"TÜRKİYE BİR İKİLEME GİDİYOR; BAKALIM ERDOĞAN MI TÜRKİYE Mİ KAYBEDECEK?"
Taraf yazarı Ahmet Altan, Başbakan Erdoğan'a muhalefet eden herkesin "Karşıt güç" ilan edildiğini iddia etti
Karşıt güçler
Bir şekilde Başbakan Erdoğan’ı anlayabildiğimi sanıyorum.
Onun “hizmet” konusunda çok büyük bir yeteneği var, gerçekten de harika işler yapıyor, yollar, köprüler, hastaneler inşa ediyor, metrolar, tüneller açıyor ve bu konularda müthiş bir güven ve sevinçle konuşuyor.
İstiyor ki yaptığı işler takdir edilsin, alkışlansın.
Eğer Erdoğan sadece ekonomiden ve hizmetten sorumlu olsaydı onu takdir etmemek, hakkını vermemek gerçekten nankörlük olurdu.
Sıkışıklık siyasi konularda çıkıyor.
Türkiye’nin çok büyük sosyal ve siyasi sorunları var.
Çözülmesi de çok kolay değil, çözebilmek için bambaşka yetenekler, birikimler, kadrolar gerektiriyor.
Başbakan ve hükümeti o konuları çözemiyor.
Ve Erdoğan, anladığım kadarıyla, hizmetteki büyük başarısının hatırına siyasetteki başarısızlıkların görülmemesini istiyor.
Sanırım insani bir zaafla hep başarılarını görüyor, bunların yeterince önemsenmediğini düşünüyor ve başarılarının önemsenmemesi, onu “başarısızlıklarıyla” ilgili eleştirileri de “düşmanlık” olarak değerlendirmesine yol açıyor.
Son zamanlarda çok yoğunlaşan felaketler, onlara bağlı eleştiriler Erdoğan’ın “düşman” algısını da fazlasıyla güçlendiriyor.
Korkarım artık bütün hayatı ve bütün dünyayı sadece “dostlar” ve “düşmanlar” olarak değerlendiriyor.
Bu, çok keskin, savaşa giden askerlere mahsus bir ayırım.
Böyle bir “savaş” psikolojisine girdiğinizde artık dostlardan sadece “destek ve övgü” bekliyorsunuz, her türlü eleştiri de “düşmanlık” sınıfına giriyor.
Ve, bir asker gibi “düşmanlarını” yok etmek istiyor.
Geçen hafta CNN ’den Amanpour’a verdiği röportajda “Ben eleştirilere bir şey demiyorum, hakarete tahammül edemiyorum” demişti.
Ama “Yazıklar olsun size, böyle insanlara yazı yazdırıyorsunuz” diye bağırarak işten atılmasını istediği Cüneyt Özdemir sadece “Dışişleri Bakanı niye Myanmar’a gitti” diye sormuştu.
Bu kadardı sorusu.
Bu kadarcık bir soru bile Erdoğan’ın zihninde “bir hakaret”, büyük bir “düşmanlık” gibi çınlamıştı.
Özdemir’in hemen işine son verilmesini istemişti.
Bu “düşman” algısının her gün biraz daha kuvvetlendiğini görüyoruz.
Dün bir konuşma yaptı Başbakan.
Köprülerin bakımıyla ilgili eleştirilere değindi ve aynen şöyle dedi:
“Köprülerin tamir bakımıyla alakalı bir adım atıldı. Yazılı ve görsel medyanın kopardığı kıyameti biliyorsunuz. Toplumu moralize etmeleri gerekirken karşıt güçlerle beraber demoralize etmenin gayreti içerisine giriyor. Bu köprüler tamir bakım olmayacak mı? Allah göstermesin bu bakımlar yapılmadı diye bir felaketle yarın karşı karşıya kalacak olursak, o zaman ne diyeceksiniz? O zaman da teneke takıp çalacaksınız.”
Burada en dikkat çekici söz, “karşıt güçler” sözü.
Düşünün ki “köprü bakımıyla ilgili eleştirilerden” bahsediyoruz, aylarca trafik kilitlenmiş, gerekli önlemler alınmamış, dünyanın her yanında eleştirilir bu.
Başbakan, köprü eleştirilerini bile “karşıt güçlerle beraber demoralize etme gayreti içerisine giriyorlar” diye değerlendiriyor.
Sıradan bir köprü eleştirisinde bile karşımıza çıkan “karşıt güçler” kim peki?
PKK mı?
Suriye mi?
İsrail mi?
Başbakan Erdoğan’ın kafasındaki “karşıt güç” kim?
Köprü eleştirisi yapanların kiminle birlikte davrandığını düşünüyor?
Tabii, köprü eleştirisinde bile “karşıt güç” kavramıyla düşünen bir başbakan Kürt meselesindeki, Suriye politikasındaki eleştirileri Allah bilir nasıl değerlendiriyor.
Bu, kabul edin ki tehlikeli bir durum.
Türkiye gibi henüz devletleşememiş bir ülkede Başbakan “dostlarını” ödüllere boğup, düşmanlarını yok etmek için harekete geçtiğinde çok ciddi durumlarla karşılaşmak kaçınılmaz.
En küçük bir eleştiriye bile tahammül kalmadığında “sansür” de yoğunlaşır, eleştiri eksikliği ise denetimin ve hataların çoğalması anlamına gelir.
Hatalar da çoğalıyor zaten.
Siyaset tam anlamıyla kilitlendi.
Ülke bir savaş ve ümitsizlik ortamına sokuldu.
Erdoğan, her eleştiriyi “düşmanlık” gibi gördüğü için muhalefeti de “düşman” gibi görüyor, medyayı tümüyle baskı altına almak istiyor.
Kendisi gibi düşünmeyen, kendisine benzemeyen, farklı görüşleri ve inançları olan herkes artık “düşman” Erdoğan için.
Bu, çatışmayı ve gerginliği gün be gün arttırıyor.
Sadece Erdoğan’ın muhalifleri değil, taraftarları da huzursuz, bu kadar düşmanlık herkesin hayatını zorlaştırıyor.
Erdoğan bu psikolojiden kurtulabilir mi?
Doğrusu ya konuşmaları ümit vermiyor.
“Dostları”, yakınları, sevenleri bence Başbakan’ı uyarmalı, bu gerginlik bütün toplumu, “Erdoğan mı, Türkiye mi” sorusuna doğru götürüyor.
Böyle giderse, “Erdoğan mı Türkiye mi” ikileminde birisinin
kazancı öbürünün kaybı olacak.
Ahmet ALTAN / TARAF