12 Ağu 2014 18:04
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:33
Turgay Oğur'dan veda: Hoşça kal Serbestiyet!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin dolmasını değerlendiren Turgay Oğur, isim babası olduğu siteye veda etti.
Serbestiyet yazarı Turgay Oğur, “Bir siyasetçiye oy verirken son bir iki yılın performansını göz önüne almanız normaldir ancak tarih olmuş bir dönemi değerlendirirken averaja bakmanız doğrudur. Neticede 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı dönemi bitmiştir. Bugünün kanlı bıçaklıları onu aynı şekilde eleştirerek bir uzlaşmaya varmış olsalar da benim gözümde başarılı bir dönemi tamamlamıştır” dedi.
Turgay Oğur, “Takım elbisenin altına giydiğim bez ayakkabılarımla katıldığım resepsiyonda cumhurbaşkanı seçilişini ilk tebrik edenlerden biri olmuştum. En büyük şöhretimi de o resepsiyondan sonra elde etmiştim. Bu son yazım ile de uğurlamak istedim. Teşekkürler Sayın Abdullah Gül ve dediğiniz gibi insan bazen gerçekten hayret ediyor” görüşünü dile getirdi.
Taraf gazetesinden ayrılap Serbestiyet'e geçtikten sonra Serbestiyet’ten de ayrıldığını açıklayan Turgay Oğur, “Kendi isteğimle yazılarıma burada son verirken, isim babası olduğum bu sitenin adıyla yaşamasını, Türkiye’nin düşünce hayatına değer katmaya devam etmesini dilerim” dedi.
Turgay Oğur’un Serbestiyet.com'da yayınlanan "Teşekkürler Abdullah Gül" başlıklı yazısı şöyle:
'Teşekkürler Abdullah Gül'
İnsanları konuşturmamakla övünmenin yeryüzünde cisim bulmuş hali ODTÜ’nün yine bir “biz sizi burada konuşturmayız” kalkışmasının tam ortasında görmüştüm ilk defa kendisini. Henüz kimse Milli Görüş gömleğini çıkarmamıştı. Partilerine oy vermeyenlerin patates dininden sayıldığı günlerdi. Demokrasi bir tramvaydı ve hedeflenen durağa gelindiğinde inilecekti. Avrupa Birliği’ne Vatikan’ın Müslüman Türkleri Hristiyanlaştırma tuzağı olarak bakılıyordu. Hatta asfaltlardaki çukurların bile Siyonistler ülkemize araba yedek parçası satsın diye açıldığına halkı ikna etmeye çalışan belediye başkanları vardı.
Böyle bir partinin temsilcisi olarak karşımızda konuşan adam ayakları yere basan bir dünyalı siyasetçiydi. Dava arkadaşlarının yıllar sonra gelebileceği noktanın daha o zamanda çok yakınında duran bu kişi Abdullah Gül’dü.
O gün ODTÜ’de konuşabildiği kadarını dinleyenler “bu diğerlerinden farklıymış” diyerek ayrıldı oradan, ben de öyle.
Refah Partisi’nin ötekileştirme ve gerilim üzerine bina ettiği siyaset yapma stratejisinden vazgeçenlerin kurduğu AK Parti, büyük ölçüde Abdullah Gül’ün parti içinde temsil ettiği eksene taşınmıştı. Tabii orada durmakla yetinmediler, muhafazakâr demokrat tanımlamasıyla merkeze yerleştiler. Seçimlerde alınan büyük yüzdeli oylar da bu yeni durumun merkez sağ seçmen tarafından onaylandığını gösteriyordu.
AK Parti’nin akıl, güç, ruh olarak tanımlayabileceğimiz kurucu teslisinde aklın temsilcisiydi.
Bu görev dağılımına riayet etti, hiç rol çalmadı.
AK Parti’ye kazandırdığı yetenekli insanlar hükümette ve bürokraside önemli görevlere geldi. Ancak şimdi anlaşılıyor ki; gerektiğinde harekete geçirebileceği “Gül”cüler diyebileceğimi bir hizbi oluşturmaya emek harcamadı.
367 krizinin çözüldüğü referandum ile aslında dolaylı olarak halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı oldu. Açıkça partiliydi ancak kendisinden önceki partili cumhurbaşkanları Özal’dan da Demirel’den de daha fazla partiler üstü olabildi. Meclis’te işler sıkıştığında tüm partilerin liderler zirvesi talebiyle başvurduğu kişi oldu. Türkiye’nin her iline gitti, hiçbir yerde yuhalanmadı.
Türkiye’deki mevcut rejimin; büyük ölçüde yetkisiz ve sorumsuz bırakarak halk nezdinde yıpranmasını engellediği, bu sayede de doğal bir ombudsman, kriz çözücü ve adeta köyün şirin babası gibi tanımladığı cumhurbaşkanlığı makamını hakkıyla yerine getirdi.
Sosyal medyayı süper kullandı. Takipçi sayısıyla dünyanın üç büyüğünden biri oldu.
Gül çifti; Çankaya Köşkü’nü insan içine çıkılır hale getirdi, Sezerlerin bıraktığı köhne yapıyı dinamik ve şık bir hale kavuşturdu.
Mustafa İsen gibi isimlerin olduğu çok seçkin bir kadro ile çalıştı.
Kayseri’de adına kurulan üniversite bile kalitesiyle fark yarattı.
İnternet, MİT ve HSYK gibi kritik yasaları kritik ettiği halde veto etmediği için eleştirildi. Beka kaygısı denildi. Bana göre cidal insanı değildi. Zaten bu yüzden de lazımdı.
Bir siyasetçiye oy verirken son bir iki yılın performansını göz önüne almanız normaldir ancak tarih olmuş bir dönemi değerlendirirken averaja bakmanız doğrudur.
Neticede 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı dönemi bitmiştir. Bugünün kanlı bıçaklıları onu aynı şekilde eleştirerek bir uzlaşmaya varmış olsalar da benim gözümde başarılı bir dönemi tamamlamıştır.
Takım elbisenin altına giydiğim bez ayakkabılarımla katıldığım resepsiyonda cumhurbaşkanı seçilişini ilk tebrik edenlerden biri olmuştum. En büyük şöhretimi de o resepsiyondan sonra elde etmiştim. Bu son yazım ile de uğurlamak istedim.
Teşekkürler Sayın Abdullah Gül ve dediğiniz gibi insan bazen gerçekten hayret ediyor.
Kendi isteğimle yazılarıma burada son verirken, isim babası olduğum bu sitenin adıyla yaşamasını, Türkiye’nin düşünce hayatına değer katmaya devam etmesini dilerim.
Turgay Oğur, “Takım elbisenin altına giydiğim bez ayakkabılarımla katıldığım resepsiyonda cumhurbaşkanı seçilişini ilk tebrik edenlerden biri olmuştum. En büyük şöhretimi de o resepsiyondan sonra elde etmiştim. Bu son yazım ile de uğurlamak istedim. Teşekkürler Sayın Abdullah Gül ve dediğiniz gibi insan bazen gerçekten hayret ediyor” görüşünü dile getirdi.
Taraf gazetesinden ayrılap Serbestiyet'e geçtikten sonra Serbestiyet’ten de ayrıldığını açıklayan Turgay Oğur, “Kendi isteğimle yazılarıma burada son verirken, isim babası olduğum bu sitenin adıyla yaşamasını, Türkiye’nin düşünce hayatına değer katmaya devam etmesini dilerim” dedi.
Turgay Oğur’un Serbestiyet.com'da yayınlanan "Teşekkürler Abdullah Gül" başlıklı yazısı şöyle:
'Teşekkürler Abdullah Gül'
İnsanları konuşturmamakla övünmenin yeryüzünde cisim bulmuş hali ODTÜ’nün yine bir “biz sizi burada konuşturmayız” kalkışmasının tam ortasında görmüştüm ilk defa kendisini. Henüz kimse Milli Görüş gömleğini çıkarmamıştı. Partilerine oy vermeyenlerin patates dininden sayıldığı günlerdi. Demokrasi bir tramvaydı ve hedeflenen durağa gelindiğinde inilecekti. Avrupa Birliği’ne Vatikan’ın Müslüman Türkleri Hristiyanlaştırma tuzağı olarak bakılıyordu. Hatta asfaltlardaki çukurların bile Siyonistler ülkemize araba yedek parçası satsın diye açıldığına halkı ikna etmeye çalışan belediye başkanları vardı.
Böyle bir partinin temsilcisi olarak karşımızda konuşan adam ayakları yere basan bir dünyalı siyasetçiydi. Dava arkadaşlarının yıllar sonra gelebileceği noktanın daha o zamanda çok yakınında duran bu kişi Abdullah Gül’dü.
O gün ODTÜ’de konuşabildiği kadarını dinleyenler “bu diğerlerinden farklıymış” diyerek ayrıldı oradan, ben de öyle.
Refah Partisi’nin ötekileştirme ve gerilim üzerine bina ettiği siyaset yapma stratejisinden vazgeçenlerin kurduğu AK Parti, büyük ölçüde Abdullah Gül’ün parti içinde temsil ettiği eksene taşınmıştı. Tabii orada durmakla yetinmediler, muhafazakâr demokrat tanımlamasıyla merkeze yerleştiler. Seçimlerde alınan büyük yüzdeli oylar da bu yeni durumun merkez sağ seçmen tarafından onaylandığını gösteriyordu.
AK Parti’nin akıl, güç, ruh olarak tanımlayabileceğimiz kurucu teslisinde aklın temsilcisiydi.
Bu görev dağılımına riayet etti, hiç rol çalmadı.
AK Parti’ye kazandırdığı yetenekli insanlar hükümette ve bürokraside önemli görevlere geldi. Ancak şimdi anlaşılıyor ki; gerektiğinde harekete geçirebileceği “Gül”cüler diyebileceğimi bir hizbi oluşturmaya emek harcamadı.
367 krizinin çözüldüğü referandum ile aslında dolaylı olarak halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı oldu. Açıkça partiliydi ancak kendisinden önceki partili cumhurbaşkanları Özal’dan da Demirel’den de daha fazla partiler üstü olabildi. Meclis’te işler sıkıştığında tüm partilerin liderler zirvesi talebiyle başvurduğu kişi oldu. Türkiye’nin her iline gitti, hiçbir yerde yuhalanmadı.
Türkiye’deki mevcut rejimin; büyük ölçüde yetkisiz ve sorumsuz bırakarak halk nezdinde yıpranmasını engellediği, bu sayede de doğal bir ombudsman, kriz çözücü ve adeta köyün şirin babası gibi tanımladığı cumhurbaşkanlığı makamını hakkıyla yerine getirdi.
Sosyal medyayı süper kullandı. Takipçi sayısıyla dünyanın üç büyüğünden biri oldu.
Gül çifti; Çankaya Köşkü’nü insan içine çıkılır hale getirdi, Sezerlerin bıraktığı köhne yapıyı dinamik ve şık bir hale kavuşturdu.
Mustafa İsen gibi isimlerin olduğu çok seçkin bir kadro ile çalıştı.
Kayseri’de adına kurulan üniversite bile kalitesiyle fark yarattı.
İnternet, MİT ve HSYK gibi kritik yasaları kritik ettiği halde veto etmediği için eleştirildi. Beka kaygısı denildi. Bana göre cidal insanı değildi. Zaten bu yüzden de lazımdı.
Bir siyasetçiye oy verirken son bir iki yılın performansını göz önüne almanız normaldir ancak tarih olmuş bir dönemi değerlendirirken averaja bakmanız doğrudur.
Neticede 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı dönemi bitmiştir. Bugünün kanlı bıçaklıları onu aynı şekilde eleştirerek bir uzlaşmaya varmış olsalar da benim gözümde başarılı bir dönemi tamamlamıştır.
Takım elbisenin altına giydiğim bez ayakkabılarımla katıldığım resepsiyonda cumhurbaşkanı seçilişini ilk tebrik edenlerden biri olmuştum. En büyük şöhretimi de o resepsiyondan sonra elde etmiştim. Bu son yazım ile de uğurlamak istedim.
Teşekkürler Sayın Abdullah Gül ve dediğiniz gibi insan bazen gerçekten hayret ediyor.
Kendi isteğimle yazılarıma burada son verirken, isim babası olduğum bu sitenin adıyla yaşamasını, Türkiye’nin düşünce hayatına değer katmaya devam etmesini dilerim.