10 Şub 2015 16:23
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:02
Türkiye Barolar Birliği'nden ilanlı tepki!
Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve İstanbul Barosu günlük gazetelere ilan vererek 'iç güvenlik paketi'ni eleştirdiler.
İstanbul Barosu tarafından tam sayfa olarak verilen ilanda paketin
baskıcı bir düzenin yasallaştırılmaya çalışılması olarak yorumlandı
ve şu görüşlere yer verildi;
"Halkımızın dikkatine sunuyoruz:TBMM'de görüşülmeye başlanan iç güvenlik yasa paketi, sıradan bir yasa teklifi olmayıp, demokratik rejimi, hukuk devletini ortadan kaldırarak faşist ve baskıcı bir düzenin yasallaştırılma çabasıdır.Hukuk devletinde olamayacak ve anayasaya açıkça aykırı düzenlemeler öngören bu paketle birlikte;
Bireyler, yargı güvencesinden tamamen yoksun olarak korumasız hale gelecek, hak ve özgürlükler iktidarın, idarenin ve polisin insafına terk edilecektir.
Her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü terör eylemi, buna katılan herkes terörist sayılabilecektir,Yargı kararı olmadan mülki amirler ve polis amirlerinin emri ile istenilen kişinin 48 saat boyunca telefonları dinlenebilecek, kişilerin üstü, eşyası ve aracı aranabilecek, herkes fişlenebilecektir. Yargı kararı olmadan polis istediği kişiyi 48 saat boyunca gözaltında tutabilecek, kişinin avukatına ulaşabilmesi engellenebilecektir. Bu şekilde polise, mülki amirlere tanınan gözaltı ve arama kararı verme, soruşturma yapabilme yetkisi ile birlikte Anayasaya aykırı olarak yargı yetkisi idareye devredilecek, hâkim ve savcılar devre dışı bırakılacak, mülki amirler ve polis, hâkim-savcı konumuna gelecektir. Mülki amirlere ve polise tanınan hukuk dışı ve olağanüstü yetkilerle birlikte, yaşam hakkı, kişi güvenliği, ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi özgürlükler tamamen ortadan kalkacaktır. Polise tanınan silah kullanma yetkisinin genişletilmesi ile birlikte yaşam hakkı büyük bir tehdit altına girecek, polis basınçlı, kimyasal katkılı boyalı su kullanabilecektir. Tüm anayasal güvenceler yok edilerek polis yargı yetkisine sahip ve sınırsız-denetimsiz bir güç haline getirilecek, devletin ve milletin polisi olması gerekirken siyasi iktidarın silahlı gücü, ordusu haline dönüştürülecek, güvence olması gereken hukuk bir silaha dönüşecektir. Polis ile yurttaş karşı karşıya gelecek, sonuçları kestirilemeyecek toplumsal gerginlik ve patlamaların fitili ateşlenecektir.
Sonuçta "iç güvenlik" adı altında gelinecek nokta, iktidarın kendi siyasi amaçları çerçevesinde yargının devre dışı kaldığı ve yürütmeye teslim olduğu, kimsenin kişi ve hukuk güvenliğinin kalmayacağı bir "hiç güvenlik" ortamını sonuçlayacak kalıcı ve sürekli bir sıkıyönetim olacaktır.
Uyarıyoruz;
Bu bir yasal değişiklik değil, bir rejim değişikliğidir. Böyle bir rejim, kimsenin nefes alamayacağı bir korku düzeni, koyu bir faşizm ve diktatörlük olacaktır. Toplumsal doku, demokratik rejimin bünyesine aykırı bu düzenlemeleri reddedecektir.
Hukuk devletinde terörle ve suçla mücadele belirli sınırlamalara ve denetimlere tabidir. Bu çerçevede yapılabilecek düzenlemelerin sınırı ise demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve orantılılıktır.
Hiçbir meclis çoğunluğu, Anayasaya, hukukun genel ilkelerine, evrensel hukuk değerlerine aykırı bir düzenleme yapma, hak ve özgürlükleri güvencesiz bırakma, yargı yetkisini idareye terk etme imkân ve yetkisini tanımaz.
Siyasi iktidarı akl-ı selime, hukukla, hak ve özgürlüklerle inatlaşmamaya, ülkeyi kaosa ve vahim sonuçlara götürecek bu yoldan dönmeye çağırıyoruz. Aksi halde meydana gelecek sonuçlardan siyaseten ve hukuken sorumlu olacaktır.
İstanbul Barosu olarak bu yöndeki bir düzenlemeyi tanımayacağımızı, yurttaşların hak ve özgürlüklerini koruma adına Anayasal-demokratik yöntemlerle sonuna kadar bununla mücadele edeceğimizi ve direneceğimizi ilan ediyoruz."
Öte yandan Türkiye Baralor Birliği de iç güvenlik paketi ile ilgili gazete ilanı vererek "Kamuoyunda iç güvenlik paketi olarak anılan torba yasa ile polis ve jandarmaya verilen yetkiler, toplumsal huzuru vericek şekilde orantısız ve denetimsiz biçimde arttırılmaktadır" denildi.
"Halkımızın dikkatine sunuyoruz:TBMM'de görüşülmeye başlanan iç güvenlik yasa paketi, sıradan bir yasa teklifi olmayıp, demokratik rejimi, hukuk devletini ortadan kaldırarak faşist ve baskıcı bir düzenin yasallaştırılma çabasıdır.Hukuk devletinde olamayacak ve anayasaya açıkça aykırı düzenlemeler öngören bu paketle birlikte;
Bireyler, yargı güvencesinden tamamen yoksun olarak korumasız hale gelecek, hak ve özgürlükler iktidarın, idarenin ve polisin insafına terk edilecektir.
Her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü terör eylemi, buna katılan herkes terörist sayılabilecektir,Yargı kararı olmadan mülki amirler ve polis amirlerinin emri ile istenilen kişinin 48 saat boyunca telefonları dinlenebilecek, kişilerin üstü, eşyası ve aracı aranabilecek, herkes fişlenebilecektir. Yargı kararı olmadan polis istediği kişiyi 48 saat boyunca gözaltında tutabilecek, kişinin avukatına ulaşabilmesi engellenebilecektir. Bu şekilde polise, mülki amirlere tanınan gözaltı ve arama kararı verme, soruşturma yapabilme yetkisi ile birlikte Anayasaya aykırı olarak yargı yetkisi idareye devredilecek, hâkim ve savcılar devre dışı bırakılacak, mülki amirler ve polis, hâkim-savcı konumuna gelecektir. Mülki amirlere ve polise tanınan hukuk dışı ve olağanüstü yetkilerle birlikte, yaşam hakkı, kişi güvenliği, ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi özgürlükler tamamen ortadan kalkacaktır. Polise tanınan silah kullanma yetkisinin genişletilmesi ile birlikte yaşam hakkı büyük bir tehdit altına girecek, polis basınçlı, kimyasal katkılı boyalı su kullanabilecektir. Tüm anayasal güvenceler yok edilerek polis yargı yetkisine sahip ve sınırsız-denetimsiz bir güç haline getirilecek, devletin ve milletin polisi olması gerekirken siyasi iktidarın silahlı gücü, ordusu haline dönüştürülecek, güvence olması gereken hukuk bir silaha dönüşecektir. Polis ile yurttaş karşı karşıya gelecek, sonuçları kestirilemeyecek toplumsal gerginlik ve patlamaların fitili ateşlenecektir.
Sonuçta "iç güvenlik" adı altında gelinecek nokta, iktidarın kendi siyasi amaçları çerçevesinde yargının devre dışı kaldığı ve yürütmeye teslim olduğu, kimsenin kişi ve hukuk güvenliğinin kalmayacağı bir "hiç güvenlik" ortamını sonuçlayacak kalıcı ve sürekli bir sıkıyönetim olacaktır.
Uyarıyoruz;
Bu bir yasal değişiklik değil, bir rejim değişikliğidir. Böyle bir rejim, kimsenin nefes alamayacağı bir korku düzeni, koyu bir faşizm ve diktatörlük olacaktır. Toplumsal doku, demokratik rejimin bünyesine aykırı bu düzenlemeleri reddedecektir.
Hukuk devletinde terörle ve suçla mücadele belirli sınırlamalara ve denetimlere tabidir. Bu çerçevede yapılabilecek düzenlemelerin sınırı ise demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve orantılılıktır.
Hiçbir meclis çoğunluğu, Anayasaya, hukukun genel ilkelerine, evrensel hukuk değerlerine aykırı bir düzenleme yapma, hak ve özgürlükleri güvencesiz bırakma, yargı yetkisini idareye terk etme imkân ve yetkisini tanımaz.
Siyasi iktidarı akl-ı selime, hukukla, hak ve özgürlüklerle inatlaşmamaya, ülkeyi kaosa ve vahim sonuçlara götürecek bu yoldan dönmeye çağırıyoruz. Aksi halde meydana gelecek sonuçlardan siyaseten ve hukuken sorumlu olacaktır.
İstanbul Barosu olarak bu yöndeki bir düzenlemeyi tanımayacağımızı, yurttaşların hak ve özgürlüklerini koruma adına Anayasal-demokratik yöntemlerle sonuna kadar bununla mücadele edeceğimizi ve direneceğimizi ilan ediyoruz."
Öte yandan Türkiye Baralor Birliği de iç güvenlik paketi ile ilgili gazete ilanı vererek "Kamuoyunda iç güvenlik paketi olarak anılan torba yasa ile polis ve jandarmaya verilen yetkiler, toplumsal huzuru vericek şekilde orantısız ve denetimsiz biçimde arttırılmaktadır" denildi.