14 Eki 2017 13:11
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 23:11
TRT2 yeniden açılıyor! Yayın Yönetmenliğine kim getirildi?
Yeni Şafak Yazarı İsmail Kılıçarslan, TRT ile ilgili önemli bir gelişmeyi köşesine taşıdı.
Bir dönemin televizyonculuk adına önemli değerlerinden biri olan TRT 2 kanalı yeniden izleyiciyle buluşuyor.
Yeni Şafak köşe yazarı İsmail Kılıçarslan, bugünkü yazısında, TRT 2'nin kültür ve bilim kanalı olarak yeniden yayın hayatındaki yerini alacağını yazdı.
Kılıçarslan, TRT 2'nin Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna ise televizyon dünyasının tecrübeli isimlerinden Samed Karagöz'ün oturacağını belirtti.
İşte Kılıçarslan'ın bugünkü yazısı:
Hatırlayanlarınız olacaktır. Birkaç zaman önce bu köşede ‘Güzel masanın etrafında’ isimli bir yazı yayınlamıştım. O yazıda sevgili dostum Samed Karagöz’den bahsetmiş, hatta restorasyonla ilgili bir cümlesini alıntılamıştım. Samed’den şöyle bir mesaj, daha doğrusu şöyle bir İsmet Özel alıntısı geldi telefonuma: ‘d harfine bak dedim / nasıl da soylu duruyor sonunda kelimenin’.
‘Ne ki şimdi bu?’ diye düşünürken ayıktım. Yine aynı hatayı yapmış ve Samed’in adını ‘Samet’ olarak yazmıştım. Eh, şimdilerde azaldı ama benim de soyadımın başına benzer çok durum gelmişti, geliyor. ‘Kılıçaslan’ en yaygını, ‘Kılınçarslan’ ise en sevdiğim.
Eh, eski alaylı fıkra yazarları gibi uzattık, uzatmayalım. Hem mahcubiyet ifade edeyim, hem ‘TRT Kültür kanalı genel yayın yönetmenliğin hayırlı olsun’ ziyaretini gerçekleştireyim, hem de TRT Kültür meselesinde bilgiyi ilk elden alayım diye kalktım gittim Samed’in yanına.
Bir kere bendeki bilgi bayatmış. TRT Kültür, hatta bazı rivayetlerde TRT Bilim ve Kültür isimli bir kanal kurulmuyormuş. Kanalın adı ‘TRT2’ olmuş. Bu habere çok sevindim, zira prestijli ve üst düzey kültür-sanat yayıncılığı yapılan bir kanaldı vaktiyle TRT2. O güzel markayı ihya etmek çok iyi fikirdi.
Samed’e, ‘nasılsa rakip kanalın rakip programcısıyım. Ekranında gözüm yok. Yani rahatım. Sen anlat, ben yazayım abi, nasıl olacak TRT2?’ dedim. Samed de anlattı. Doğrusu, nitelik konusunda heyecan verici bir iş olacağını zaten düşünüyordum ancak bu kadar iyi düşünülmüş, bu kadar iyi planlanmış bir yayıncılık vizyonu ile karşılaşınca heyecanım iyice arttı. Samed’i dinledikçe ‘niçin böyle projelerde bu kadar geç kalıyor, bir dünya vakit kaybediyoruz?’ sorusu geldi dayandı aklıma. Hayata geçen her kültür projesinde 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl geç kalmışız hissi uyanıyor herkeste. Kitap Fuarı’nda böyle, yayıncılıkta böyle, dizide, sinemada, çocuk kitabında böyle... Finalde en yetkilimiz, yani Cumhurbaşkanımız ‘biz kültür işini başaramadık’ diyor, dert yanıyor. Bu iyi değil, hem de hiç iyi değil.
Neyse, ‘geç olsun da güç olmasın’ demiş atalarımız. Bir bildikleri vardır elbet. Ben TRT2’yi anlatmaya devam edeyim size.
Haftada dört gün dört farklı kuşakta iyi filmler izleyeceğiz anlaşılan. Klasik filmler, edebiyat uyarlamaları, festival filmleri ve Orta Asya filmleri. Tabii, TRT2 geleneğine uygun olarak filmlerin başında sunumlar, sonunda ise ‘film okumaları’ olacak.
‘Sohbet’ işini diyor Samed, ‘biraz ders niteliğinde planladık. Edebiyat, felsefe, bilim, sanat ve tarih gibi konularda uzman isimler belirli bir mesele etrafında derinlemesine konuşacaklar. Ayrıca bu sohbet-derslerin görselliği, değil Türkiye’de dünyada bile yeni yeni uygulanan bir visual teknoloji ile hayata geçecek.’
Her akşam ‘iyi müzik’ olacak TRT2’de, hem yayınlanacak hem de üzerine konuşulacak.
‘Günde iki belgesel’ diyor Samed Karagöz, ‘hem de hayvanlı-doğalı değil, kültürlü-sanatlı.’
‘Kültür-sanat odaklı canlı habercilik’ diyor. ‘Dünyadan kültür ve sanat olaylarını anında izleyiciye aktarmak’ diyor. ‘TRT’nin, bilhassa TRT Word’un gücüyle herhangi bir ülkeye bağlanıp oradan canlı yayınlar yapmak’ diyor. ‘Pozniak’taki etnik müzik festivalinden, Bosna’da yayınlanmış önemli bir kitaptan, Fas’ta düzenlenen ‘edebiyatımızda Türkiye’ toplantısından haberdar olmak istemez misin?’ diyor. ‘Delirdin herhalde’ diyorum kalkarken Samed’e, ‘bu anlattığın kanal öyle büyük bir boşluğu dolduracak, öyle hayırlı işlere yarayacak ki olursa o kadar olsun.’
Doğrusu biraz da üzülüyorum Samed’e dönüş yolunda. Kurduğu hayali hayata geçirirken bizim mahallenin ona yaşatacaklarından endişe ediyorum. ‘Ben niçin ekranda değilim?’ cümlesinden başlayıp ‘böyle kanal mı olur?’ cümlesine kadar ilerleyecek bazıları. Hatta bazıları takım elbiselerini giyip, kravatlarını takıp kapı kapı dolaşacak ve ‘ben aslında daha iyi bir seçenektim’ yoklaması yapacak.
Dahası, mesela bu yazıyı yazdığım için bana bile ‘tabii, ekrana çıkacaktır’, ‘tabii, bilmem hangi işi vardır’ diyecek. Çünkü o habaset yatağı hasetlik, bu vampirlerin temel besin kaynağı.
Ama bir taraftan da çok seviniyorum. Samed gibi birinci sınıf bir derdin yükünü çeken birinci sınıf adamlar meydan yerindeler ve sorumluluk alarak hayallerini hayata geçirmenin peşindeler. Zannediyorum bu, sonu gelmez bir mücadele. Ve zannediyorum finalde her türlü iyiler kazanacak.
Yeni Şafak köşe yazarı İsmail Kılıçarslan, bugünkü yazısında, TRT 2'nin kültür ve bilim kanalı olarak yeniden yayın hayatındaki yerini alacağını yazdı.
Kılıçarslan, TRT 2'nin Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna ise televizyon dünyasının tecrübeli isimlerinden Samed Karagöz'ün oturacağını belirtti.
İşte Kılıçarslan'ın bugünkü yazısı:
Hatırlayanlarınız olacaktır. Birkaç zaman önce bu köşede ‘Güzel masanın etrafında’ isimli bir yazı yayınlamıştım. O yazıda sevgili dostum Samed Karagöz’den bahsetmiş, hatta restorasyonla ilgili bir cümlesini alıntılamıştım. Samed’den şöyle bir mesaj, daha doğrusu şöyle bir İsmet Özel alıntısı geldi telefonuma: ‘d harfine bak dedim / nasıl da soylu duruyor sonunda kelimenin’.
‘Ne ki şimdi bu?’ diye düşünürken ayıktım. Yine aynı hatayı yapmış ve Samed’in adını ‘Samet’ olarak yazmıştım. Eh, şimdilerde azaldı ama benim de soyadımın başına benzer çok durum gelmişti, geliyor. ‘Kılıçaslan’ en yaygını, ‘Kılınçarslan’ ise en sevdiğim.
Eh, eski alaylı fıkra yazarları gibi uzattık, uzatmayalım. Hem mahcubiyet ifade edeyim, hem ‘TRT Kültür kanalı genel yayın yönetmenliğin hayırlı olsun’ ziyaretini gerçekleştireyim, hem de TRT Kültür meselesinde bilgiyi ilk elden alayım diye kalktım gittim Samed’in yanına.
Bir kere bendeki bilgi bayatmış. TRT Kültür, hatta bazı rivayetlerde TRT Bilim ve Kültür isimli bir kanal kurulmuyormuş. Kanalın adı ‘TRT2’ olmuş. Bu habere çok sevindim, zira prestijli ve üst düzey kültür-sanat yayıncılığı yapılan bir kanaldı vaktiyle TRT2. O güzel markayı ihya etmek çok iyi fikirdi.
Samed’e, ‘nasılsa rakip kanalın rakip programcısıyım. Ekranında gözüm yok. Yani rahatım. Sen anlat, ben yazayım abi, nasıl olacak TRT2?’ dedim. Samed de anlattı. Doğrusu, nitelik konusunda heyecan verici bir iş olacağını zaten düşünüyordum ancak bu kadar iyi düşünülmüş, bu kadar iyi planlanmış bir yayıncılık vizyonu ile karşılaşınca heyecanım iyice arttı. Samed’i dinledikçe ‘niçin böyle projelerde bu kadar geç kalıyor, bir dünya vakit kaybediyoruz?’ sorusu geldi dayandı aklıma. Hayata geçen her kültür projesinde 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl geç kalmışız hissi uyanıyor herkeste. Kitap Fuarı’nda böyle, yayıncılıkta böyle, dizide, sinemada, çocuk kitabında böyle... Finalde en yetkilimiz, yani Cumhurbaşkanımız ‘biz kültür işini başaramadık’ diyor, dert yanıyor. Bu iyi değil, hem de hiç iyi değil.
Neyse, ‘geç olsun da güç olmasın’ demiş atalarımız. Bir bildikleri vardır elbet. Ben TRT2’yi anlatmaya devam edeyim size.
Haftada dört gün dört farklı kuşakta iyi filmler izleyeceğiz anlaşılan. Klasik filmler, edebiyat uyarlamaları, festival filmleri ve Orta Asya filmleri. Tabii, TRT2 geleneğine uygun olarak filmlerin başında sunumlar, sonunda ise ‘film okumaları’ olacak.
‘Sohbet’ işini diyor Samed, ‘biraz ders niteliğinde planladık. Edebiyat, felsefe, bilim, sanat ve tarih gibi konularda uzman isimler belirli bir mesele etrafında derinlemesine konuşacaklar. Ayrıca bu sohbet-derslerin görselliği, değil Türkiye’de dünyada bile yeni yeni uygulanan bir visual teknoloji ile hayata geçecek.’
Her akşam ‘iyi müzik’ olacak TRT2’de, hem yayınlanacak hem de üzerine konuşulacak.
‘Günde iki belgesel’ diyor Samed Karagöz, ‘hem de hayvanlı-doğalı değil, kültürlü-sanatlı.’
‘Kültür-sanat odaklı canlı habercilik’ diyor. ‘Dünyadan kültür ve sanat olaylarını anında izleyiciye aktarmak’ diyor. ‘TRT’nin, bilhassa TRT Word’un gücüyle herhangi bir ülkeye bağlanıp oradan canlı yayınlar yapmak’ diyor. ‘Pozniak’taki etnik müzik festivalinden, Bosna’da yayınlanmış önemli bir kitaptan, Fas’ta düzenlenen ‘edebiyatımızda Türkiye’ toplantısından haberdar olmak istemez misin?’ diyor. ‘Delirdin herhalde’ diyorum kalkarken Samed’e, ‘bu anlattığın kanal öyle büyük bir boşluğu dolduracak, öyle hayırlı işlere yarayacak ki olursa o kadar olsun.’
Doğrusu biraz da üzülüyorum Samed’e dönüş yolunda. Kurduğu hayali hayata geçirirken bizim mahallenin ona yaşatacaklarından endişe ediyorum. ‘Ben niçin ekranda değilim?’ cümlesinden başlayıp ‘böyle kanal mı olur?’ cümlesine kadar ilerleyecek bazıları. Hatta bazıları takım elbiselerini giyip, kravatlarını takıp kapı kapı dolaşacak ve ‘ben aslında daha iyi bir seçenektim’ yoklaması yapacak.
Dahası, mesela bu yazıyı yazdığım için bana bile ‘tabii, ekrana çıkacaktır’, ‘tabii, bilmem hangi işi vardır’ diyecek. Çünkü o habaset yatağı hasetlik, bu vampirlerin temel besin kaynağı.
Ama bir taraftan da çok seviniyorum. Samed gibi birinci sınıf bir derdin yükünü çeken birinci sınıf adamlar meydan yerindeler ve sorumluluk alarak hayallerini hayata geçirmenin peşindeler. Zannediyorum bu, sonu gelmez bir mücadele. Ve zannediyorum finalde her türlü iyiler kazanacak.