"TUHAF" BİR ERTUĞRUL ÖZKÖK YAZISI!
"Özkök bir usta yazarın okura yapacağı en büyük oyunu yapıyor: Kafasını karıştırıyor."
Okur iki Ertuğrul Özkök tanır. Hafta içleri 'politika' şapkasını giyen ülke gündeminden, siyasetten, Ankara'dan bahseden, aynı zamanda gazete yöneticiliği yapan bir profesyonel. Bir kitabına da adını veren 'artakalan zamanda' ise hayat üzerine düşünen, sorgulayan, sosyolog ve iletişimci kimliğini hiçbir zaman bırakmamış ve bunu 'denemelerine' aktaran bir Özkök var.
'Pazar yazıları' işte o ikinci Özkök'ün yansımaları. Zeytinyağından şaraba, Tarkan'dan Rolling Stones'a, Che'den Deniz Gezmiş'e, Paris'teki öğrencilik yıllarından 'Hakuna Matata'ya, hazır giyimden cinselliğe her şeyin sığdırılabildiği, her şeyin yazılabildiği bir kurtarılmış alan o.
Benim Özkök'le 'tanışmam' da o pazar yazılarına dayanır zaten. Malum, çok kısa süre önce bir gazetede gündelik hayat, popüler kültür ve trendler üzerine pek kalem oynatan yoktu. Özkök'ün pazar yazıları, tıpkı Türkiye'de korsan yayına başlayan özel radyolar gibi özgürlük penceresiydi, vahaydı.
İlerleyen yıllarda kendimi onunla aynı mesleki aidiyet duygusunu paylaşmam, aynı disiplinine ait hissetmem de o pazar yazılarındandır.
Hep 'Hepimiz Özkök'ün paltosundan çıktık' diye düşünürüm. Onun sayesinde her şeyin yazılabilir olduğunu, ama en zorunun da gündelik hayat üzerine kalem oynatmak olduğunu öğrenen yeni bir yazar kuşağının, alışılmadık bir yazar profilinin oluştuğu inkar edilemez.
Ertuğrul Özkök'ün gazeteciliği, yaptığı gazete, attığı manşetler hakkında herkesin bir fikri var. Ama sanırım gazeteciliğe ilk başladığımda yaşadığım bir örnek onun yazarlıktaki ustalığının hakkını verir: Tesadüfen, solcu ve aşırı anti-Özkök bir arkadaşımla konuşuyorduk ve konu 'Artakalan Zamanda' kitabından açıldı. Yerden yere vuracağını düşünürken 'O kitapta çok güzel müzik üzerine yazılar var' dedi...
90'lı yıllarda Türkiye dışarıya açılmaya çok hevesli, her şeyi yeni keşfetmeye başlayan, yeni bir kuşağın ve çevresinde alışkanlıkların, modanın ve yaşam oluştuğu umutlu bir dönemdi. 'Artakalan Zamanda' o dönemin en iyi yansıması belki de. 80'ler için 'Tarihten Güncelliğe' neyse, onun karşılığı.
2010 yılında zihinsel olarak tam ortadan bölünmüş, karanlığa doğru giden, karamsar ve umutsuz bir Türkiye var. Ayaklarımızın altındaki toprağın nereye gideceğine dair belirsizliklerle doluyuz. Bu da yaşamlarımızı ister istemez 'Tuhaf' bir yere götürüyor.
Özkök'ün gazete yöneticiliğinden sonra yazdığı kitabın adı 'Tuhaf'. Bu sefer ona 'artakalan zaman' yarım saatte tamamladığı günlük yazısından sonraki saatler; Özkök'ün çok çok az uyuduğunu da ekleyeyim.
'Tuhaf'ı daha baskıya girmeden önce manuscript'inden ilk okuyanlardan biriyim. Bilgisayar ekranından bir gecede bitirdim; ilk değinenlerden de biri olmak istiyordum, gündem izin vermedi.
Aslında belki gecikmek iyi de oldu. Zira 'Tuhaf' üzerine daha fazla düşünme fırsatım oldu.
Özkök'ün dünyasında bu sefer rock şarkıları, zeytinyağı, özel televizyonlar yok. Aksine bir karamsarlık ve sorgulamaların izleri var: Bütün hikaye Akbük'te evinin önünde yıkılan iskeleyle başlıyor. Akbük'teki epey mütevazı yazlığın önündeki iskele yaklaşık 13-14 senedir Özkök'ün kendi kendine kafasını dinlediği, sığındığı, kendi kendini sorguladığı bir kaçış noktasıydı. Ardından o iskeleyi yıktılar.
'Tuhaf' tam da bu yıkılan iskelede başlıyor. Roman değil, öykü değil ama Türk edebiyatının en çok ihmal edilen türlerinden denemenin çok iyi bir örneği. Satır aralarında 2010 Türkiyesi'nin sosyolog Özkök tarafından çekilmiş fotoğraflarını da bulmak mümkün. Zira kitabın ana teması 'inanç' ve 'sorgulama'.
Gazeteci Özkök'ün umre ziyaretine de yansıyan bir kendi kendini sınama döneminin ürünü aslında. Ancak hayli kişisel olduğu gibi, dinin ve inancın her zamankinden daha belirleyici olduğu bir Türkiye'de de ayrı bir önemi var: Dini, inancı, mistisizmi, ölümü çok fazla sorgulamamış bir aydının da bu temaları keşfetmesiyle alakalı.
'Tuhaf' yazarın iç yolculuğuna okuru da ortak ediyor; aynı şaşkınlıkları, sorgulamaları, nefes tutmaları yaşatıyor. Ve Özkök bir usta yazarın okura yapacağı en büyük oyunu yapıyor: Kafasını karıştırıyor.
Tuhaf, Ertuğrul Özkök, Doğan Kitap, 244 sayfa.
Oray EĞİN / AKŞAM