdan baktığımızda olay sadece bir “Eğlence” ya da “oyun” olmaktan çıkıyor. Şunu sormak hakkımızdır: buralarda bir “Şiddet alıştırması”, “Şiddetin normalleştirilmesi” mi söz konusudur?
En son surlarda intihar eden, iki genç kızın vahşice ölümüne yol açan 19 yaşındaki caninin “Korku evi” ne gidip gitmediğini bilmiyorum. Aynı şekilde Eskişehir’deki genç manyağın ya da benzerlerinin. İlaveten buralara giden gençlerle şiddet arasında ilişki var mı, hangi psikolojiye sahipler, içlerindeki hangi duyguları kamçılıyor, kişiliklerine, hayat anlayışlarına etkileri ne, vb türünden bir araştırma var mı bilmiyorum. Ancak buralardaki temalarla –kısmen de olsa- bir “Zihniyet örtüşmesi” olup olamayacağını sorguluyorum…
Biliyorum, henüz elde yeter veri yok. Ancak öyle veya böyle bu olaylar her açıdan, her ihtimal dahilinde ele alınmalıdır. Dolayısıyla tümüyle sorumlu tutulamasa bile kentli özellikler gösteren, esas olarak Z ve Alfa kuşağını içeren “Korku evi kuşağı” ile bu olaylar arasında bir bağ olup olmadığı araştırılmaya muhtaç görünüyor sanırım…
08.10. 2024