Türk yargısı nereye koşuyor?

Bu akşama kadar ülkedeki davaların ve yargılamaların çoğunun “siyasallaştığını” söylüyorduk ama lafta kalıyordu. Şu saatten itibaren bu söylem, ete kemiğe büründü.

AKP iktidarında “Bu kadarı da olmaz” denilen her şey oldu ve olmaya devam ediyor. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla bu akşam saat 20.00’de yemek yediği restoranda gözaltına alındı.

Gözaltı kararının altında, son günlerde gazetecilere ve siyasetçilere soruşturma yağdıran İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın imzası bulunuyor.

Bu, ülke yönetiminde yeni bir döneme girdiğimizin habercisi midir bilemem ama çok da alışıldık bir uygulama olmadığı ortada.

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret iddiasıyla bugüne kadar on binlerce dava açıldı.
Çok sayıda insan yargılandı; yargılanmaya da devam ediyor.

Bunların bir bölümü de cezaevine girdi.

Ancak bu soruşturmaların önemli bir bölümü “savcılık” davetiyle başladı.

Ben de bu ülkede kalem oynatan bir gazeteci olarak onlarca kez ifadeye çağrıldım ve gidip ifademi verdim.

Çok şükür ki birinde bile onur kırıcı bir şekilde gözaltına alınıp götürülmedim.

Bu açıdan bakınca Ümit Özdağ’ın başına gelenler kesinlikle “normal” bir soruşturma olarak değerlendirilemez.

Çünkü oturduğu yer belli, kaçma şüphesi yok, yöneltilen suçlama da “cinayet, gasp” gibi ağır cezalık bir suç değil.

*

Bu akşama kadar ülkedeki davaların ve yargılamaların çoğunun “siyasallaştığını” söylüyorduk ama lafta kalıyordu.

Şu saatten itibaren bu söylem, ete kemiğe büründü.

Bugünkü anketlere göre yüzde 2’ye yakın oy potansiyeli olan bir siyasi partinin genel başkanı, şu an itibarıyla özgürlüğünü kaybetmiş durumda.

Aynı suçlamayla bir soruşturmanın da Bağımsız Türkiye Partisi Başkanı Hüseyin Baş’a açıldığını hatırlarsak, bugün-yarın onun başına da benzer bir olayın gelmesi; çok da şaşırtıcı olmayacak.

*

Demokrasilerde kuraldır; siyasi partiler halkın temsilcileridir.

Muhalefetteki partilerin yöneticilerinin görevi de iktidardaki siyasetçilere hatalarını göstermek ve eleştirmektir.

Ükemizde başlatılan “yargı müdahaleleri”, muhalefeti bu görevini yapamaz hale getirir.
Ortalıkta ne düşünce, ne ifade özgürlüğü ne de demokrasi kalır…

Demokrasi kalmayınca da bütün yükü dar gelirlilerin sırtına yükleyerek düze çıkarmaya çalıştığınız ekonomi çöker.

Çünkü umut bağladığınız yabancı sermaye, bu tür gözaltıların, tutuklamaların olduğu ülkelerden kaçar.

*

Bu ülkenin tüm hakimlerini, savcılarını “yargının siyasallaştığı izlenimi veren” bu tür uygulamalardan kaçınmaya davet ediyorum.

Bu; sadece bağımsız yargılamanın değil, aynı zamanda demokrasinin de gereğidir!
Çünkü halk yargıya güvenini kaybederse…

Ortada demokrasi falan kalmaz!