Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Özmen, "İstanbul veya İzmir'in 6 Şubat'tan önce deprem riski neyse aynı şekilde devam ediyor. Zaten hepimiz biliyoruz tehlikesi yüksek İstanbul ve İzmir'in. MTA'nın diri fay haritasında 550'ye yakın deprem üretme potansiyeli olan diri fayın olduğunu biliyoruz. Örümcek ağı gibi diri faylarla kaplanmış durumda. Ege'de, Akdeniz'de, Karadeniz'de yine diri faylar var. 1000'e yakın deprem üretme potansiyeli olan fay var. Biz nerede daha yüksek risk var demekten ziyade tüm Türkiye'yi depreme dayanıklı hale getirmeliyiz" dedi.
Jeoloji mühendisi Prof. Dr. Süleyman Pampal, NTV canlı yayınında deprem tehlikesi altındaki bölgelerin nereler olduğuna ilişkin soruları yanıtladı. Pampal, şunları söyledi: "Kahramanmaraş merkezli depremlerin büyük yıkıma yol açtığı Hatay'da, Hatay'ın kuzey ve içini ilgilendiren deprem oldu. Güneye doğru Ölüdeniz fayı devam ediyor. Ölüdeniz fayı Hatay'dan itibaren Suriye sınırında Kızıldeniz üzerinden Lübnan ve İsrail Körfezi'nin geçip Kızıldeniz'e kadar devam eden bir fay. Yıkıcı deprem yaratma olasılığı yüksek olan bir fay. Mısır dahil Ortadoğu'da çok ciddi hasarlara neden olmuş. O bakımdan tehlike tamamen geçti diyemeyiz."
"Hatay geçmişe dayanan zengin kültürüyle, doğal güzellikleriyle gözbebeği olan bir ilimiz. Kahramanmaraş depremi ile yıkıldı. Hatay depremi ile ger kalan kısımlar da yıkıldı. Ölüdeniz depremi ile yine kırılırsa Hatay yine etkilenecek. Onun için alelacele Hatay için planlama ve çalışmalar yapılmadan aynı bölgeye benzer yapı sistemleriyle devam etmek çok doğru olmaz. Hatay önümüzdeki dönemde de maalesef yıkıcı depremlere maruz kalacaktır. Bu bakımdan rahatlamak doğru değil."
"Kırılan 400 kilometrelik kısım yani Çetinkaya'dan Hatay'a kadar olan kısım Kahramanmaraş merkez olmak üzere, Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay. Bu fayın kırılan kısmı bir daha kırılmayacak. Yüzyıllarca enerji biriktirecek. Kahramanmaraş'ta yapılaşmaya başlanabilir. Ancak benzer duyarlılıkla başlanabilir. Bu yıkımların tek nedeni depremin uzun süreli olması değildi, depremin yüksek ivmeli olması değildi alüvyal zemin üzerine kurulmuş yerler olması idi. "