Türk medya tarihinin en büyük skandalı… Haberleri satmışlar bir de kafa tutuyorlar!
Medyaradar'ın usta yazarı Varol Ersoy, CHP Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem'in CHP'nin Halk TV ile tüm ilişkisinin sona erdirdiğini duyurmasıyla ortaya çıkan skandalı kaleme aldı.
Hafta sonu çok ilginç bir gelişme oldu: CHP Genel Merkezi Avukatı Çağlar Çağlayan imzasıyla ve Ankara 54. Noteri aracılığıyla Halk TV’ye bir “Fesihname” gönderildi.
Fesihnamenin “konusu” bölümünde, “01.01.2023 tarihli sözleşmenin feshi bildirimidir” yazıyordu.
Bu bildirimin içeriği aynen şöyle:
“Sn. Muhatap
Tarafınızla müvekkil Cumhuriyet Halk Partisi arasında 01.01.2023 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşmenin 9.11 maddesi ile zaten daha önce varsa tarafınızla imzalanmış tüm sözleşmeler sonlandırılmıştı.
01.01.2023 tarihli sözleşmenin 6.3. numaralı maddesi 7 gün önceden bildirmek kaydıyla sözleşmenin tek taraflı ve tazminatsız olarak feshedilebileceğini düzenlemektedir.
Bu çerçevede iş bu ihbarın tarafınıza tebliğinden itibaren sözleşmede yazılı sürenin (7 gün) geçmesi ile sözleşmeyi yukarıdaki madde uyarınca tek taraflı ve tazminatsız olarak feshettiğimizi , feshin kabule bağlı olmadığını, bu süreden sonra sözleşemeye konu hizmetin tarafınızdan alınmayacağını ve bu güne dek iki tarafın yükümlülüklerinin devam edeceğini vekaleten saygıyla bildiririz.”
***
Buraya kadar bir sorun yok… Bu ifadelerden; CHP ile Halk TV arasında bir reklam sözleşmesi imzalandığını ve bunun feshedildiğini düşünebiliriz.
Reklam veren, reklam vermeyi istediği zaman kesebilir.
Ancak…
Konu, reklam değilse… Haberse, basın toplantılarının ve grup toplantılarının “habermiş” gibi, altına “Bu bir reklamdır” uyarısı düşülmeden yayınlanmasıysa… İşte o zaman durum değişir.
Peki öyle mi?
Bu sorunun yanıtını, yukarıdaki ihbarnamenin hemen ardından tüm teşkilata gönderdiği bir mesajla Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem verdi.
Eren Erdem mesajında Halk TV’yle basın ve grup toplantılarının, mitinglerin, tanıtımların, duyuruların yayınlanması konusunda imzalanan anlaşmanın fesih edildiğini bildirdi.
Arkasından Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu bir açıklama yaptı ve “Siyasetçilerdoen para alan gazetecileri açıklayacağını” söyledi.
***
Buraya kadar olanların özeti şuydu:
Halk TV son zamanlarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu lehine bir tutum takınmış, Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştiren konukları programlarına davet etmişti. Bu yüzden bu ilişki bitmeliydi!
Bir de kulis bilgisi vereyim:
Tüm bu gelişmelerin olduğu geçtiğimiz Cumartesi gecesi, Halk TV’nin bazı programcılarıyla “meslektaş” olarak gördükleri Eren Erdem arasında “küfürleşmeye” yakın derece telefonlaşmalar oldu.
Sonuçta bu karar, Serhan Asker’in programından CHP’nin çekilmesiyle gün yüzüne çıktı…
Halk TV Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Mahiroğlu da dün yayınladığı mesajında bunun kendilerine uygulanan bir sansür olduğunu iddia etti ve Kılıçdaroğlu’nu bu karardan hemen vazgeçmeye davet etti.
Bunun bir ülke, demokrasi ve basın özgürlüğü meselesi olduğunu söyledi.
Hemen belirteyim ki kendisine kesinlikle katılmıyorum.
Bu bir demokrasi ya da basın özgürlüğü meselesi değil, Türk basın tarihinin görüp göreceği en büyük skandaldır! Neden mi? Anlatayım:
***
Bir: Hiçbir gazete, televizyon, radyo, dergi ya da haber sitesi, haber ya da basın toplantısı yayınlamak için muhatabından para talep edemez! Yani halkın temel hakkı olan “haber alma hakkı”, para karşılığı satılamaz. Eğer medya kuruluşları bu tür etkinlikleri yayınlamak için para alıyorsa, mutlaka yayın sırasında “Bu bir reklamdır” anonsu yapmak zorundadır. Halk TV’nin hiçbir yayınında bu tür bir uyarı görmedik.
İki: Burada bir ayıp varsa bu ayıp CHP’den çok kanalın ayıbıdır. Siz haberciliğinizi satarsanız, satış sözleşmesinin feshi durumunda bunu “sansür” olarak göremezsiniz. Olsa olsa karşı taraf, bu hizmeti sizden almaktan vazgemiş sayılır.
Üç: İşin içine para girmesi, muhalif görüntü sergilemeye çalışan bu kuruma ve diğer tüm muhalif kanallara olan güveni zedelemiştir.
Dört: Asıl sorulması gereken soru daha da vahimdir. Kanalla böyle bir anlaşma yapan siyasi parti, kanalın yayın politikasına ve konuklarına da karışmış mıdır? Örneğin bazı muhalif gazetecilerin Halk TV, Tele-1, KRT, Flash TV, Sözcü TV gibi kurumlar tarafından “kırmızı liste”ye alındığı iddiasının, bununla bir ilgisi var mıdır? Bu kişiler CHP’nin isteğiyle mi ekrana çıkarılmamıştır?
Beş: CHP yönetimi, Halk TV başta olmak üzere hangi kanala, ya da hangi programlara bugüne kadar hangi tarihlerde kaç liralık bir ödeme yaptığını, bunların yüzde kaçının reklam dışı faaliyetler için ödendiğini açıklamak zorundadır.
Altı: Haber ya da haber programlarına “gizli sponsor” alan kanallardaki, gazetelerdeki yorumcuların gerçek anlamda bağımsızlığından ne kadar söz edilebilir?
***
Hep yazıyorum ya… 42 yıllık bir gazeteciyim. Bugüne kadar habercilik ve yorumculuk faaliyetlerim için kimseden bir kuruş talep etmedim, teklif etmeye kalkışanlara da haddini bildirdim. İşte bu yüzden, fena halde şaşkınım!
Bugün 24 Temmuz… Basından sansürün kaldırılmasının yıldönümü…
Ben, ilk defa bir 24 Temmuz’da eşekten düşmüş karpuz gibiyim.
Bu naneyi kendim yemediğim ve hiçbir sorumluluğum olmadığı halde…
Utanç içindeyim!
Affet bizi Türk okuru…
Muhalif medyan buysa, yandaşının rezilliğini düşünmek bile istemiyorum!