21 Haz 2009 10:35 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:47

"TRANSFER OLMAK İÇİN YARDIM İSTEYEN GAZETECİLER OLDU!" AKİF BEKİ İLE TANSİYONU YÜKSEK BİR RÖPORTAJ!..

Görev yaptığı sürede meslektaşlarını kollamamakla eleştirilen, akreditasyon gibi teamüller getirerek işlerini yapmasını zorlaştırdığı iddia edilen Akif Beki'den ilginç açıklamalar...

Başbakanlık İletişimden Sorumlu Başdanışmanı ve Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, 2009 yılının ilk günlerinde bu görevi bıraktı ve gazeteciliğe döndü.



Şubat ayından beri haftanın 5 günü Radikal'de yazıyor. Kanal 24'te danışmanlık ve Kanal 7'de de program yapan Beki'nin medyaya dönüşü olaylı oldu. Görev yaptığı sürede meslektaşlarını kollamamakla eleştirilen, akreditasyon gibi teamüller getirerek işlerini yapmasını zorlaştırdığı iddia edilen Beki ile hem Başbakan danışmanı olmayı ve bu tartışmaları hem de gazeteciliği konuştuk. Bir saat sonra katılması gereken televizyon programının zaman baskısı nedeniyle tansiyonu yüksek bir söyleşi oldu. Bir de kullandığı Arapça ve Osmanlıca kelimeler var ki, konuşurken de yazdığı kadar bol kullanıyor. Bu nedenle çoğu röportajlarda 'gülüyoruz', 'gülüyor', demek için açılan parantezleri bolca kullandım ama çeviri için...

Daha önce yaptığınız açıklamalarda, 'Başbakanlıktaki göreve, bir gün bırakacağımı bilerek başladım' diyorsunuz. Sonuçta her iş sonludur, o sonu hızlandıran bir şey oldu mu?
Kafamda belli bir vade yoktu. Hissetmekle ilgili. Yaşadıklarınız, gördükleriniz, kendi açınızdan şartların olgunlaştığı duygusunu veriyorsa doğru zamanın geldiğini düşündüğünüz anda bırakıyorsunuz.

Çalışma arkadaşlarınız arasında kavga, çekememezlik yaşandığı gibi dedikodular vardı...
Bunun böyle olmadığını hep söyledim ama bizde her şeyin altında başka bir şey aranıyor. Ne kadar açık konuşursanız konuşun, 'mutlaka başka bir sebep vardır' diye düşünülür. Benim bunu aşmam mümkün değil, aşmaya çalışmak nafile bir çaba.

HAYIR DEME HAKKIM YOKTU
Neden kabul ettiniz sözcülük görevini? Sonuçta siyaseti düşünmediğinizi beyan ediyorsunuz amacınız da gazeteciliğe dönmek...
Görev teklifini Sayın Başbakan şahsen yaptı. Kabul etme sebebim budur. Benim için kolay bir karar olmadı. O noktadan sonra başka bir iş denemenin ve hele mesleğe geri dönmenin hayatıma getireceği zorlukları gördüm; fakat bununla beraber doğrudan Sayın Başbakan'dan böyle onurlu bir görev teklifini alınca, 'hayır' deme hakkını kendimde görmedim.

'Gazetecilikten geliyor ama gazetecilere haksızlık yapıyor' şeklinde eleştirildiniz...
Ben şapkaları karıştırmam. Gazeteciydim ve masanın öbür tarafına geçtiğimde artık gazeteci değildim. Önceliğim, gazetecilerin Başbakanlık'tan daha iyi atlatma haber yapmaları; daha iyi haber sızdırmaları, mahrem ya da gizli damgalı belgelere daha rahat ulaşmalarını sağlamak falan değil... Tam aksine bunun engellenmesiydi.

Gazetecilerin işi de bu saydıklarınızı yapabilmek. Bu yüzden düşman kazandınız mı?
Evet, çok kazandım ama sorunuzda bir mugalata (yanıltmaca) var. Sorunuz, benim yaşadığım sorunların temelinde neyin yer aldığını ifşa ediyor. Benim işim gazetecileri koruyup kollamak değildi, gazeteciler kendini koruyup kollasın. Şimdi gazeteciliğe geçtim, kimseden koruma kollanma beklemiyorum. O göreve gelmezden evvel, başka iktidarlar döneminde, Türkiye'de de yurtdışında da gazetecilik yaptım. Hiçbir başbakanlık yetkilisinden koruma, kollama beklemedim. Ama benden; işlerini garanti etmemi, ayrıldıkları zaman tazminatlarını almalarına yardımcı olmamı, bir yerden başka bir yere geçmek için tavassut (aracılık) etmemi isteyen pek çok meslektaş oldu. Ben buna taaccüp (şaşma) ediyorum.

Gerçekten çok şaşırtıcı...
Bunun ayrıntılarına girmem. Sadece bir sakatlığı açık etmek için söylüyorum. Yani iş buradan başlıyor. Yürütülen mantıkta bir sakatlık var.
Peki, neden sizden böyle isteklerde bulundular?
Bunu ben de bilmiyorum. Masanın iki tarafında da, böyle bir şeyin ne aracısı ne de talepkarı oldum. Fakat bildiğim şu var: Başbakan'a ve size access'lerini (ulaşabilir olmalarını) kurum içinde bir şekilde kendileri için krediye çeviren, hatta bunun ötesinde daha somut taleplerde bulunan meslektaşlar var ve sizden umduklarını bulamadıklarında inanılmaz bir düşmanlık yapmaya başlıyorlar. Varsın yapsınlar, itirazım yok. Şundan da emin olsunlar: Hiçbir gün 'falan kişi benden şunu istedi' demeyeceğim. İş buradan başlıyor ve başka bir arkadaşın daha mahrem bir talep ve beklentisine kadar gidiyor. İçeriden kimsenin ulaşamayacağı bir gizli belgeyi, sizin ona servis yapmanızı istiyor. Ben bunu da yapmadım. Paylaşılabilir bilgi neyse, hepsiyle adil şekilde paylaştım. 'O geldikten sonra gizli toplantılardan bilgi sızdıramaz olduk!' Benle ilgili yapılan eleştiri bu... Ben bunu iftihar vesilesi addederim. Benim görevim buydu zaten.

Gazeteciliğiniz döneminde hukukunuz olan kişilerle ters düştünüz ve yeniden aralarına döndünüz. Zorlandınız mı?
Eleştiren ve benden hoşlanmayanlar olabilir ama benim kimseyle öyle ileri bir husumetim yok, kimsenin de benim yüzüme karşı öyle bir husumet gösterdiği yok. Ayıp bir şey yaptığınızda çekinirsiniz, benim böyle bir durumum yok.

Görev tanımınız neleri kapsıyordu?
Sayın Başbakan'ın ve Başbakanlığın iletişimiyle ilgili her konu...

Ahmet Hakan yazmıştı: Başbakan Erdoğan, Ergenekon iddianamesine giren Agarta konusunu size sormuş, siz de cevap veremeyince, 'git araştır da gel' demiş...
Uydurma bir senaryo... İnandınız mı?

E, merak ettiğim için soruyorum.
Biz işin mutfağında neler konuşurduk, kimseye anlatmadım. Sayın Başbakan'ın da anlattığını zannetmiyorum.

Başbakan Erdoğan danışmanlarını hangi kriterlere göre seçer? Mesela neden 'bizim mahalleden' de bir danışmanı yok?
Bu 'mahalle' meselesi kullanışlı bir metafor ama öyle bir şey yok. Bizim mahalleler hep karışık. Başbakan kendisine katkı sunabilecek isimleri seçiyor. O, sadece danışmanların görüşleriyle de beslenen biri değildir.

Danışmanların kendisini yanıltma ihtimali olabilir mi?
Diyelim ki hiçbiri, herhangi bir konuda gerçek kanaatini söylemedi Sayın Başbakan'a; e, bu memlekette bu kadar gazete, televizyon var! Ondan duymazsa, diğerinden duyar. Bunlar boş şehir efsaneleri. Bu çağda kim habersiz kalıyor ki?

BAŞBAKAN DA GÜLÜYORDU
Böyle eleştiriler oluyordu...
Gülüyordum. Sayın Başbakan ne yapıyordu diye sorarsanız valla o da gülüyordu.

3,5 yılda pek çok önemli siyasi gelişmeye tanık oldunuz. Yaşadıklarınızı yazacak mısınız?
Hayır, düşünmüyorum. Mutfakta olup bitenleri anlatmayacağım. Köprünün altından ne kadar su akar, onu bilemem. Gün gelir faydası olduğuna inandığım bir anekdotu paylaşabilirim. Ne olup bittiğini anlatmayı doğru ve ahlaki bulmuyorum.

Ama gözlemleriniz katkı sağlayabilir.
O ayrı... Bunu bugün de yaparım. Faydası olduğuna inandığım her bilgiyi tabii paylaşırım. Mahrem bir bilgiyi paylaşmam.

Bunun sınırları sizin vicdan ölçünüze kalmış...
Böyle diyorsunuz ama acayip bir dedikodu merakı var... Kimse faydalı bilgiyi merak etmiyor. Etseler, hiç durmadan anlatacağım. Herkes dedikodu peşinde.

Eh tabii; Başbakan'ın yakın çevresinde bir yumruklaşma olup olmadığı merak edilir...
Ben, mahalle dedikodularına tuz-biber ekmeyeceğim. O işte yokum. Günün birinde beni dedikodu anlatırken inşallah görmeyeceksiniz.

Sözcülük görevini bıraktığınızda en çok Sabah'ın başına geçeceğiniz konuşuldu. Neden sizce?
Bu bir yakıştırmaydı. Nereden çıktığını sorgulamıyorum ama biliyorum ki hepsi iyi niyetli değildi. Bu beklenti benim iradem dışında oluşmuş bir şey. Bana oradan teklif gelmedi. Gelseydi yine tercihim böyle olurdu.

SAKİN BİR ÇALIŞMA ORTAMINA İHTİYACIM VARDI
Yani bir gazeteyi yönetmek istemez misiniz?


Bu tür görevlerin belli bir dönem yapılıp sonra mesleğe dönülebildiğini göstermek istedim. İkincisi, böyle bir kamu görevinden ayrılıp yöneticilik yapmak, benim o dönem bulunduğum pozisyondan talepkar olunabileceğini düşünen meslektaşları haklı çıkarmak olurdu. Derlerdi ki; o da pozisyonunu kullanarak geçti.

Radikal'i dedikodu olmasın diye mi seçtiniz?
Teklifler, öyle bir pozisyonda olmasaydım da bana gelecek tekliflerdi. Gene de yanlış anlaşılırdı. Ayrıca bir süre sakin bir çalışma ortamına ihtiyacım vardı. Kendime de, bıraktığım işe de iyilik yaptım. Bencilce davranmadım; kendi kişisel yararımı maksimize edeyim diye düşünmedim. Bunu yapmış olmak, herhangi bir gazeteye yönetici olmaktan daha büyük bir tatmindir benim için. Zaten bir tatminsizlik içinde değilim. Mesleğe başladığımda çizdiğim kariyer planım, köşe yazmak ve televizyonda program yapmaktı. Yaptım da zaten.

Ama erken yaşta yaptınız. Bundan sonrası için, kariyer planınızda örneğin Hürriyet'i yönetmek yok mu? Bunu da konuştuğum tüm gazetecilere soruyorum ama taliplisi çok olduğu için iyi bir örnek oluyor.
Çok seksi, çekici bir örnek oldu. Buna Hürriyet üzerinden cevap vermesem olur mu? Hürriyet'in talibi çok, ben eksik olayım. Gönlümde idarecilik yok. Yazıp çizmeyi bin kere tercih ederim. İdareciliği başka binlerce alanda da yapabilirsiniz.

Başka alanda idareci bu kadar güçlü olmaz ama.
Çok büyük bir ego lazım böyle bir hayalin peşinden gitmek için. Belki de bende o ego yok. Belki ben nakısım (kusuru olan). İster inanın ister inanmayın. Herkesin kendi kariyer hedefine sahip olma hakkı var. İsteyenler talip olabilir.

Radikal okuru size alışabildi mi?
Okur tepkilerini yorumlamak istemiyorum. Sadece yazdığınız yazı ve yazıdaki fikirle ilgili değil o tepkiler. Kimi klişe ve ucuz 'yandaş' gibi laflar hariç hiçbir eleştiriyle sorunum yok.


Bu hükümeti CHP'ye tercih ediyorum
Başbakan'la fikirdaş mısınız?
Eğer çok uzak olsaydım fikren politikalarına, ne Başbakan bana yaptığım görevi teklif ederdi, ne ben kabul ederdim. Bu, bu hükümetin her politikasını doğru buluyorum anlamına gelmez. Ama şu da doğru; bu hükümeti CHP'ye tercih etmesem o görevi yapmazdım. Bu da aleni bir tavır. Ben bir bireyim. Sizin kendi düşüncelerinize sahip olma hakkınız varsa benim de var.

Bundan rahatsız mısınız?
Hayır, tabii rahatsız değilim. Siz beni deşifre etmeye çalışıyorsunuz...

ÖZAL'I ÇOK SEVDİM
Röportaj yapmanın amacı bu, sizi deşifre etmek...
Partili değilim. Hiçbir partiye üye olmadım. Ama ANAP döneminde Özal'ı çok sevdim. Özal vefat ettiğinde ailemden birini kaybetmiş gibi oldum. Feleğim şaştı. Tayyip Erdoğan'ı bilir, tanır ve severim ama partili değilim.

Tayyip Erdoğan'a hayran mısınız?
Hayır değilim. Hayranlık lafı, işi ucuzlatıyor.

'Erdoğan'ın Harfleri' kitabınızda bazı ifadeleriniz mübalağalı bulunmuştu...
Bunu çok anlattım ben. O bir dizi yazıydı, içinde okurun dikkatini çekmek için numaralar var. Böyle bir dizi yazdım ve cezam bitmedi mi? Bu hayranlık değil. İnsanlar beni tanımak, beğenmek, sevmek zorunda değil. Kim, nasıl anlarsa anlasın. Hiçbirine itirazım yok. Herkes bilsin ki, onların düşüncelerine, yaşam biçimlerine, özgür seçimlerine sahip olma hakları varsa, benim de var.


Muhafazakarlık suç mu?
'Kendisini 'muhafazakar demokrat' olarak tanımlayan bir hükümet iktidarda. Herkese eşit mesafedeler mi? Bunu sorgulamak herkesin hakkı. Bir bakan veya başbakan kadrolarını seçerken kendi anlayışında insanlarla çalışma hakkına sahip değil mi? Bir parti iktidara gelirken ülke için vizyonunu ortaya koyar ve bunun için oy ister. 'Muhafazakar demokrat' kimliğe sahip olanlar seçime girdi, en çok oyu aldı ve iktidardalar; şimdi onların muhafazakarlığını kabahat mi sayacağız? O kimlikle çıktılar milletin karşısına, o kimlikle oy aldılar... Sakatlık orada. Bu siyasi kimliğe karşı bir hazımsızlık, bu siyasi kimliğe karşı kategorik bir tavır var.'


Mahalle ayrımına inanmıyorum
Yazılarınıza başladığınızdan beri birilerine cevap veriyorsunuz.
O kadar değil. Polemik ihtiva eden yazılar daha çok sirküle edildiği için, böyle düşünülebilir. Açıp bakın yazdıklarıma, 10 tane falandır bu tür yazılar. Aslında polemikten kaçınıyorum. Benimle ilgili her türlü yazıya cevap vermiyorum.

Ahmet Hakan'a son yanıtınız çok kanlıydı...
Ben o yazıda kendimi anlattığımı düşünüyorum. Onun üzerine başka bir söz etmeyeceğim. Diyecekler ki polemik yapıyor. Demin dediğim gibi işte bundan kaçınıyorum. İzin verin yine kaçınayım. Yazı ortada...

Nuray Mert'in bu yazı nedeniyle artık sizi arkadaşı olarak görmemesine üzüldünüz mü?
İsimler üzerinde konuşmak istemiyorum.

O zaman yine o malum yazıdan bir cümleyi isimden bağımsız yorumlamanızı rica edebilir miyim? 'Herkes senin gibi mahalle değiştirmek zorunda mı arkadaş?' Sizin de Radikal'e geçmeniz bir tür mahalle değişikliği değil mi?
Hayır, benim büyüdüğüm mahalle bir getto değildi. Siyasi tercihleri ve yaşam biçimleri açısından tek tip insanların barındığı bir yer değildi. Bu mahalle ayırma işine başından beri ifrit oluyorum. Bu, bu ülkenin gerçeği de değil. Radikal'i tercih etmemde biraz da bunun etkisi var. Öyle olanlar orada, böyle olanlar burada toplanır fikri yanlış, bu anlayışı reddediyorum. Halimden de çok mutluyum. Ben ta 90'larda Yeni Yüzyıl çıktığında orada dizi yazılar yaptım. Kanal 7 Ankara Temsilcisi iken Radikal'e yorum da yazdım, dizi de yaptım.

Sizce, nereden çıktı mahalle tartışmaları?
Bu tartışmaları çok sakıncalı ve yanlış buluyorum ama bir şekilde bunun üzerinden geçim imkanı doğdu. Bunun üzerinde kalem oynatmak iyi bir gün atlatma meşgalesi haline geldi. Böylece dikkat de çekebiliyorsunuz. Bu konularda laf ettiğinizde insanlara daha çarpıcı gelebiliyor. Hayır; bu gelip geçici bir şey, bunun üzerine fikir bina etmek bir moda ve bence kalıcı değil. Bunun altı da dolu değil.


Yandaş medya tartışmaları daha çok su götürür
Yandaş medya tartışmalarında nerede duruyorsunuz?
Bu tanıma da karşıyım. Birini bir yanda görüyorsanız, siz de bir yandasınız. Bir yanda olmak bir kabahatse, siz de aynı kabahati işliyorsunuz. Bu çok su götürecek bir tartışma.

Yeni Şafak'ta yazan Hakan Albayrak'ı mayın yasası hakkındaki tutumu nedeniyle, CHP'li ve MHP'lilerle aynı safta olmakla suçlayan bir yazı yazdınız? Sizce iktidara destek olan yazılar yazan biri aksi bir fikir belirtemez mi?
O söylediğim farklı. Liberal görüşleriyle bilinen birinin, kendi liberal görüşlerine ters düşen bir pozisyonda karşımıza çıkması şaşırtır insanı. Benim orada söylediğim şey bu. Sadece Albayrak'ın altını çizmeyin. CHP sosyal demokrat, MHP milliyetçi ama Türkiye'de yapılacak bir ihaleye girecek yabancı şirket konusunda aynı yerde buluşuyorlar. Bu bir tenakuz (çelişki) mudur, değil midir? Bunun da mahalleyle alakası yok.

Neden onu örnek verdiniz?
O yazıda kullandım geçti gitti. Üzerinde durmaya değmez. Sürekli bir polemik gayreti görüyorum... Laf söylemem gerektiğinde yazıyorum.


Akif Beki kimdir?
1971 doğumlu Akif Beki, evli ve 7 yaşında bir oğlu var. İstanbul Üniversitesi Doğu Dilleri ve Edebiyatı Arapça Bölümü mezunu. Gazeteciliğe öğrencilik yıllarında Zaman'da başladı. Yeni Şafak, Turkish Daily News ve kısa bir süre Flash TV'de ardından Kanal 7'nin Washington ve Ankara temsilcisi olarak çalıştı.


GÜLAY ALTAN/AKŞAM