28 Kas 2017 10:18
Son Güncelleme: 24 Kas 2018 01:49
TSK'da 'oğlum', 'yavrum', 'evladım' gibi ifadeler neden yasaklandı?
Bundan sonra askerlere “oğlum, yavrum, evladım” diye hitap edilmeyecek, sadece “Mehmetçik” denilecek.
Sözcü Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel tarafından birliklere gönderilen askerlere 'oğlum', 'yavrum', 'evladım' diye hitap edilmesini yasaklayan emrin nedenini açıkladı. Özel'in neden böyle bir emir verdiğini araştıran Öztürk, bir askerin kendisine "Oğlum" diye hitap eden komutanına, “Bana ‘oğlum' demekle, annemle ilişkiye girdiğin anlamı çıkıyor. Böyle bir hakareti kabul edemem” diyerek mahkemeye verdiğini ve bu yüzden bu emrin verildiğini öne sürdü.
Sözcü'de Saygı Öztürk'ün "Ayrıma bakın: Vatanını seven, sevmeyen dönemi" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Olağanüstü Hal (OHAL) yetkisine dayandırılarak 28 ayrı Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı. Bazılarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yapısında önemli değişiklikler yapıldı. Askerler üzerinde siyasetin gücü artırıldı. Kuvvet komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığı'na, hastaneler Sağlık Bakanlığı'na bağlandı. Askere gitmemek için hastanelerden alınan “çürük raporu”, komandoların sınıf değiştirmesi, hava değişimleri adeta patladı.
Şimdi de bundan önce TSK'da görev yapanların hemen hepsi “vatan hainiymiş”, vatanını sevmiyormuş da şimdi “TSK'da vatanını seven subaylar dönemi başladı” deniliyor, böyle afişler bastırılıyor. Kahraman ordumuzun, kahraman mensupları o şanlı okullardan çıkmadı mı? 3-5 haini o okullara sokanlar, üniformayı giydirenler ve koruyanlar utanmalı…
Bu öğüt komutanlara
Darbe girişiminden sonra ülkemizde general-amiral sayısı 203'e, subay 26 bine, astsubay 64 bine, uzman çavuş 47 bine, sözleşmeli er-erbaş sayısı ise 16 bine düşmüş durumda. TSK'da 197 bin er ve erbaş bulunuyor. TSK'da her şeyin bir kuralı, talimatı var. Subayların, erlerin gönüllerini kazanması, güvenlerini elde etmesi ve morallerini güçlendirmesi için neler yapmalarını talimattan okuyorum:
“Erler, askerlik yaptıkları sürece, subayların öz evlatları gibidirler. Bir insan evladının adam olabilmesi için eğitimine, sağlığına, tavırlarına, yaptıklarına dikkat eder; her zaman uğraşır. Subaylar da erlerin sağlığına, görevini, sanatını iyice öğrenmesine, ahlakının düzgünlüğüne, kısaca her şeyine özenle gayret edip gözden kaçırmayacaktır. Harp sırasında ölümle pençeleşirken askere hükmedip otorite kurmak, sıkıntılı anlarda ere, hayata mal olan şanlı, başarılı görevler yaptırabilmek için subay, varlığı ve karakterini er nazarında gayet iyi tanımlamalıdır.
Erin, bu karakter ve varlığı tanıdığı andan itibaren büyüklüğünü, her türlü şefkatini, cömertliğini görmesi; onu tapılacak derecede dost ve güvenilir bilmesi öncelikle şarttır. Aksi halde hiçbir şey yapılamaz. Askerin yerine getireceği görevlerin layıkıyla yararlı olması ancak üstün istek ve niyetine göre iradesiyle mümkün olabilir. Bu da ancak askeri disiplinle sağlanır. Askeri disiplin, ordunun temelidir.”
“Oğlum, yavrum" yasağı
Orgeneral Necdet Özel'in Genelkurmay Başkanlığı döneminde birliklere şöyle bir emir gönderildi: Bundan sonra askerlere “oğlum, yavrum, evladım” diye hitap edilmeyecek, sadece “Mehmetçik” denilecek.
Neden böyle bir emir yayınlandığını araştırdığımda şu bilgiye ulaşıyorum: Kendisine “oğlum” diye hitap eden komutanına, “Bana ‘oğlum' demekle, annemle ilişkiye girdiğin anlamı çıkıyor. Böyle bir hakareti kabul edemem” diyor ve komutanını mahkemeye veriyor. Genelkurmay Karargahı da bu davranışında, askeri haklı görmüş ve çözüm olarak bir daha “oğlum, evladım, yavrum” gibi sözcüklerle hitap edilmesini yasaklamış.
Tüm subaylara rehber olarak okutulan, Atatürk'ün de yazdıklarıyla da pekiştirilen “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” kitabında, “Erler, askerlik yaptıkları sürece subayların öz evlatları gibidirler” yazılı. Bir komutana bu durumu sorduğumda, “Bizler de, askerimizi kendi evladımız gibi görüp, hissettiğimiz için ‘oğlum, evladım, yavrum' deriz. Asker bizim için o kadar değerlidir. O sözcüklerimizin başka bir anlam ifade etmesi hiç aklımıza gelmez. Askerle arasında gerçek gönül bağı olmayanlar da zaten bunu anlayamaz.”
Yemek duasından kaldırıldı
Askerlikte, yemekten önce topluca ayakta dua “Tanrımıza hamdolsun” diye başlar. Yemek duasından “Tanrımıza” çıkarıldı, bundan böyle “Allahımıza” diye başlanması kararlaştırıldı. Neden “Tanrımıza” diye başlandığını sorduğumda şu cevabı aldım:
“Yemek öncesi ‘Tanrımıza hamdolsun' dedikten sonra yemeğe besmele ile başlamana engel mi var ya da yemek duanı içinden istediğin gibi etmen mümkün olmuyor mu? Ordumuz sadece Müslümanlardan oluşmuyor. Gayrimüslimler de gelip vatan hizmeti yapıyorlar. Dolayısıyla ‘Tanrı' demekle ne Müslüman zarar görüyor, ne de ordu ‘dinsiz' oluyor.”
Bugün öyle bir noktaya gelindi ki, “saygı duruşu” bile eleştiriliyor. Buna “put gibi dikilmek” diyenler de, “Hristiyan adeti” diyenler de var. Saygı duruşunun insanın inancı doğrultusunda kendi içinden istediği şekilde dua etmek olduğunu idrak edemeyenler, bunu da yasaklayabilir. Saygı duruşundayken içinden “Fatiha okumayacaksın” diyen mi var?
TSK'yla bu kadar oynamak kime ne kazandırıyor acaba?
Sözcü'de Saygı Öztürk'ün "Ayrıma bakın: Vatanını seven, sevmeyen dönemi" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Olağanüstü Hal (OHAL) yetkisine dayandırılarak 28 ayrı Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı. Bazılarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yapısında önemli değişiklikler yapıldı. Askerler üzerinde siyasetin gücü artırıldı. Kuvvet komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığı'na, hastaneler Sağlık Bakanlığı'na bağlandı. Askere gitmemek için hastanelerden alınan “çürük raporu”, komandoların sınıf değiştirmesi, hava değişimleri adeta patladı.
Şimdi de bundan önce TSK'da görev yapanların hemen hepsi “vatan hainiymiş”, vatanını sevmiyormuş da şimdi “TSK'da vatanını seven subaylar dönemi başladı” deniliyor, böyle afişler bastırılıyor. Kahraman ordumuzun, kahraman mensupları o şanlı okullardan çıkmadı mı? 3-5 haini o okullara sokanlar, üniformayı giydirenler ve koruyanlar utanmalı…
Bu öğüt komutanlara
Darbe girişiminden sonra ülkemizde general-amiral sayısı 203'e, subay 26 bine, astsubay 64 bine, uzman çavuş 47 bine, sözleşmeli er-erbaş sayısı ise 16 bine düşmüş durumda. TSK'da 197 bin er ve erbaş bulunuyor. TSK'da her şeyin bir kuralı, talimatı var. Subayların, erlerin gönüllerini kazanması, güvenlerini elde etmesi ve morallerini güçlendirmesi için neler yapmalarını talimattan okuyorum:
“Erler, askerlik yaptıkları sürece, subayların öz evlatları gibidirler. Bir insan evladının adam olabilmesi için eğitimine, sağlığına, tavırlarına, yaptıklarına dikkat eder; her zaman uğraşır. Subaylar da erlerin sağlığına, görevini, sanatını iyice öğrenmesine, ahlakının düzgünlüğüne, kısaca her şeyine özenle gayret edip gözden kaçırmayacaktır. Harp sırasında ölümle pençeleşirken askere hükmedip otorite kurmak, sıkıntılı anlarda ere, hayata mal olan şanlı, başarılı görevler yaptırabilmek için subay, varlığı ve karakterini er nazarında gayet iyi tanımlamalıdır.
Erin, bu karakter ve varlığı tanıdığı andan itibaren büyüklüğünü, her türlü şefkatini, cömertliğini görmesi; onu tapılacak derecede dost ve güvenilir bilmesi öncelikle şarttır. Aksi halde hiçbir şey yapılamaz. Askerin yerine getireceği görevlerin layıkıyla yararlı olması ancak üstün istek ve niyetine göre iradesiyle mümkün olabilir. Bu da ancak askeri disiplinle sağlanır. Askeri disiplin, ordunun temelidir.”
“Oğlum, yavrum" yasağı
Orgeneral Necdet Özel'in Genelkurmay Başkanlığı döneminde birliklere şöyle bir emir gönderildi: Bundan sonra askerlere “oğlum, yavrum, evladım” diye hitap edilmeyecek, sadece “Mehmetçik” denilecek.
Neden böyle bir emir yayınlandığını araştırdığımda şu bilgiye ulaşıyorum: Kendisine “oğlum” diye hitap eden komutanına, “Bana ‘oğlum' demekle, annemle ilişkiye girdiğin anlamı çıkıyor. Böyle bir hakareti kabul edemem” diyor ve komutanını mahkemeye veriyor. Genelkurmay Karargahı da bu davranışında, askeri haklı görmüş ve çözüm olarak bir daha “oğlum, evladım, yavrum” gibi sözcüklerle hitap edilmesini yasaklamış.
Tüm subaylara rehber olarak okutulan, Atatürk'ün de yazdıklarıyla da pekiştirilen “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” kitabında, “Erler, askerlik yaptıkları sürece subayların öz evlatları gibidirler” yazılı. Bir komutana bu durumu sorduğumda, “Bizler de, askerimizi kendi evladımız gibi görüp, hissettiğimiz için ‘oğlum, evladım, yavrum' deriz. Asker bizim için o kadar değerlidir. O sözcüklerimizin başka bir anlam ifade etmesi hiç aklımıza gelmez. Askerle arasında gerçek gönül bağı olmayanlar da zaten bunu anlayamaz.”
Yemek duasından kaldırıldı
Askerlikte, yemekten önce topluca ayakta dua “Tanrımıza hamdolsun” diye başlar. Yemek duasından “Tanrımıza” çıkarıldı, bundan böyle “Allahımıza” diye başlanması kararlaştırıldı. Neden “Tanrımıza” diye başlandığını sorduğumda şu cevabı aldım:
“Yemek öncesi ‘Tanrımıza hamdolsun' dedikten sonra yemeğe besmele ile başlamana engel mi var ya da yemek duanı içinden istediğin gibi etmen mümkün olmuyor mu? Ordumuz sadece Müslümanlardan oluşmuyor. Gayrimüslimler de gelip vatan hizmeti yapıyorlar. Dolayısıyla ‘Tanrı' demekle ne Müslüman zarar görüyor, ne de ordu ‘dinsiz' oluyor.”
Bugün öyle bir noktaya gelindi ki, “saygı duruşu” bile eleştiriliyor. Buna “put gibi dikilmek” diyenler de, “Hristiyan adeti” diyenler de var. Saygı duruşunun insanın inancı doğrultusunda kendi içinden istediği şekilde dua etmek olduğunu idrak edemeyenler, bunu da yasaklayabilir. Saygı duruşundayken içinden “Fatiha okumayacaksın” diyen mi var?
TSK'yla bu kadar oynamak kime ne kazandırıyor acaba?