04 Nis 2010 17:15
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:12
''TSK UZMANI BİLİNEN GAZETECİLERİN ÇOĞU EMİR SUBAYI GİBİ ÇALIŞIYOR!''
Türkiye son iki yıldır onun Taraf'ta yazdığı haberleri konuşuyor.Ve O'nun bugün Zaman Gazetesi'ne verdiği röportajda sarfettiği bu sözler tartışma yaratacak...
"İrtica İle Mücadele Eylem Planı, Dağlıca Baskını, Balyoz ve Kafes planları, Cumhuriyet Çalışma Grubu, Kontr Gerilla Örgütlenmesi, "Parola Adi, işaret Başbakan... " Mehmet Baransu imzası taşıyan haberlerden bazıları. TSK ile ilgili yaptığı haberlerle öne çıkan Baransu, "Pimi Çekilmiş El Bombası" haberiyle 2009 yılı Sedat Simavi Gazetecilik ödülünü kazandı. Baransu, şimdi de TSKyla ilgili, birçok bilgi ve belgeye ilk kez yer verdiği bir kitap hazırladı. Karargah adını taşıyan kitap cuntacıların zihin haritasını ortaya koyuyor. Baransuyla Karargahı konuştuk.
Karargahta, Tarafta yazdığınız haberler detaylarıyla yer alıyor. İlk kez kitapta yer alan bilgiler de var...
Evet. İkinci bir Osman Paksüt-İlker Başbuğ görüşmesi var. Yine ıslak imza ile ilgili savcıların nasıl bir soruşturma yaptığını kimse bilmiyordu bugüne kadar. Sadece bir askeri savcının yaptığı açıklama vardı. Kitapta askeri savcının yaptığı soruşturmanın tamamı var. Koç Müzesinde ele geçirilen bombaların fotoğraflarına yer verdik. Çok daha fazlasını yazdım. Ama kitaba hepsini koyamadık.
Türkiye, ordu içindeki cunta faaliyetlerinden sizin yazdıklarınız sayesinde haberdar oldu. Peki siz bu haberleri yapana kadar ordu hakkında kanaatiniz nasıldı?
Ben bu haberleri yapmadan önce de aynı şeyleri biliyordum. 1994 yılında gazeteciliğe başladım. 28 Şubat sürecini gazeteci olarak yaşadım. Asker hakkında az çok bir kanaatim vardı. Ama bu süreçte çok daha ilginç olaylarla karşılaştık. Bildiğimiz şeylerin detaylarını gördük. Askerin aslında zihninin hiç değişmediği ortaya çıktı. Toplum değişti, toplumun algıları değişti, medya değişti. Asker bu değişime direndi. Şimdi yavaş da olsa orduda da bir değişim başladı.
Orduyla, askerle ilgili olumsuz haber yapılamazdı eskiden. Ne değişti?
Bir kere toplum değişti. İnternet çıktı. Eskiden tek kanallı bir yayın vardı. Gazeteler tek manşetle çıkabiliyorlardı. Toplumu yönlendirmek artık çok kolay değil. Bugün sadece bir kısım medya yok, iki kısım medya var ve çok sağlıklı bir şey. Okuyucu internetten her yayını okuyabiliyor. Kendisi sentez yapabiliyor. Bu gerçekleri yazabilecek medya kanalları yoktu. O süreç yaşandı. Hiçbir grupla devletle finansla bağı olmayan bir gazete çıktı. Ve yazılmayanları yazdı. Yazdıktan sonra, yazılabiliyormuş kanaati doğdu ve belgeler gazeteye gelmeye başladı.
Belgeler niye hep size geliyor?
Ben Aksiyon dergisinde çalışırken yolsuzluk haberleri yaptım. Bunların bazıları askerle ilgiliydi. Oradan tanıdıklarım var. Akaryakıt kaçakçılığını ilk kez yazan benim. Bufalo operasyonunu yazdım. Hastalıklı etleri Genelkurmaya satıyorlardı. Oradan tanıdığım çok asker var. OHAL döneminde Güneydoğuda gazeteci olarak bulundum. Birçok askerle tanıştım. Bunun ötesinde siz yazdıkça haber sizi buluyor. Gazeteyi buluyor. Bir kurum içerisinde hukuksuzluktan rahatsızlık duyan varsa ve bunun kamuoyu tarafından bilinmesini istiyorlarsa hangi medya grubu bunu yayınlıyorsa belgeleri oraya gönderiyorlar.
Yayınladığınız bilgi ve belgelerden başka gazeteciler haberdar mıydı sizce?
Bazıları bilinmiyordu. Ama çoğu biliniyor, en azından tahmin ediliyordu. Gazetecilerin bir kısmı bunları biliyor, ama yazmıyordu. Nokta dergisi Özden Örnekin günlüklerini yayınladı. Doğan Grubu gazeteleri hemen yalanlamaya geçtiler. "Bu bir ekibin işi, Özden Örnek adına günlük yazmışlar." diyen yazarlar oldu. Sonra Mustafa Balbayın günlükleri ortaya çıktı. Özden Örnekin günlükleri ile aynı paraleldeydi yazılanlar. Bu süreçte kuvvet komutanları ifade vermeye geldi. Aynı kalemler bu kez şöyle yazılar yazdılar. "2003te birtakım şeyler olmuştu. Bizim de kulağımıza gelmişti." Darbe günlüklerini kabul eden yayınlar yaptılar. O zaman sen bunu niye 2007de yalanladın? Bunu bir ekip yaptı. Bunlar uydurmadır, fabrikasyondur dedin.
TSKyla ilgili haberlerde genelde hep aynı imzalar var. TSK uzmanı yazar olarak geçiyor isimleri...
Çoğu TSK uzmanı değil, emir subayı. Sözcüsü. Siz bir haberle ilgili Genelkurmayın tepkisini alabilirsiniz, kurumun ne düşündüğünü öğrenebilirsiniz. Ama soru da sorarsınız. Soru sormuyorsunuz. Mesela Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ yakınlarda Fikret Bilaya konuştu. Bila soruyor: Dursun Çiçeki niye görevden almadınız? Başbuğ cevap veriyor: Dursun Çiçeki görevden almadık çünkü hakkında henüz soruşturma yapılıyor. Kovuşturmaya geçilmedi. Bila şu soruyu soramıyor. "Adam öldürmeye azmettirmek ve silahlı örgüt üyesi olmak"tan tutuklanan Kayseride bir albay var Cemal Temizöz. Olay kovuşturma aşamasında, yargılama devam ediyor, yine 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk kovuşturma geçiriyor. Hakkındaki iddianame hazırlandı. Bila, kovuşturma geçirdikleri halde bu komutanların neden görevden alınmadığını sormuyor Başbuğa.
İlker Başbuğ röportaj talebimi kabul etsin
Genelkurmay Başkanına sizin bir röportaj talebiniz oldu mu?
İki kez talepte bulundum. Genelkurmayı arayıp not bıraktım. Komutana ileteceklerini söylediler. İki ay önceydi. Bana dönen olmadı. Ben de röportaj yapmak istiyorum. Benim de sorularım var.
Ne sorardınız mesela?
Belgelerle giderdim yanına. Mesela Kayserideki komutanı niye görevden almadığını sorardım. Askeri ihalelerdeki yolsuzluklarla ilgili sorularım olurdu. Başbuğa kitabımı imzalayıp verirdim.
En başa dönecek olursak haber size geldiğinde nasıl bir süreçten geçiyor?
Emin olabilmek için araştırıyorum. Farklı kaynaklara ulaşıp belgeyi doğrulatıyorum. Şöyle düşünen insanlara şaşıyorum. Geliyor belge biz de hemen basıyoruz. Herkes zeki, bir ben aptalım. Köşelerinde yazıyorlar sen nerden emin oldun, sen nerden Süha Tanyerinin el yazısı olduğunu biliyorsun? Kusura bakma senin düşündüğünü ben düşünmüyor değilim. Ben araştırmadan yalan yanlış bilgiyi yazacağım. Yok öyle bir şey. Bunun mahkeme safhası var. Beni mahvederler. Ordu dava açar. Benim yalan haber yazdı diye açılmış bir tane davam yoktur.
Genelkurmayın "Taraf ve Mehmet Baransu yargı önünde hesap verecek, hesap soracağız" diye açıklamaları oldu. Sizi mahkemeye vermediler mi?
Soruşturmanın gizliliğini ihlalden ve devletin gizli belgesini açıklamadan açılmış davalar var. Eğer belgeler sahte, haberler yalan diyorlarsa Genelkurmay dava açsın. Tazminat talep etsin. Genelkurmay haberler yayınlandıktan sonra bunlar yalandır, TSKya atılmış iftiradır, mankemeye gideceğiz diye açıklama yapıyor ama mahkemeye gidemiyor.
Neden mahkemeye vermiyorlar?
Çünkü yazdıklarımızın doğru olduğunu biliyorlar. Islak imza ortaya çıkmadan seni mahkemeye vereceğiz dediler. Ben o dönem aynen şunu söyledim. İstedikleri mahkemede hesaplaşmaya hazırım. Bunu dediğimde gerçek imza çıkmamıştı daha ortaya.
İrtica İle Mücadele Eylem Planını yayınladıktan sonra belgenin aslına ulaşamayacağınız endişesi duydunuz mu?
Ben Genelkurmay Başkanlığında o belgenin aranıp bulunamadığını biliyordum. Ama belgeden emindim. Bu belgenin aslı çıkacak şeklinde bir beklentim vardı.
Belge imha edilmiş olamaz mıydı?
Belgenin aslı çıkmayabilirdi de. Çıkmasa bile TÜBİTAKın "belgenin orijinal bir belgeden fotokopi edildiği ve imzanın transfer edilmediği" ile ilgili raporu vardı. Ben kitapta ıslak imzanın askeri savcılıkça nasıl kapatılmak istediğini belgeleri ile yazdım. Askeri savcılığın yaptığı soruşturma dosyalarını inceledim. Birçok yeni belgeye ulaştım. Orada bir soruşturma nasıl kapatılır?ın cevabı var.
Belgenin aslına ulaşıldı ama hâlâ şüpheyle bakanlar var. Deniz Baykal gibi...
Jandarma da "Bu belgedeki imza Dursun Çiçekin elinin ürünüdür" dedi. Ama şimdi de kabule yanaşmıyor, "Mürekkebe bakalım, parmak izine bakalım" şeklinde kıvırıyorlar.
İlker Başbuğ da belge için kâğıt parçası demişti...
Niye öyle söylediğini Başbuğa sorun. Şimdi belgenin orijinalı çıktı ya şöyle bir rapor almaya çalışıyorlar: Bu imza "Dursun Çiçeke ait olabilir de olmayabilir de." Böyle bir ortada rapor alalım da kurtaralım düşüncesindeler. Dursun Çiçek bunu tek başına yapmış olsaydı, birilerinden emir almadan bunu yapsaydı bu kadar savunulmazdı. Dursun Çiçek bu kadar korunuyor, kollanıyorsa birilerinin korktuğu bir şeyler var demek ki. Acaba Dursun Çiçekin konuşmasından mı korkuyorlar? Kim korkuyor, niye korkuyor?
Siz bu belgenin emir-komuta zinciri içinde mi hazırlandığını söylüyorsunuz?
Evet. Bu belge emir-komuta zinciri içinde hazırlandı. Bir albayın tek başına yapacağı iş değil. Bu plandan Başbuğun haberinin olduğunu düşünüyorum. Bir ihbar mektubu ortaya çıktı biliyorsunuz. Kırkın üzerinde bilgisayarların hard diskleri silindi diye. Sivil savcılık bu bilgisayarları istedi. Genelkurmay göndermedi. Genelkurmay çok güveniyor ise kendine gönderirdi.
***
Askerler arayıp teşekkür ediyor
Başbuğ zor durumda bırakılmak isteniyor olabilir mi?
Başbuğ kendi kendini zor durumda bırakıyor. 3. Ordu komutanına sahip çıkıyor. Göreve gelir gelmez Ergenekondan gözaltına alınan Hurşit Tolon ve Şener Eruyguru ziyaret ettirdi. Ve ziyaret TSK adına yapılmıştır diye açıklama yapıldı. Basın toplantısına çıkıp LAW silahına boru dedi. Birkaç ay sonra Makine Kimya "boru değil, doludur" diye açıklama yaptı. Poyrazköyde bulunan bombalarla emniyeti suçladı. Silahların orduya ait olduğu çıktı. Belgeye kâğıt parçası dedi.
Size bu belgeleri ulaştıranlar da büyük risk almıyor mu?
Ben onları çok takdir ediyorum. Taraf Gazetesi ve benim için büyük iş yapıyor diyorlar ama bence o insanlar çok daha büyük iş yapıyorlar. Ordunun içerisindeki kanunsuz, hukuksuz işleri ortaya çıkartmak büyük bir risktir. Riski göze alıyorlar. O insanların başına her şey gelebilir.
Kaynaklarınız çeşitli mi?
Hep aynı kaynak değil. Emeklilerden gelip bizimle görüşenler oluyor. Muvazzaf olanlardan görüşenler var. Artık ordunun içindeki hukuksuz işlerden bıkmışlar. Bu işlerden rahatsız birçok insan var.
Bu insanlar size nasıl ulaşıyor?
Telefon açıyor, mektup gönderiyor. Gazeteye gelip bana ulaşıyor. Birçoğunu tanımıyorum.
Sizin telefonlarınızın dinlendiği ortaya çıktı. Şimdi telefondan ulaşamıyorlardır.
Bir insan çok bıkmışsa bazı şeylerden bir şekilde gelip sizi buluyor.
Haber kaynaklarınız deşifre oldu mu? Belge sızdıranlar bulundu mu?
Hayır. Genelkurmay Dağlıca haberinden sonra bir açıklama yapmıştı. Tarafa haber sızdıranı gözaltına aldık diye. O kişinin gözaltına alınmasının ardından biz daha vahim bir şey yayınladık. Dağlıca baskınının dokuz gün önceden bilindiğine dair. Bizim kaynağımız daha yakalanmadı, siz masum bir insanı gözaltında tutuyorsunuz. dedik. Ben bir haber yapıyorum. İnanın ordudan yüze yakın insan arıyor. Teşekkür ediyor. Benzer olayları söylüyorlar. İnsanlar bıkmışlar.
Murat Tokay / www.zaman.com.tr
Karargahta, Tarafta yazdığınız haberler detaylarıyla yer alıyor. İlk kez kitapta yer alan bilgiler de var...
Evet. İkinci bir Osman Paksüt-İlker Başbuğ görüşmesi var. Yine ıslak imza ile ilgili savcıların nasıl bir soruşturma yaptığını kimse bilmiyordu bugüne kadar. Sadece bir askeri savcının yaptığı açıklama vardı. Kitapta askeri savcının yaptığı soruşturmanın tamamı var. Koç Müzesinde ele geçirilen bombaların fotoğraflarına yer verdik. Çok daha fazlasını yazdım. Ama kitaba hepsini koyamadık.
Türkiye, ordu içindeki cunta faaliyetlerinden sizin yazdıklarınız sayesinde haberdar oldu. Peki siz bu haberleri yapana kadar ordu hakkında kanaatiniz nasıldı?
Ben bu haberleri yapmadan önce de aynı şeyleri biliyordum. 1994 yılında gazeteciliğe başladım. 28 Şubat sürecini gazeteci olarak yaşadım. Asker hakkında az çok bir kanaatim vardı. Ama bu süreçte çok daha ilginç olaylarla karşılaştık. Bildiğimiz şeylerin detaylarını gördük. Askerin aslında zihninin hiç değişmediği ortaya çıktı. Toplum değişti, toplumun algıları değişti, medya değişti. Asker bu değişime direndi. Şimdi yavaş da olsa orduda da bir değişim başladı.
Orduyla, askerle ilgili olumsuz haber yapılamazdı eskiden. Ne değişti?
Bir kere toplum değişti. İnternet çıktı. Eskiden tek kanallı bir yayın vardı. Gazeteler tek manşetle çıkabiliyorlardı. Toplumu yönlendirmek artık çok kolay değil. Bugün sadece bir kısım medya yok, iki kısım medya var ve çok sağlıklı bir şey. Okuyucu internetten her yayını okuyabiliyor. Kendisi sentez yapabiliyor. Bu gerçekleri yazabilecek medya kanalları yoktu. O süreç yaşandı. Hiçbir grupla devletle finansla bağı olmayan bir gazete çıktı. Ve yazılmayanları yazdı. Yazdıktan sonra, yazılabiliyormuş kanaati doğdu ve belgeler gazeteye gelmeye başladı.
Belgeler niye hep size geliyor?
Ben Aksiyon dergisinde çalışırken yolsuzluk haberleri yaptım. Bunların bazıları askerle ilgiliydi. Oradan tanıdıklarım var. Akaryakıt kaçakçılığını ilk kez yazan benim. Bufalo operasyonunu yazdım. Hastalıklı etleri Genelkurmaya satıyorlardı. Oradan tanıdığım çok asker var. OHAL döneminde Güneydoğuda gazeteci olarak bulundum. Birçok askerle tanıştım. Bunun ötesinde siz yazdıkça haber sizi buluyor. Gazeteyi buluyor. Bir kurum içerisinde hukuksuzluktan rahatsızlık duyan varsa ve bunun kamuoyu tarafından bilinmesini istiyorlarsa hangi medya grubu bunu yayınlıyorsa belgeleri oraya gönderiyorlar.
Yayınladığınız bilgi ve belgelerden başka gazeteciler haberdar mıydı sizce?
Bazıları bilinmiyordu. Ama çoğu biliniyor, en azından tahmin ediliyordu. Gazetecilerin bir kısmı bunları biliyor, ama yazmıyordu. Nokta dergisi Özden Örnekin günlüklerini yayınladı. Doğan Grubu gazeteleri hemen yalanlamaya geçtiler. "Bu bir ekibin işi, Özden Örnek adına günlük yazmışlar." diyen yazarlar oldu. Sonra Mustafa Balbayın günlükleri ortaya çıktı. Özden Örnekin günlükleri ile aynı paraleldeydi yazılanlar. Bu süreçte kuvvet komutanları ifade vermeye geldi. Aynı kalemler bu kez şöyle yazılar yazdılar. "2003te birtakım şeyler olmuştu. Bizim de kulağımıza gelmişti." Darbe günlüklerini kabul eden yayınlar yaptılar. O zaman sen bunu niye 2007de yalanladın? Bunu bir ekip yaptı. Bunlar uydurmadır, fabrikasyondur dedin.
TSKyla ilgili haberlerde genelde hep aynı imzalar var. TSK uzmanı yazar olarak geçiyor isimleri...
Çoğu TSK uzmanı değil, emir subayı. Sözcüsü. Siz bir haberle ilgili Genelkurmayın tepkisini alabilirsiniz, kurumun ne düşündüğünü öğrenebilirsiniz. Ama soru da sorarsınız. Soru sormuyorsunuz. Mesela Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ yakınlarda Fikret Bilaya konuştu. Bila soruyor: Dursun Çiçeki niye görevden almadınız? Başbuğ cevap veriyor: Dursun Çiçeki görevden almadık çünkü hakkında henüz soruşturma yapılıyor. Kovuşturmaya geçilmedi. Bila şu soruyu soramıyor. "Adam öldürmeye azmettirmek ve silahlı örgüt üyesi olmak"tan tutuklanan Kayseride bir albay var Cemal Temizöz. Olay kovuşturma aşamasında, yargılama devam ediyor, yine 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk kovuşturma geçiriyor. Hakkındaki iddianame hazırlandı. Bila, kovuşturma geçirdikleri halde bu komutanların neden görevden alınmadığını sormuyor Başbuğa.
İlker Başbuğ röportaj talebimi kabul etsin
Genelkurmay Başkanına sizin bir röportaj talebiniz oldu mu?
İki kez talepte bulundum. Genelkurmayı arayıp not bıraktım. Komutana ileteceklerini söylediler. İki ay önceydi. Bana dönen olmadı. Ben de röportaj yapmak istiyorum. Benim de sorularım var.
Ne sorardınız mesela?
Belgelerle giderdim yanına. Mesela Kayserideki komutanı niye görevden almadığını sorardım. Askeri ihalelerdeki yolsuzluklarla ilgili sorularım olurdu. Başbuğa kitabımı imzalayıp verirdim.
En başa dönecek olursak haber size geldiğinde nasıl bir süreçten geçiyor?
Emin olabilmek için araştırıyorum. Farklı kaynaklara ulaşıp belgeyi doğrulatıyorum. Şöyle düşünen insanlara şaşıyorum. Geliyor belge biz de hemen basıyoruz. Herkes zeki, bir ben aptalım. Köşelerinde yazıyorlar sen nerden emin oldun, sen nerden Süha Tanyerinin el yazısı olduğunu biliyorsun? Kusura bakma senin düşündüğünü ben düşünmüyor değilim. Ben araştırmadan yalan yanlış bilgiyi yazacağım. Yok öyle bir şey. Bunun mahkeme safhası var. Beni mahvederler. Ordu dava açar. Benim yalan haber yazdı diye açılmış bir tane davam yoktur.
Genelkurmayın "Taraf ve Mehmet Baransu yargı önünde hesap verecek, hesap soracağız" diye açıklamaları oldu. Sizi mahkemeye vermediler mi?
Soruşturmanın gizliliğini ihlalden ve devletin gizli belgesini açıklamadan açılmış davalar var. Eğer belgeler sahte, haberler yalan diyorlarsa Genelkurmay dava açsın. Tazminat talep etsin. Genelkurmay haberler yayınlandıktan sonra bunlar yalandır, TSKya atılmış iftiradır, mankemeye gideceğiz diye açıklama yapıyor ama mahkemeye gidemiyor.
Neden mahkemeye vermiyorlar?
Çünkü yazdıklarımızın doğru olduğunu biliyorlar. Islak imza ortaya çıkmadan seni mahkemeye vereceğiz dediler. Ben o dönem aynen şunu söyledim. İstedikleri mahkemede hesaplaşmaya hazırım. Bunu dediğimde gerçek imza çıkmamıştı daha ortaya.
İrtica İle Mücadele Eylem Planını yayınladıktan sonra belgenin aslına ulaşamayacağınız endişesi duydunuz mu?
Ben Genelkurmay Başkanlığında o belgenin aranıp bulunamadığını biliyordum. Ama belgeden emindim. Bu belgenin aslı çıkacak şeklinde bir beklentim vardı.
Belge imha edilmiş olamaz mıydı?
Belgenin aslı çıkmayabilirdi de. Çıkmasa bile TÜBİTAKın "belgenin orijinal bir belgeden fotokopi edildiği ve imzanın transfer edilmediği" ile ilgili raporu vardı. Ben kitapta ıslak imzanın askeri savcılıkça nasıl kapatılmak istediğini belgeleri ile yazdım. Askeri savcılığın yaptığı soruşturma dosyalarını inceledim. Birçok yeni belgeye ulaştım. Orada bir soruşturma nasıl kapatılır?ın cevabı var.
Belgenin aslına ulaşıldı ama hâlâ şüpheyle bakanlar var. Deniz Baykal gibi...
Jandarma da "Bu belgedeki imza Dursun Çiçekin elinin ürünüdür" dedi. Ama şimdi de kabule yanaşmıyor, "Mürekkebe bakalım, parmak izine bakalım" şeklinde kıvırıyorlar.
İlker Başbuğ da belge için kâğıt parçası demişti...
Niye öyle söylediğini Başbuğa sorun. Şimdi belgenin orijinalı çıktı ya şöyle bir rapor almaya çalışıyorlar: Bu imza "Dursun Çiçeke ait olabilir de olmayabilir de." Böyle bir ortada rapor alalım da kurtaralım düşüncesindeler. Dursun Çiçek bunu tek başına yapmış olsaydı, birilerinden emir almadan bunu yapsaydı bu kadar savunulmazdı. Dursun Çiçek bu kadar korunuyor, kollanıyorsa birilerinin korktuğu bir şeyler var demek ki. Acaba Dursun Çiçekin konuşmasından mı korkuyorlar? Kim korkuyor, niye korkuyor?
Siz bu belgenin emir-komuta zinciri içinde mi hazırlandığını söylüyorsunuz?
Evet. Bu belge emir-komuta zinciri içinde hazırlandı. Bir albayın tek başına yapacağı iş değil. Bu plandan Başbuğun haberinin olduğunu düşünüyorum. Bir ihbar mektubu ortaya çıktı biliyorsunuz. Kırkın üzerinde bilgisayarların hard diskleri silindi diye. Sivil savcılık bu bilgisayarları istedi. Genelkurmay göndermedi. Genelkurmay çok güveniyor ise kendine gönderirdi.
***
Askerler arayıp teşekkür ediyor
Başbuğ zor durumda bırakılmak isteniyor olabilir mi?
Başbuğ kendi kendini zor durumda bırakıyor. 3. Ordu komutanına sahip çıkıyor. Göreve gelir gelmez Ergenekondan gözaltına alınan Hurşit Tolon ve Şener Eruyguru ziyaret ettirdi. Ve ziyaret TSK adına yapılmıştır diye açıklama yapıldı. Basın toplantısına çıkıp LAW silahına boru dedi. Birkaç ay sonra Makine Kimya "boru değil, doludur" diye açıklama yaptı. Poyrazköyde bulunan bombalarla emniyeti suçladı. Silahların orduya ait olduğu çıktı. Belgeye kâğıt parçası dedi.
Size bu belgeleri ulaştıranlar da büyük risk almıyor mu?
Ben onları çok takdir ediyorum. Taraf Gazetesi ve benim için büyük iş yapıyor diyorlar ama bence o insanlar çok daha büyük iş yapıyorlar. Ordunun içerisindeki kanunsuz, hukuksuz işleri ortaya çıkartmak büyük bir risktir. Riski göze alıyorlar. O insanların başına her şey gelebilir.
Kaynaklarınız çeşitli mi?
Hep aynı kaynak değil. Emeklilerden gelip bizimle görüşenler oluyor. Muvazzaf olanlardan görüşenler var. Artık ordunun içindeki hukuksuz işlerden bıkmışlar. Bu işlerden rahatsız birçok insan var.
Bu insanlar size nasıl ulaşıyor?
Telefon açıyor, mektup gönderiyor. Gazeteye gelip bana ulaşıyor. Birçoğunu tanımıyorum.
Sizin telefonlarınızın dinlendiği ortaya çıktı. Şimdi telefondan ulaşamıyorlardır.
Bir insan çok bıkmışsa bazı şeylerden bir şekilde gelip sizi buluyor.
Haber kaynaklarınız deşifre oldu mu? Belge sızdıranlar bulundu mu?
Hayır. Genelkurmay Dağlıca haberinden sonra bir açıklama yapmıştı. Tarafa haber sızdıranı gözaltına aldık diye. O kişinin gözaltına alınmasının ardından biz daha vahim bir şey yayınladık. Dağlıca baskınının dokuz gün önceden bilindiğine dair. Bizim kaynağımız daha yakalanmadı, siz masum bir insanı gözaltında tutuyorsunuz. dedik. Ben bir haber yapıyorum. İnanın ordudan yüze yakın insan arıyor. Teşekkür ediyor. Benzer olayları söylüyorlar. İnsanlar bıkmışlar.
Murat Tokay / www.zaman.com.tr