Türk sinemacıları dizi çekemiyor mu?
Radikal gazetesinde “Beyazcamda Ustalar Geçidi” manşeti atılmış bir yazı okudum, daha doğrusu Facebook arkadaşım Özgür Seyben linklemiş, o vesileyle haberim oldu.
Radikal’in sinema sayfalarını, gişe sinemasına takındığı gereksiz
hasmane tutum yüzünden pek okumuyorum çünkü… Bir de çok fazla
yanlış bilgi geçiriyorlar, 1948'de Hitler'i Almanyanın başında,
Örümcek Adam'ı da Gotham City'de yaşıyor sanan yazarları var, insan
okurken sinir stres sahibi oluyor.
Ama bazen nazik bir şekilde uyarmak gerekebilir.
Şurada linklediğim yazıyı ciddiye aldığımdan değil
ancak itirazlarım var. Öncelikle yazının çıkış fikrini “Bizim iyi
yönetmenlerimiz neden televizyon işleri yapamıyor?” gibi bir fikre
dayandırması hatalı.
Bizim iyi yönetmenlerimiz sinemaya olduğu kadar da TV’ye iş yapıyor
hatta bu topraklarda çekilen ilk TV dizisi olan Aşk-ı Memnu
dizisini çok başarılı bir Yeşilçam yönetmeni olan Halit Refiğ
yönetmiştir.
Ancak yazar burada kendisine bir kaçış kapısı çizip, “Mesela Zeki
Demirkubuz, karanlık bir Dostoyevski hikâyesiyle çıksa karşımıza ve
mesela altı bölümde bitirse. Nuri Bilge, Çehovyen bir coğrafyada
acımasız bir cinayetin izinin sürüldüğü ‘mini dizi’ yapsa. Ama
umudu bir kenara koyup söylemek gerekirse: Bizim
televizyonculuğumuz böyle kaliteli işlere prim vermez! “ diye
yazıyor.
Bu da çok hatalı bir söylem ve belki de yazının en acıklı tarafı…
Amacım yanlış yazılmış bir yazı üzerinden sinema yazarını paylamak
değil ancak okura doğru bilginin geçmesi gerekir. Çünkü bu yazı
bizim TV’ye kaliteli işler yapmış iyi yönetmenlerimizin üstünü
beceriksiz bir şekilde karalıyor.
Yazarın “dizi çeken iyi yönetmenler” olarak belirlediği ecnebi
sinemacılar kim bir bakalım; Steven Spielberg, Alfonso Cuaron,
Martin Scorsese, Sam Raimi, Wachowski Kardeşler, Ridley Scott,
David Fincher, Neil Jordan (adı yanlışlıkla Niel olarak yazılmış),
Guillermo Del Toro, Ron Howard…
Şunu anlamak gerek, bu isimlerin hepsi çok iyi yönetmenler olmakla
birlikte yüksek bütçeli Hollywood filmleri yönetmiş, stüdyo
sisteminin içinde danseden ana akım sinemacılar.
Oysa bizde dizi çekmesi arzulanan iki sinemacı, Zeki Demirkubuz ve
Nuri Bilge Ceylan, piyasa koşullarının dışında tamamen kendi
arzuladıkları sinemayı yapan, finans olarak olmasa da fikir olarak
bağımsız yönetmenler…
Filmlerini festivallerde izleme şansına erişebildiğimiz bu türden
sinemacıların bir elleri yağda, bir elleri balda sinema
yapabildikleri de söylenemez. O yüzden keyifle “Haydi bir de
karanlık bir Dostoyevski dizisi çekeyim yaw!” diyemezler. ABD’de
yaşasalar dizi çekmek için yine kimse onları aramazdı. Buna rağmen
Zeki Demirkubuz dizi çekmiştir, iyi de çekmiştir ama dönemin TV
izleyicisine beğendirememiştir. Bunu da bilmek lazım. "Yalan Dünya"
deyince aklımıza sadece Cihangir'de bir apartman dolusu komik
insanın maceraları gelmesin.
Ridley Scott ya da Neil Jordan’ın karşılığı bu topraklarda hiçbir
zaman Zeki Demirkubuz ya da Nuri Bilge Ceylan olamaz. Neil Jordan’a
en yakın düşecek isim, fantastik üzerinden eser bir benzeşme
yakalayarak, Onur Ünlü desek… İyi de o zaten dizi
çekiyor!
Ortada Onur Ünlü elinden çıkan ve Türk TV izleyicisine “absürt”
kelimesinin anlamını öğreten Leyla ile Mecnun, Ümit Ünal’ın
yönettiği nefis polisiye Çıplak Gerçek ve Serdar Akar’ın Ankara’nın
bağlarında cinayet peşinde koşturduğu Behzat Ç. Gibi yakın tarihli
diziler varken çıkıp da “Bizim iyi yönetmenlerimiz neden televizyon
işleri yapamıyor?” diye sormak abesle iştigaldir. Çünkü, bu isimler
çok iyi yönetmen, bunlar da TV’nin yüzakı işlerdir. İtirazı
olan?
O yüzden TRT zamanlarına gidip Ziya Öztan’ın, Lütfi Ömer Akad’ın
yaptığı işlerin peşine düşmek çok manasız bir nostalji üretme
denemesi… Günümüzde TV için çekilen bazı iyi dizileri sinema filmi
çekenler üretiyor, yönetiyor, o kadar da acıklı bir durum yok
ortada.
Daha önceki yazılarımdan birinde, “spor yazan bile var ama
neden sinema yazarlarımız dizi kritiği yapmaz ki”? diye
sormuştum. O yazının amacı bir sinema-TV insanının kariyerini eksik
takip etmenin getireceği sonuçlara dikkat çekmekti, Bu yazı
söylemimi haklı çıkardı. Steven Spielberg, Ron Howard falan iyi
güzel de biraz da kendi insanlarımız neler yapıyor diye bakmak
gerek.
Bir de şu var; Radikal onu sinemacıdan saymayabilir ama İşler
Güçler gibi inanılmaz bir TV dizisine imza atmış olan Selçuk
Aydemir bir sinemacı olarak da kendini kanıtladı. Gayet eli yüzü
düzgün bir film ve zıpkın gibi bir komedi olan Düğün Dernek’i
4 milyondan fazla kişi sinemaya gidip izledi. Bu güzel bir haber,
sevinin diyeceğim ama...
Her yıl "Sinemamız çok gelişti bu yıl şu kadar bilet satıldı" diye
övünen ama bilet satan filmleri de yerin dibine sokanlar aynı
isimler. Bu işte bir yanlışlık var, yaza yaza çözeceğiz.
MURAT TOLGA ŞEN / [email protected]