07 Eyl 2010 09:08 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:36

TOLGA ÇEVİK ''KOMEDİ DÜKKANI''NIN KEPENKLERİNİ NE ZAMAN AÇIYOR?

Askere gittiği için “Komedi Dükkanı”nı ‘kapatmak' zorunda kalan Tolga Çevik, ‘kepenkleri yeniden açıyor

Vatani görevini yerine getirmek için “Komedi Dükkanı”nı ‘kapatmak’ zorunda kalan Tolga Çevik, ‘kepenkleri yeniden açmaya’ hazırlanıyor. 15 Eylül’den itibaren yeni kanalı Star TV’de izleyici karşısına çıkacak olan ünlü komedyen, açılış gününü heyecan ve gerilimle bekliyor!

“Komedi Dükkanı”, iki yıl aradan sonra yeniden seyirci karşısına çıkıyor. Değişiklikler var mı programda?

- En büyük değişiklik kanalda. “Komedi Dükkanı” artık Star TV’de yayınlanacak. Onun dışında çok fazla değişiklik yok, çünkü değişiklik yapmak benim pek tasvip etmediğim bir durum. İnsanların alıp da kalbine soktuğu bir şeyin orasını burasını değiştirmek bana uymuyor. Program bu haliyle sevildi, böyle devam edecek.

Merak ediyorum; programda gerçekten doğaçlama mı oynuyorsunuz, yoksa ‘doğaçlama oynuyor’ rolü mü yapıyorsunuz?

- Programda her şey spontane gelişiyor, işin güzelliği de burada zaten. Herkes “Kesin hazırlanıyorlar” diyor ama biz hiçbir hazırlık yapmadan çıkıyoruz sahneye. Tek hazırlık kostümle ilgili. Arkadaşlar kostümler getiriyor, içlerinden beğendiklerimizi giyiyoruz, o kadar...

Aynı formatı rol aldığınız reklam filmlerinde de görüyoruz. Peki orada da her şey doğaçlama mı?

- Evet, orada da her şey doğaçlama. Sadece reklamdaki kampanyayla ilgili bilgimiz oluyor. Sonra mesela “Bu hafta Karagöz’le Hacivat yapalım mı” deniliyor, “Tamam yapalım, eğleniriz” diyoruz ve kayıt!

Doğaçlama yapmak mı daha kolay, yoksa bir metne bağlı kalarak oynamak mı?

- Metne bağlı kalmak tabii ki. Doğaçlamada ne yapacağınızı siz de bilmiyorsunuz. Ama biz artık öyle bir hale geldik ki, yazılı metni bile okuyamıyoruz. Çünkü uydurmaya çok alıştık. Yazılı metin bizi sınırlayan bir şey oluyor artık.

Madem bu kadar zor, neden tercih ediyorsunuz doğaçlamayı?

- Problemli bir yapıya sahibim herhalde... Herkes “Repliğim yazılı olsun, ezberleyeyim de öyle çıkayım” der, ben doğaçlama yapmayı tercih ediyorum. Galiba ben biraz problemliyim. Ama herkes de bunu sevdiği için “devam edeyim bu problemli hayata” diyorum.

Programın yeni sezonunda piyanist Özer Atik de yer alacak mı?

- Tabii olacak, olmaz mı...

YURTDIŞINDAN PROGRAMI ALMAK İSTEYENLER OLDU

Askere gittiniz, iki yıl kadar ekrandan uzak kaldınız. Bu süreçte karşılaştığınız izleyicilerden ne gibi tepkiler aldınız?

- Karşılaştığım herkes “Program ne zaman başlayacak” diye soruyor. Bu da beni çok mutlu ediyor tabii. Programın yeniden başlayacağı haberleri duyulduktan sonra da birçok destek e-mail’i aldık. O kadar güç veriyor ki bunlar insana... Zaten heyecanlıydım, izleyicideki bu beklenti beni daha da heyecanlandırmaya başladı. Beklenti arttıkça bir yandan da geriliyorum.

Programın en çok hangi yönünü sevdiklerini söylüyor izleyicileriniz?

- En çok yönetmenle atışmalarımızı sevdiklerini söylüyorlar. Bizim birbirimize seri cevaplar vermemiz hoşlarına gidiyor.

Programın yapımcısı Fırat Parlak ile atışmalarınız gerçekten çok eğlenceli. Peki nereden çıktı bu format?

- Programın konsepti bana ait. Sahnede tamamen doğaçlama yaptığım için Fırat’a “Takıldığım noktada sen devreye gir, ‘Arkadaşım ateşin mi çıktı’ de mesela, bu da bana üç dakika verir’” dedim, öyle başladık ve devam ettik. Çok da sevildi bu format. Hatta yurtdışından programı satın almak isteyenler bile oldu. Fakat biz tamamen Türkçe üzerine oynuyoruz. Bunu kendi lisanlarında yapamazlar.

Altyazıyla yayınlasalar?

- İzleyici yazıyı mı okusun, bizi mi takip etsin? Altyazıyla da olmuyor. Ben bu programı dünyayla paylaşmayı çok istiyordum ama maalesef yabancı dile çevrildiğinde formatın bir anlamı kalmıyor. İki ülkede bu format için oyuncu seçmeleri yaptılar, olmadı. Çünkü böyle bir program için bizimki gibi Akdeniz sıcaklığında bir oyunculuk lazım.

“BİR DAHA ASKERLİK YAP” DESELER, GİDER YAPARIM

“Komedi Dükkanı” dışında başka projeleriniz var mı?

- Şimdilerde bir arkadaşımla birlikte bir sinema filmi senaryosu üzerinde çalışıyoruz. Acıklı bir komedi diyebilirim. 2011’in sezon başında vizyona girmesini istiyoruz, onu yetiştirmek için uğraşıyoruz.

Filmde oyuncu olarak da yer alacak mısınız?

- Tabii ki. Çok sevdiğim bir dostumla beraber oynayacağız.

Oyuncular belli mi?

- Ben ve dostum dediğim o kişi dışında diğer isimler henüz belli değil. Senaryo geliştikçe belli olacak. Güzel bir film olacağına inanıyorum. Zaten kötü bir şey yaparsak, içime sinmiyor, uyuyamıyorum. Uyuyabildiğim ilk gün size haber veririm.

Askerlik sürecinden bahseder misiniz biraz da? Nasıl geçti, neler yaptınız?

- 15 ay askerlik yaptım, uzun bir periyottu ama çok güzel ve verimli geçti. Birçok film hikâyesi yazdım, proje ürettim. “Moral eri” olduğum için, oradayken de sahneye çıkıp askerlere oyunlar oynadım. Yani “Bir daha askerlik yapacaksın” deseler bir daha giderim kıvamındayım. Çünkü “Ömrümden 15 ay gitti” demedim. Kendi adıma çok faydalı bir süreç geçirdim. Çok güzel dostlar kazandım. O kadar çok kişiyle tanışma fırsatım oldu ki, anket yapmış kadar oldum. Onlarla konuşurken “Bugüne kadar ne yapmışız”ı gördüm. Ama sağlam da bir askerlik süreci geçirdim. “Gitti, orada oturup çay içti” diyen varsa, onlara öyle bir şey olmadığını söyleyebilirim yani.

15 ay boyunca sıradan yaşamınızdan uzak kalınca, kendinizi de dinleme fırsatı bulmuşsunuzdur...

- Bulmam mı, buldum tabii! Ben neyim, ne oldum, ne olmalıyım, ne olacağım gibi soruları sordum kendime. Ve çok iyi sonuçlar aldım, o süreci iyi değerlendirdim. Türkiye’nin her yerine gittim. Benden sorumlu olan insanları da mutlu ettiğimi düşünüyorum.

İSİM TAKINTIM VAR

Cem Yılmaz’ın kardeşi Özge Yılmaz’la evlisiniz. Kayınbiraderinizle oturup komedi hakkında konuşur musunuz hiç?

- Ben daha askerden yeni geldim. Dolayısıyla o kendi işinde, ben kendi işimdeyim. Beraber güldüğümüz şeyler var tabii. Yalnız benim isim takıntım var, yani röportajlarda isim verme taraftarı değilim.

Daha önce verdiğiniz röportajlarda yaşadığınız birtakım nahoş durumlardan mı kaynaklanıyor bu?

- Evet. Haberi olmadan birilerinin ismini vermek istemem. O da karşımda olsa seve seve konuşurum ama burada olmadığı için isim vererek konuşmayı sevmiyorum. O kişi röportajı okuduğunda “Benimle ilgili neden böyle bir şey söylemiş ki” diyebilir...