Türk Muhafazakâr Sağı Ne Zaman ’’demokrat’’ Olabildi Ki İdris Naim Şahin Ols

Üzerinize afiyet!... Şu liberallere bir şeyler oldu. Kafalarına saksı mı düştü ne? İdris Naim Şahin’in geleneksel Türk sağ zihniyeti ile acayip “tutarlı” beyanatına demediklerini bırakmıyorlar. Bakan Şahin’de “Nazi esintileri”, “Faşoluk belirtileri” bulanlar mı, “12 Mart, 12 Eylül askeri savcılarına” benzetenler mi gırla gidiyorlar. Hepsi bir rahatsız ki sormayın. (Cüneyt Özdemir’in “Terörist şairler ve ressamlar listesi!” başlıklı yazısını ise ayrı tutuyorum.) Sanki bunlar yeni “keşfedilen” durumlar. Yaratılmasına katkıda bulundukları pek “İleri demokrasi”lerine halel gelmesinden korkuyorlar!...

Peki kısa sürede gaflarıyla ünlenen AKP’nin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in "Terör örgütünün yürüttüğü çalışma sadece dağda, bayırda, şehirde, sokakta, arka sokaklarda haince pusu kurarak yaptığı saldırılardan ibaret değil. Bir başka ayağı daha var. Bilimsel terör var... Resim yaparak, tuvale yansıtarak, şiir yazarak, şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak. Hızını alamıyor. Terörle mücadelede görev almış askeri ve polisi, sanatına çalışmasına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyorlar... " şeklindeki sözlerine tepki duymakta haklılar mı? Evet, haklılar... Yoksa Şahin’in sözlerindeki “vahim” mantığı söylemeye bile hacet yok…

Çünkü söz konusu laflarda “Totaliter” bir zihniyet ve üslup açıkça sırıtıyor. Fakat günümüzde “haklılık” da tür tür. Haklı olmanın da şirazesini kaydırdılar. Ve hele de “haklı” olmak “doğru” ve “samimi” olmayı beraberinde getirmiyor ne yazık ki. Üstelik bunları bir “ilke”yi savunmak için değil de “iktidar bloğu” içindeki “bastırılmış çatışma”da saf tutmak, başbakanı sıkıştırmak, manipüle etmek için yapıyorsanız hepten komik kaçıyor. (Kimileri buna “tav” olabilir hatta “Aramıza hoş geldiniz” türü liberallere “mavi boncuk” atan başlıklar atabilir o başka!) Düne kadar “diğer” aydınları, gazetecileri görmeyen, umursamayan (halende) hatta neredeyse “Oh olsun!” tavrı içindeki liberaller şimdi KCK’lılar hedeflenince nasırlarına basılmış gibi bağırıyorlar. Dünyanın en “çifte standart” liberalleri bizde öbeklenmişler demek ki!...

LİBERALLERİN DERDİ BAŞKA!

Denilebilir ki “Ne önemi var, önemli olan doğru bir eleştiri de bulunuyorlar mı, bulunmuyorlar mı?” İlk bakışta öyle. Ancak hangi hesaplarla hareket ettikleri de bir o kadar önemli. Bana kalırsa liberallerin derdi başka. O yüzden “samimiyet sınavı”nda bir kere daha sınıfta kalıyorlar. Hani “Amaç üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi?” türünden bir durum yani. (Bunlara “Gül kokulular” diyebilir miyiz acaba?) Gerisi işin tamamen şov kısmı. Belli ki yeniden ısıtacakları ”Açılım Tiyatrosu”na İdris Naim Şahin’i “engel” gördükleri için yükleniyorlar.

Ortada KCK tutuklamaları olmasa, yeniden “Açılım” gündeme getirilmek istenmese ve bunun için başbakan sıkıştırılmaya çalışılmasa bahse girerim Şahin ne derse desin görmeyecek, işitmeyeceklerdi. (İdris Naim Şahin, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı esnasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel sekreterliği yardımcılığı görevinden beri aynı “kadro”daydı. Şimdi “kelle istiyorlar” yani!) Hadi samimi olalım; Şahin KCK’lıları kastederek değil de “Ergenekoncular”ı kastederek benzeri bir laf etseydi o kadar umurlarında olacak mıydı? İş KCK’lılara gelince sadece “yazan-çizenler” oluyor diğerlerine gelince “terörist!” Ne diyeyim; şu liberaller gerçekten bir harika!...

Nitekim bu yöndeki ilk sinyallerden birisini “İçişleri Bakanı ‘bir marangoz hatası’ mı?” başlıklı yazısıyla Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu verdi. “Ama mesele ‘bakan’da değil... Mesele ‘tercih’te... Soru açık: Tercih bakan tercihi mi yoksa siyasal tercihi mi? Marangoz hatası mı yoksa marangozun yeni tarzı mı? 2005’ten itibaren demokratik açılım sürecini idare eden Beşir Atalay’dan sonra yapılan bu içişleri bakanı tercihi ne ifade eder?” Yani Bayramoğlu “tercih”ten dolayı aslında başbakanı suçluyor. “Marangoz”dan kastettiği gerçekte başbakan. Bu anlamda AKP içi savaşın ipuçlarına da vakıf oluyoruz. Asıl sıkıntı burada. Belki de giderek keskinleşen cumhurbaşkanlığı tartışmalarına kadar iş uzatılabilir.

Onu muhtelif defalar başbakana ve açılıma “ayar atmaya” yeltenen Hasan Cemal “İdris N. Şahin olayı: Marangoz hatası mı, yoksa marangozun yeni tarzı mı?.. ” benzeri başlıklı yazısıyla tekrarlayacaktı. Bayramoğlu ve Koru’ya atıfta bulunan ve İçişleri Bakanı’nı bir “Maden” e benzeten Cemal, “Ama yanlış giden birçok şey var.” diyerek hükümetin/başbakanın izlediği politikadan rahatsızlığını dışa vuruyordu.

Benzeri bir “sinyali çakanlardan” birisi de Fehmi Koru idi hiç şüphesiz. Koru Star’daki “Biz bu filmi çok gördük” başlıklı yazısıyla aynı noktalara vurgu yaparak, “demokratikleşme” sorununu “Kürt Sorunu”ndan ibaret sayan anlayışı tekrarlıyordu; “Hükümetin ‘Kürt sorunu’ veya ‘terörle mücadele’ politikalarında galiba ince ayara ihtiyaç var” Bu anlamda İdris Naim Şahin’in sözleri dolayısıyla koparılan fırtınanın bir “ilke mücadelesi” olmaktan çok bir “ayar atma” ihtiyacına denk düştüğünün –diğerlerinin aksine- samimi itirafı gibi oluyordu.

Nagehan Alçı ise hızını alamayıp Şahin’in “görevden alınmasını” dahi talep ediyordu. CNN Türk ekranlarında yayınlanan Dört Bir Taraf programında konuşan Alçı’nın da ağzındaki bakla aynıydı; “Beşir Atalay ’Demokratik açılımda 2. dönem başlıyor’ dedi. İdris Naim Şahin’in Ak Parti’ye çok ciddi zarar verdiğini düşünüyorum. Çünkü Bülent Arınç ve Beşir Atalay’ın konuşmaları birbirini tamamlıyor, bir tutarlılık arz ediyor. İçişleri Bakanının bu sözleri bir bardak şeye limon sıkmak mı denir…”

Onlar konuşur da Ergun Babahan durur mu? O da “Sükan görünümlü Şahin” başlıklı yazısıyla aynı kervana katılıyordu. (Her ne kadar Faruk Sükan’ın görev yaptığı zamanla Doğan ve Şahin model otomobillerin piyasaya çıkış tarihlerinde ciddi maddi hata yapsa da!) Babahan’da diğerleri gibi Erdoğan’ın yaptığı tercihin yanlışlığına vurgu yaparak “Tam AK Parti ile bu model değişti diyorduk, Tayyip Bey İdris Naim Şahin’i bulup çıkardı. Çok aradı mı bilmiyorum... Anlamadığım bir nokta var, biz bu hükümette Bülent Arınç, Beşir Atalay çizgisini mi ciddiye alacağız, Şahin çizgisini mi? Yandaşız ya, kafamız karıştı, yazılarımızın ayarı kaçacak... ” şeklinde yazıyordu.

Bu tarz bakışlarla aslında AKP içinde çatışan “iki çizgi” görülmeyerek, (Ya da görmek istemeyerek) olayı “kişisel tercihler” düzeyinde algılayarak sorunu başka bir düzleme taşıyorlardı. Fakat daha da önemli bir durum vardı ki o da Türk muhafazakâr sağının geleneksel “zihniyet dünyası”na “içkin” bir durumdu. 50’lerde tırmanan, 60’larda vücut bulan ve 70’lerde kimlik kazanan soğuk savaş mantalitesi ile yoğrulmuş “sağ algı” biçimi “totaliter” formatlıydı. Ne yapsa ne etse bu “ağır yük”ü sırtından atamıyordu. Unutmayalım; bugün Türkiye’ye yön veren kadrolar ağırlıkla o kuşağın öne çıkan isimlerinden oluşuyor. Dolayısıyla bazı şeyler “Biz değiştik” demekle olmuyor demek ki!

GELELİM SORUNUN BAM TELİNE!

Aslında İdris Naim Şahin bu anlamda bir “prototip.” Türk muhafazakâr sağında sıklıkla rastlanılan türden hem de. Bu bakımdan biraz “sivri” ve “orijinal” kaçabilse de bir “imalat hatası” gibi durmuyor. Sanatla, edebiyatla, estetikle, felsefe ile (Sağ solun aksine her zaman bir “aksiyon” hareketidir) fazla haşır neşir olmayan/olamayan bu kadrolar o günlerde edindikleri hazır kalıpları “zihniyet dünyaları”nda bugünde sürdürüyorlar. Bu anlamda bir “değişim” yok aslında. Sadece siyasal ihtiyaçlara göre amorf bir “mutasyon” geçirme var. Demokrasi kavramı ile kurdukları ilişkiye de aynı tarz hakim. O yüzden en “samimi” görünenleri bile sürekli “defo” veriyorlar. Bu bakımdan İdris Naim Şahin’de bir “istisna” gibi gözükmüyor. Söz konusu tutum en umulmadık anda hep bir yerlerden pırtlayıveriyor. Türk sağının Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden bu yana tarihsel alışkanlığına damga vuran ana eğilim budur. Bu anlamda İdris Naim Şahin –geleneği itibariyle- kendisiyle “tutarlı”dır. Tutarsız olanlar “liberaller”dir bana göre…

Bakalım Kemalizm’in “Demokrat” olmadığını, “Darbecilerin ideolojisi” olduğunu, her gün Amerika’yı yeniden keşfeder gibi söyleyip duran liberaller –kendileri dahil- Türk sağının mevcut haliyle “Demokrat” olmadığını/olamadığını ne zaman keşfedecekler?

NOT: Madem bugün konu Türk sağından açıldı eski ANAP başkanı Erkan Mumcu’nun –Ki, kendisi de sağ gelenekten gelmektedir- Türk sağının kültürel kodlarına ilişkin geçendeki beyanına demediklerini bırakmadılar. Mumcu’nun söylediklerini değil, Mumcu’nun 2007’deki tutumunu hedefleyerek konuyu tartışma dışına çektiler. Her zaman yaptıkları gibi adeta yaygara koparıp, susturmaya, sindirmeye, boğmaya, suçlamacı isnatlarla değersizleştirmeye çalıştılar. Oysa Mumcu çok önemli ve haklı noktalara, işin esasına değiniyordu bana göre. Benzer şeyleri düne kadar M. Şevket Eygi’de vurguluyordu halbuki.

Atilla AKAR / 28.12.2011


[email protected]