12 Mar 2014 11:43
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:59
Tuncay Özkan Medyaradar'a konuştu! Ruhum hep özgür, bedenim ise yarı ölüydü!
Ergenekon davasında tutuklu bulunan ve Pazartesi günü tahliye edilen Tuncay Özkan, Medyaradar röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. İşte sıcağı sıcağına yapılan o röportaj…
1994 gündür Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunuyordu Tuncay Özkan,
onca yıl kızına, eşine hasretti. O içeri girdiğinde kızı yani
Nazlıcan'ı 14 yaşındaydı. Baba sevgisine en çok ihtiyaç hisseden
yaşlarda bir çocuk. Tabii adına çocukluk denirse !!! Çünkü o
çocukluğunu yaşayamadan büyüdü. Erken olgunlaştırdı onu babasının
tutsaklığı. Dile kolay tam 6 yıl özgürlükten mahrum olmak, taş
betonlarla haşır neşir olup toprağa ayak basamamak. Suçunun ne
olduğunu bilmiyordu. İsyan ediyordu ama sesini ancak 6 yılın
ardından duyurabildi ve beklenen güzel haber de Pazartesi günü
geldi. Tuncay Özkan, artık özgür. Tahliye haberi kuşkusuz
seveni-sevmeyeni herkesi sevindirdi, hep o anı bekliyorlardı…
Gazeteci Tuncay Özkan 14 yaşında bıraktığı Nazlıcan'ını 21 yaşında
geri aldı.
Tahliye haberini gazeteci Fazilet Zafer ile yan yanayken aldık. Tuncay Özkan’ı da birlikte aradık. Geçmiş olsun dileklerimizi sunduk. Güzel bir heyecandı doğrusu. Sesi coşkuluydu, tabii eşi Duygu Dikmenoğlu da öyle. Telefondaki o coşkulu sesini hiç unutmayacağım. Röportaj talep ettim; henüz yeni özgürlüğüne kavuşsa da onca yoğunlukta bana da zaman ayırdığı için kendisine teşekkürü borç bilirim. Sorularım çoktu ama Tuncay Özkan’ın vakti yoktu, kısa da olsa güzel bir röportaj oldu. İlkler arasında yer almak benim için çok değerli. Ben sözü çok uzatmadan Tuncay Özkan’a bırakıyorum. Aramıza hoşgeldin meslektaşım Tuncay Özkan diyorum. Sevgiyle kalın, hep umutlu olun…
*******************************************************
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter: gazetecialev
Gmail: [email protected]
*****
Tuncay Bey, çok geçmiş olsun. 6 yıl sonra gelen bir özgürlük. Şimdi size özgürlüğün sizin için yeni tanımını sorsam, ne dersiniz?
Özgürlük insanın ruhu demek. Ruhumu kaybetmiştim, tekrar kavuştum. Tutsaklık ne kadar kötüyse özgürlük o kadar güzel. Ben şimdi ruhumla buluştum. (Eşi Duygu Dikmenoğlu’nun elini sımsıkı tutuyor o an)
“TAHLİYE HABERİNİ TV’LERDEN ÖĞRENDİK”
Tahliye haberini ilk kimden aldınız ve şaşırdınız mı?
Türkiye’de artık yaşanan hiçbir gelişme beni şaşırtmıyor. Tahliye her zaman bekledim çünkü suçumun ne olduğunu hala bilmiyorum. Ama 6 yıl dile kolay, onca zaman geçince insan umudunu kaybediyor. Tahliye haberini televizyonlardan öğrendik. Sonra gardiyanlar da geldi söyledi. Ama 13. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye taleplerini reddetti, o an umudumuzu tekrar yitirmiştik, birkaç saat sonra ise özgürdük…
“RUHUM HEP ÖZGÜR, BEDENİM İSE YARI ÖLÜYDÜ”
O taş betonlardan toprağa ilk ayak bastığınızda ne hissettiniz?
İnsan cezaevine girdiğinde ruhu içeri girmiyor, dışarıda kalıyor. Sadece yarı ölü bir bedenle içeride oluyorsun. Tekrar yeni bir başlangıçtı o an. Sevdiklerime kavuştuğum o anı hiç unutmayacağım.
“KIZIM VE EŞİMİ DOYASIYA KOKLADIM”
Silivri'den çıkar çıkmaz yaptığınız ilk şey ne oldu?
Kızım Nazlıcan ve eşim Duygu’ya sımsıkı sarılmak, onları doyasıya koklamak oldu. Sonra da destek çadırlarında bizi bekleyen yurttaşlarımızla kucaklaşmak.
“ŞEYTANLA YATAN DA ŞEYTAN DA ORTADA”
Cezaevinden çıktığınızda çok çarpıcı bir açıklama yaptınız. “Şeytanla yatağa girdiler, çarpılarak çıktılar” dediniz, kim bunlar?
Türkiye’de şeytanla yatanı da, şeytan olanı da herkes biliyor. Bana bunu söyletip ceza davası açtırmak istiyorsan söyleyeyim. Nasıl olsa bende bir müebbet hapis cezası var.
İktidar ve cemaati mi kastediyorsunuz?
Herkes ne anlıyorsa onu söylemek istiyorum.
“MUHALİF OLDUĞUM İÇİN 6 YILIMI ÇALDILAR”
6 yıl geçti ve ben suçumun ne olduğunu henüz öğrenebilmiş değilim dediniz, muhalif tavırlarınız olabilir mi?
1996 yılından 2007 yılına kadar 5 suikast geçti başımdan. Öldüremediler, hapse attılar. 6 yıldır soruyorum suçum nedir diye. Hala yanıtı yok bunun. Ben de akıl yoluyla, el yordamıyla düşünüyorum ve bu sorunun cevabını buluyorum; evet muhalif olmak…6 yılımı bu yüzden benden çaldılar.
“ÜLKENİN BAŞINA GELECEKLERİ ÖNCEDEN GÖRDÜM VE BU ZULMÜ YAŞADIM”
“Sadece gazetecilik yaptığım için tüm bunlar bana reva görüldü” diyebilir misiniz peki?
Hayır, sadece gazetecilik yaptığım için değil, ülkenin başına gelecekleri önceden görüp bunlara karşı çıktığım için bu zulmü yaşadım. Gazetecilik benim mesleğim. Ben gazetecilik mesleğimden dolayı 16 yıl, sivil toplum örgütleri ile ilgili faaliyetlerim ve Türkiye’yi karartacak bu karanlığı önceden haber vermekten dolayı da ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldım.
“14 YAŞINDA BIRAKTIM 21’İNDE KAVUŞTUM”
Sizi en çok üzen şey ne oldu o koca 6 yılda?
Ben 14 yaşında bıraktığım Nazlıcan'ımı 21 yaşında geri aldım, eşimden ayrı kaldım. Onlar bana ben onlara hasret. Bundan daha acısı ne olabilir ki?
O altı yılın hesabını size kim ödeyecek, ya da ödetmeyi düşüyor musunuz?
Herkes yaptığı haksızlığın hesabını elbette verecek. Ama hesap ödetmek gibi bir şey yok.
“TÜRKİYE’NİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM BİZİMKİNDEN DAHA AĞIR”
Gerçekten mi?
6 yıl sonra zulmün bittiği, özgürlüğe konuştuğumuz gün olmasını çok isterdim. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, bizim içeride bulunduğumuz durumdan daha ağır. Beni tutuklayan yargıca; Tuncay Özkan'ı tutuklarsanız Türkiye çöl olur dedim. Türkiye çöl oldu ve bu çöl ilk o yargıcı yuttu.
“517 GÜN DUVARLARA BAKTIM”
"Rövanşist" duygular içerisinde değilsiniz yani?
Asla böyle bir şey yok. Bunlar insani duygular değil, aşağılık duygular. Onları biz çilehanede yani içeride bıraktık çıktık. Ben 517 gün tek başıma duvarlara baktım. Bugün dışarıda yaşananlar bizim bırakıldığımız zulümden daha fena. Kin, husumet, öç alma duygusu içinde değiliz. Biz bugün kindar ve zulümle dolu bir dönemin sonlandırılması için buradayız.
“KİN, HUSUMET VE ÖC ALMA DUYGUSU İÇİNDE DEĞİLİZ”
Nasıldı cezaevi koşulları, hiç isyan ettiğiniz günler oldu mu?
Bizim hayvanlarımız var, Biz o hayvanlarımıza bile cezaevinde bize baktıklarından çok daha iyi bakıyoruz. Prof. Dr. Haberal’a, İlker Başbuğ’a, Tuncay Özkan ve daha birçok sayamadığım isime bir mazgal deliğinden yemek vermek kadar daha aşağılık bir şey olabilir mi? Biz bunları yaşadık.
Artık özgürsünüz, peki ne yapmayı düşünüyorsunuz. Medya, siyaset hangisinde göreceğiz Tuncay Özkan’ı?
Yaşamak için çalışmak zorundayım. Ama ne yapacağımı inan bilmiyorum.
“BEN BİR NEFERİM”
Aktif gazeteciliğe dönersiniz kim bilir?
(Gülüyor) Belki de beni kimse istemez. Bilemiyorum, bakacağız. Türkiye’de bu karanlıkla mücadele konusunda ben bir neferim, gönüllüyüm ve bu gönüllülüğümü sürdüreceğim. Sonu nereye varırsa varsın.
“DÜNYADA EN ZOR ŞEY CEZAEVİNDE OLMAK”
Bıraktığınız yerden devam etmek. Bu kolay olacak mı?
Başladık işte. Bize zorluk yok. Dünyada en zor şey cezaevinde olmak. Onu atlattıktan sonra dünyada başka zorluk yok.
İçeriden dışarı nasıl görünüyordu?
Çok güzel görünüyor. Gelecek umut dolu, güzellik ve sevinç dolu. Bu ülkenin insanları bunların hepsini hak ediyorlar ve hak ettikleri bu güzel gelecekle kucaklaşacaklar.
“KEŞKE YALANCI VE İFTİRACI BİR ADAM OLSAYDIM”
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu cezaevinde duyduğunuzda ne hissettiniz, hiç “ohh olsun” dediğiniz oldu mu?
Asla. Yüreğim parçalandı. Türkiye’de bunlar yaşandığı ve ülkem aşağılandığı için kahroluyorum. Zamanında ben bunları görmüş, söylemiş, dile getirmiştim. Keşke ben yalancı, iftiracı bir adam olsaydım; söylediklerim gerçek çıkmasaydı. Türkiye çok huzurlu, çok mutlu olsaydı. Bundan en büyük mutluluğu ben duyar, hatta üstüne çıkar özür bile dilerdim. Ama bakıyorsun biz 10 yıl önce ne söylediysek bugün Türkiye’nin başına gelmiş. Ben demişim ki 1 milyar doları var, evinden çıktı onca para, ne diyeyim daha…
“İKTİDARDAN DA CEMAATTEN DE ÜLKEYE FAYDA GELMEZ”
İktidar-cemaat kavgasına nasıl bakıyorsunuz?
İki ucu pis bir değnek. Alın birini vurun ötekine. Bunların ikisinden de Türkiye’ye fayda gelmez. Bizim yolumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur. Bizim taşıdığımız aydınlık Mustafa Kemal’in aydınlığıdır.
“DÜNYADAKİ EN GÜÇLÜ GAZETECİLİK TÜRKİYE’DE”
Türkiye’deki gazeteciliği nasıl buluyorsunuz. Sizin içeride olduğunuz o koca altı yılda medyada çok büyük değişim oldu mu sizce?
Dünyadaki en güçlü gazetecilik bence Türkiye’de yapılıyor.
“TÜM BASKILARA RAĞMEN DİRENEN BİR GAZETECİLİK VAR”
Şaka mı bu gerçek mi?
Tabii ki gerçek. Bütün baskılara rağmen direnen, teslim olmayan, bütün baskılara rağmen kanının son damlasına kadar mücadele eden bir gazetecilik var bu ülkede.
Medyaya yönelik baskılar ortadayken, herkesin bir tarafı varken, objektiflik çoğu meslektaşımız tarafından hiçe sayılırken bu ülkede hala gerçek gazetecilik yapıldığını söyleyebilir misiniz?
Aslan gibi yapılıyor. İşte sen. Sen bu soruları sorabildiğine ve korkmadan yayınlayabildiğine göre demek ki hala gerçekten gazetecilik yapanlar var.
“MESLEĞİM BÜYÜK TAARRUZ VE SALDIRI ALTINDA AMA DİMDİK”
Ama herkes yapmıyor ya da yapamıyor.
Sen yaptığına göre Türkiye’de gazetecilik var. Ben konuştuğuma göre Türkiye’de gazetecilik var. Eğer penguen resmi yayınlandıktan sonra gerçekler yine televizyon ve gazetelerde yer alıyorsa evet gazetecilik var. Bakın bütün meslek kuruluşları çöktü bir tek basın meslek kuruluşları ayakta kaldı. Bizim mesleğimiz Türkiye’de çok güçlü bir meslek. Bakın bize talimat veremiyorlar, kime veriyorlar? Patron yalakalarına. Fatih Saraç kim ki? Onu gazeteci saymayın. Onun yaptıklarının bizim meslekle hiçbir ilgisi yok. Siyasetçilerle medya patronlarının ilişkileri elbette olur ama gazetecilerin üzerine yerleştirdikleri adamlarla çürüme yaşamışlar. Gazetecilik suçlu değil. Benim mesleğim çok büyük taarruz ve saldırı altında ama dimdik ayakta.
“70 YAŞINDA MUHABİR OLABİLİRİM”
Aktif gazeteciliği özlediniz mi?
Ben muhabirliği çok özledim. Günün birinde mutlaka yapacağım. Eğer ölmezsem 70 yaşında bir muhabir olabilirim.
Peki yeni bir Kanaltürk kurmanız mümkün mü?
Sen beni kısa yoldan hapse göndermeye hepten kararlısın Alev. Şaka bir yana çok zor artık. Çok mümkün değil.
Son sorum mutlu musunuz şu an?
Berkin’in ödediği bedel yanında 6 yıllık yattığım hapisliğin konuşulması bile zül geliyor. Berkin’in acı haberi sevincimizi kursağımızda bıraktı…
Çok yorgunsunuz, sorularım hep elimde kaldı ama olsun bu da yeter. Önemli olan sizin sağlık ve sıhhatiniz. Aramıza hoş geldiniz çok teşekkürler…
Tahliye haberini gazeteci Fazilet Zafer ile yan yanayken aldık. Tuncay Özkan’ı da birlikte aradık. Geçmiş olsun dileklerimizi sunduk. Güzel bir heyecandı doğrusu. Sesi coşkuluydu, tabii eşi Duygu Dikmenoğlu da öyle. Telefondaki o coşkulu sesini hiç unutmayacağım. Röportaj talep ettim; henüz yeni özgürlüğüne kavuşsa da onca yoğunlukta bana da zaman ayırdığı için kendisine teşekkürü borç bilirim. Sorularım çoktu ama Tuncay Özkan’ın vakti yoktu, kısa da olsa güzel bir röportaj oldu. İlkler arasında yer almak benim için çok değerli. Ben sözü çok uzatmadan Tuncay Özkan’a bırakıyorum. Aramıza hoşgeldin meslektaşım Tuncay Özkan diyorum. Sevgiyle kalın, hep umutlu olun…
*******************************************************
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter: gazetecialev
Gmail: [email protected]
*****
Tuncay Bey, çok geçmiş olsun. 6 yıl sonra gelen bir özgürlük. Şimdi size özgürlüğün sizin için yeni tanımını sorsam, ne dersiniz?
Özgürlük insanın ruhu demek. Ruhumu kaybetmiştim, tekrar kavuştum. Tutsaklık ne kadar kötüyse özgürlük o kadar güzel. Ben şimdi ruhumla buluştum. (Eşi Duygu Dikmenoğlu’nun elini sımsıkı tutuyor o an)
“TAHLİYE HABERİNİ TV’LERDEN ÖĞRENDİK”
Tahliye haberini ilk kimden aldınız ve şaşırdınız mı?
Türkiye’de artık yaşanan hiçbir gelişme beni şaşırtmıyor. Tahliye her zaman bekledim çünkü suçumun ne olduğunu hala bilmiyorum. Ama 6 yıl dile kolay, onca zaman geçince insan umudunu kaybediyor. Tahliye haberini televizyonlardan öğrendik. Sonra gardiyanlar da geldi söyledi. Ama 13. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye taleplerini reddetti, o an umudumuzu tekrar yitirmiştik, birkaç saat sonra ise özgürdük…
“RUHUM HEP ÖZGÜR, BEDENİM İSE YARI ÖLÜYDÜ”
O taş betonlardan toprağa ilk ayak bastığınızda ne hissettiniz?
İnsan cezaevine girdiğinde ruhu içeri girmiyor, dışarıda kalıyor. Sadece yarı ölü bir bedenle içeride oluyorsun. Tekrar yeni bir başlangıçtı o an. Sevdiklerime kavuştuğum o anı hiç unutmayacağım.
“KIZIM VE EŞİMİ DOYASIYA KOKLADIM”
Silivri'den çıkar çıkmaz yaptığınız ilk şey ne oldu?
Kızım Nazlıcan ve eşim Duygu’ya sımsıkı sarılmak, onları doyasıya koklamak oldu. Sonra da destek çadırlarında bizi bekleyen yurttaşlarımızla kucaklaşmak.
“ŞEYTANLA YATAN DA ŞEYTAN DA ORTADA”
Cezaevinden çıktığınızda çok çarpıcı bir açıklama yaptınız. “Şeytanla yatağa girdiler, çarpılarak çıktılar” dediniz, kim bunlar?
Türkiye’de şeytanla yatanı da, şeytan olanı da herkes biliyor. Bana bunu söyletip ceza davası açtırmak istiyorsan söyleyeyim. Nasıl olsa bende bir müebbet hapis cezası var.
İktidar ve cemaati mi kastediyorsunuz?
Herkes ne anlıyorsa onu söylemek istiyorum.
“MUHALİF OLDUĞUM İÇİN 6 YILIMI ÇALDILAR”
6 yıl geçti ve ben suçumun ne olduğunu henüz öğrenebilmiş değilim dediniz, muhalif tavırlarınız olabilir mi?
1996 yılından 2007 yılına kadar 5 suikast geçti başımdan. Öldüremediler, hapse attılar. 6 yıldır soruyorum suçum nedir diye. Hala yanıtı yok bunun. Ben de akıl yoluyla, el yordamıyla düşünüyorum ve bu sorunun cevabını buluyorum; evet muhalif olmak…6 yılımı bu yüzden benden çaldılar.
“ÜLKENİN BAŞINA GELECEKLERİ ÖNCEDEN GÖRDÜM VE BU ZULMÜ YAŞADIM”
“Sadece gazetecilik yaptığım için tüm bunlar bana reva görüldü” diyebilir misiniz peki?
Hayır, sadece gazetecilik yaptığım için değil, ülkenin başına gelecekleri önceden görüp bunlara karşı çıktığım için bu zulmü yaşadım. Gazetecilik benim mesleğim. Ben gazetecilik mesleğimden dolayı 16 yıl, sivil toplum örgütleri ile ilgili faaliyetlerim ve Türkiye’yi karartacak bu karanlığı önceden haber vermekten dolayı da ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldım.
“14 YAŞINDA BIRAKTIM 21’İNDE KAVUŞTUM”
Sizi en çok üzen şey ne oldu o koca 6 yılda?
Ben 14 yaşında bıraktığım Nazlıcan'ımı 21 yaşında geri aldım, eşimden ayrı kaldım. Onlar bana ben onlara hasret. Bundan daha acısı ne olabilir ki?
O altı yılın hesabını size kim ödeyecek, ya da ödetmeyi düşüyor musunuz?
Herkes yaptığı haksızlığın hesabını elbette verecek. Ama hesap ödetmek gibi bir şey yok.
“TÜRKİYE’NİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM BİZİMKİNDEN DAHA AĞIR”
Gerçekten mi?
6 yıl sonra zulmün bittiği, özgürlüğe konuştuğumuz gün olmasını çok isterdim. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, bizim içeride bulunduğumuz durumdan daha ağır. Beni tutuklayan yargıca; Tuncay Özkan'ı tutuklarsanız Türkiye çöl olur dedim. Türkiye çöl oldu ve bu çöl ilk o yargıcı yuttu.
“517 GÜN DUVARLARA BAKTIM”
"Rövanşist" duygular içerisinde değilsiniz yani?
Asla böyle bir şey yok. Bunlar insani duygular değil, aşağılık duygular. Onları biz çilehanede yani içeride bıraktık çıktık. Ben 517 gün tek başıma duvarlara baktım. Bugün dışarıda yaşananlar bizim bırakıldığımız zulümden daha fena. Kin, husumet, öç alma duygusu içinde değiliz. Biz bugün kindar ve zulümle dolu bir dönemin sonlandırılması için buradayız.
“KİN, HUSUMET VE ÖC ALMA DUYGUSU İÇİNDE DEĞİLİZ”
Nasıldı cezaevi koşulları, hiç isyan ettiğiniz günler oldu mu?
Bizim hayvanlarımız var, Biz o hayvanlarımıza bile cezaevinde bize baktıklarından çok daha iyi bakıyoruz. Prof. Dr. Haberal’a, İlker Başbuğ’a, Tuncay Özkan ve daha birçok sayamadığım isime bir mazgal deliğinden yemek vermek kadar daha aşağılık bir şey olabilir mi? Biz bunları yaşadık.
Artık özgürsünüz, peki ne yapmayı düşünüyorsunuz. Medya, siyaset hangisinde göreceğiz Tuncay Özkan’ı?
Yaşamak için çalışmak zorundayım. Ama ne yapacağımı inan bilmiyorum.
“BEN BİR NEFERİM”
Aktif gazeteciliğe dönersiniz kim bilir?
(Gülüyor) Belki de beni kimse istemez. Bilemiyorum, bakacağız. Türkiye’de bu karanlıkla mücadele konusunda ben bir neferim, gönüllüyüm ve bu gönüllülüğümü sürdüreceğim. Sonu nereye varırsa varsın.
“DÜNYADA EN ZOR ŞEY CEZAEVİNDE OLMAK”
Bıraktığınız yerden devam etmek. Bu kolay olacak mı?
Başladık işte. Bize zorluk yok. Dünyada en zor şey cezaevinde olmak. Onu atlattıktan sonra dünyada başka zorluk yok.
İçeriden dışarı nasıl görünüyordu?
Çok güzel görünüyor. Gelecek umut dolu, güzellik ve sevinç dolu. Bu ülkenin insanları bunların hepsini hak ediyorlar ve hak ettikleri bu güzel gelecekle kucaklaşacaklar.
“KEŞKE YALANCI VE İFTİRACI BİR ADAM OLSAYDIM”
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu cezaevinde duyduğunuzda ne hissettiniz, hiç “ohh olsun” dediğiniz oldu mu?
Asla. Yüreğim parçalandı. Türkiye’de bunlar yaşandığı ve ülkem aşağılandığı için kahroluyorum. Zamanında ben bunları görmüş, söylemiş, dile getirmiştim. Keşke ben yalancı, iftiracı bir adam olsaydım; söylediklerim gerçek çıkmasaydı. Türkiye çok huzurlu, çok mutlu olsaydı. Bundan en büyük mutluluğu ben duyar, hatta üstüne çıkar özür bile dilerdim. Ama bakıyorsun biz 10 yıl önce ne söylediysek bugün Türkiye’nin başına gelmiş. Ben demişim ki 1 milyar doları var, evinden çıktı onca para, ne diyeyim daha…
“İKTİDARDAN DA CEMAATTEN DE ÜLKEYE FAYDA GELMEZ”
İktidar-cemaat kavgasına nasıl bakıyorsunuz?
İki ucu pis bir değnek. Alın birini vurun ötekine. Bunların ikisinden de Türkiye’ye fayda gelmez. Bizim yolumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur. Bizim taşıdığımız aydınlık Mustafa Kemal’in aydınlığıdır.
“DÜNYADAKİ EN GÜÇLÜ GAZETECİLİK TÜRKİYE’DE”
Türkiye’deki gazeteciliği nasıl buluyorsunuz. Sizin içeride olduğunuz o koca altı yılda medyada çok büyük değişim oldu mu sizce?
Dünyadaki en güçlü gazetecilik bence Türkiye’de yapılıyor.
“TÜM BASKILARA RAĞMEN DİRENEN BİR GAZETECİLİK VAR”
Şaka mı bu gerçek mi?
Tabii ki gerçek. Bütün baskılara rağmen direnen, teslim olmayan, bütün baskılara rağmen kanının son damlasına kadar mücadele eden bir gazetecilik var bu ülkede.
Medyaya yönelik baskılar ortadayken, herkesin bir tarafı varken, objektiflik çoğu meslektaşımız tarafından hiçe sayılırken bu ülkede hala gerçek gazetecilik yapıldığını söyleyebilir misiniz?
Aslan gibi yapılıyor. İşte sen. Sen bu soruları sorabildiğine ve korkmadan yayınlayabildiğine göre demek ki hala gerçekten gazetecilik yapanlar var.
“MESLEĞİM BÜYÜK TAARRUZ VE SALDIRI ALTINDA AMA DİMDİK”
Ama herkes yapmıyor ya da yapamıyor.
Sen yaptığına göre Türkiye’de gazetecilik var. Ben konuştuğuma göre Türkiye’de gazetecilik var. Eğer penguen resmi yayınlandıktan sonra gerçekler yine televizyon ve gazetelerde yer alıyorsa evet gazetecilik var. Bakın bütün meslek kuruluşları çöktü bir tek basın meslek kuruluşları ayakta kaldı. Bizim mesleğimiz Türkiye’de çok güçlü bir meslek. Bakın bize talimat veremiyorlar, kime veriyorlar? Patron yalakalarına. Fatih Saraç kim ki? Onu gazeteci saymayın. Onun yaptıklarının bizim meslekle hiçbir ilgisi yok. Siyasetçilerle medya patronlarının ilişkileri elbette olur ama gazetecilerin üzerine yerleştirdikleri adamlarla çürüme yaşamışlar. Gazetecilik suçlu değil. Benim mesleğim çok büyük taarruz ve saldırı altında ama dimdik ayakta.
“70 YAŞINDA MUHABİR OLABİLİRİM”
Aktif gazeteciliği özlediniz mi?
Ben muhabirliği çok özledim. Günün birinde mutlaka yapacağım. Eğer ölmezsem 70 yaşında bir muhabir olabilirim.
Peki yeni bir Kanaltürk kurmanız mümkün mü?
Sen beni kısa yoldan hapse göndermeye hepten kararlısın Alev. Şaka bir yana çok zor artık. Çok mümkün değil.
Son sorum mutlu musunuz şu an?
Berkin’in ödediği bedel yanında 6 yıllık yattığım hapisliğin konuşulması bile zül geliyor. Berkin’in acı haberi sevincimizi kursağımızda bıraktı…
Çok yorgunsunuz, sorularım hep elimde kaldı ama olsun bu da yeter. Önemli olan sizin sağlık ve sıhhatiniz. Aramıza hoş geldiniz çok teşekkürler…