TODAY'S ZAMAN HÜKÜMETİ YİNE BOMBALADI! YENİ TÜRKİYE BU MU?
Zaman grubunun İngilizce gazetesi hükümete yönelik sert atışlarına devam ediyor. Bu kez MİT ve hükümet, askeri vesayetle eş tutuldu.
Pazar günü yayımlanan “Yeni Türkiye bu mu?” başlıklı yazısında
hükümete ve MİT’e yüklenen Keneş, “Yeni Türkiye bu” başlıklı yeni
yazısında da AKP öncesi "askeri vesayetle" mücadele ettiklerini
hatırlatarak "bugünkü nokta da maalesef kısaca bahsettiğim bu
arkaik düzenden çok farklı değil. Sadece eski sistemin merkezindeki
TSK’nın yerini yeni bir kurum almaya başladı o kadar" dedi.
Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş’in yazısı
şöyle:
TSK’NIN VESAYETİNDEN BİR BAŞKA VESAYETE GEÇTİK
İlla ki Türkiye’den bir “model” olarak bahsedeceksek bu model hala
inşa sürecindeydi. İşte bu inşa sürecindeki “demokratik Türkiye
modeli”nin radikal bir değişimle farklı bir rotaya yöneleceğini
nereden bilebilirdim ki!
Dört tarafı “düşmanlar”la çevrili ve içerisi her cinsten
“hainler”le dolu olduğu propagandasıyla üretilen sözde “Türkiye’nin
özel koşulları”nın gereği olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK)
merkezinde yer aldığı bir vesayet sisteminden kurtulup yepyeni bir
vesayet sistemine varabileceğimizi nasıl kestirebilirdim ki!
Hiç abartmıyorum… Neticede eski düzenin hatıraları hala taptaze
hafızalarımızda. Nüfuz ettiği bütün kurumları ve medya aracılığıyla
topluma sürekli olarak iç ve dış tehditlere karşı bir güvenlik
paranoyasının empoze edildiği o dönemde anti-demokratik rejimin
omurgası TSK merkezli kurgulanmıştı. TSK ve generaller toplum
hayatının her alanındaydı ve her yere nüfuz etmişlerdi. Generaller
eğitimden kadın haklarına, çevreden dış politikaya, ekonomiden dini
hayata varıncaya kadar her konuda tek söz sahibi ve belirleyici
hale gelmişti. Normal demokratik bir ülkede “anormal” kabul
edilecek ne varsa bu ülkenin “normali” olmuştu.
"TSK’YI YIPRATTIRMAYIZ" ANLAYIŞI YENİDEN
ÜRETİLDİ
Bu anormal yapıya yönelik herhangi bir eleştiriye karşı ise derhal
“TSK’yı yıprattırmayız” korosu devreye sokuluyordu. İlgili her konu
el çabukluğuyla bir milli güvenlik meselesi ve rejim krizine
dönüştürülüyordu. Böylece bir çeşit kutsallık atfedilen bu güvenlik
kurumu üzerinden anti-demokratik rejimin dokunulmazlığı ve hatta
sorgulanamazlığı maharetle tesis ediliyordu. Eleştirel
yaklaşımlarında ısrarcı olanlar için ise etiket bulmakta hiç
sıkıntı çekilmiyordu: Onlar satılmış “devlet düşmanları” veya
“vatan hainleri”ydi.
MİT EN FAZLA TSK KADAR MİLLİDİR
Demokratikleşme umuduyla girişilen onca mücadeleden ve atlatılan
onca badireden sonra vardığımız bugünkü nokta da maalesef kısaca
bahsettiğim bu arkaik düzenden çok farklı değil. Sadece eski
sistemin merkezindeki TSK’nın yerini yeni bir kurum almaya başladı
o kadar.
Şimdilerde bildiğiniz o ceberrut devlet sistemi harıl harıl bu yeni
kurum merkezli olarak yeniden şekillendiriliyor. Bu şekillendirme
süreci henüz tamamlanmamış olsa da gidişatın yönü apaçık ortada.
Yani silahlı kuvvetlerin boşalttığı sistemin merkezine şimdi
istihbarat örgütü yerleşiyor. Konu sadece millilikse, hemen
belirtmeliyim ki, evet MİT de en az veya en fazla TSK kadar
millidir.
TSK MERKEZLİ DEVLETİ MİT MERKEZLİ DEVLETE TERCİH
EDERİM
İtiraf etmeliyim ki ben istihbarat ve polisiye işlerden pek
anlamam. O kadar ki, bugüne kadar ne bir polisiye, ne de casusların
kol gezdiği o heyecan verici istihbarat alemine dair bir roman bile
okumuşluğum yoktur. Ama gözlerimizin önünde yeniden şekillenmekte
olan ve Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere tüm anti-demokratik
rejimlerde örneğine çokça rastladığımız dehşet verici bir devlet
sisteminin inşa sürecini göremeyecek kadar da kör sayılmam. Son
haftalarda MİT merkezli yaşanan olaylardan bağımsız olarak,
Ankara’dan sıklıkla yükselen ve eski günlerden aşina olduğumuz o
gür devlet sesine ya da her dönemde olduğu gibi iktidar odaklarına
iliştirilmiş bazı gazetecilerin yazdıklarına bakarsanız ne demek
istediğim daha iyi anlaşılır.
Haaa…“TSK merkezli devleti mi, yoksa MİT merkezli devleti mi tercih
edersin?” diye bir soru gelse vereceğim cevap elbette “katılımcı,
çoğulcu, özgürlükçü, şeffaf ve hesap verebilir demokratik devletin
suyu mu çıktı?” olur. Ama illa ki bir tercih yapmaya zorlansam,
doğası gereği işlerini büyük bir gizlilik içinde yürütmesi gereken
istihbarat örgütü merkezli bir “Muhaberat Devleti”nin diğer berbat
seçeneğe karşı tercihim olabileceğini de hiç sanmam.
AKP, AA VE TRT’YE 5-10 YILDA NÜFUZ ETTİ PEKİ MİT’TE NE
OLDU?
AKP için demokratikleşmenin hala önemli olduğu o eski süreçte, eski
düzen tarafından zehirlenmiş devlet kurumlarının tek tek vesayetçi
sistemden ne güçlüklerle koparıldığını hepimiz biliyoruz.
Sonuçlarının iyi mi olduğu yoksa kötü mü olduğu ayrı bir konu ama
AKP hükümetinin TRT ve Anadolu Ajansı gibi kurumlara nüfuz
edebilmesi bile en az 5-10 yılını aldı. Bu yöndeki her çabasında
ise büyük gürültüler koptu. TRT ve AA benzeri kurumlarda bile bu
kadar zaman alan ve gürültü koparan sivilleşme süreçlerinin MİT
ayağında ise her ne hikmetse hiçbir şey duyulmadı.
MİT KİRLİ DEVLETİN PİSLİKLERİNDEN SIYRILDI MI?
Başarılı ve değerli bir bürokratın başına atanmasıyla nasıl olduysa
MİT’in eski kirli devletin pisliklerinden sıyrıldığı peşinen kabul
edildi. MİT, “o gömleği çıkardık” diye tarif edilen eski düşünce
geleneğine aşağı yukarı aynı zamanlarda yeniden dönen AKP’nin sil
baştan inşa etmeye giriştiği devlet sisteminin çekirdeğine aşama
aşama yerleşmeye başladı. Muhtemel her eleştiriyi, tıpkı eskiden
“TSK’yı yıprattırmayız!” formülünde olduğu gibi, içi boş bir “MİT’i
yıprattırmayız,” “eleştirilerin asıl hedefi Başbakan” sloganları
aldı. Akabinde de bu konuda görüş beyan eden herkesi sindirme
faslına geliverdik.
BİZİM İŞİMİZ SORGULAMAK
Bütün demokratik medeni ülkelerde olduğu gibi kendi görev ve
işlevleri çerçevesinde kaldığı müddetçe bir ülkenin aydınları neden
bir milli kurumunu yıpratsın ki? Bundan nasıl bir çıkarları
olabilir ki? Demokrasinin şeffaflık, hesap verebilirlik ve
sorgulanabilirlik ilkelerinden herhangi bir kurum yasal ve siyasal
koruma zırhlarına büründürülerek istisna tutulabilir mi? Evet evet
biliyorum, kamu adına denetim görevi olan Sayıştay gibi kurumların
iş yapamaz hale getirildiği bir dönemde bu sorularım size çok naif
gelebilir. Ama bizim işimiz de gücümüz yettiğince sormak ve cesaret
edebildiğimiz kadar sorgulamak değil mi?
ELLERİNDE VATANPERVERLİK ÖLÇER BİR BAROMETRE Mİ
VAR?
Ama haklısınız, bu iş artık o kadar kolay değil. İşimizi hakkıyla
yapmaya çalıştığımızda ve bunun gereği olarak gidişatı her
eleştirdiğimizde önceden örgütlenmiş insanları hemen tugaylar
halinde üzerimize saldırtıyorlar. Siyasal/sosyal/medyatik mobingi
hızla aşıp saldırıları kitlesel bir lince dönüştürüyorlar. Sonra da
karşımıza geçip ukalaca ve küstahça “ne istiyorsunuz?” diye niyet
sorgulaması yapıyorlar. Aralarından her duruma göre pozisyon alan
bazıları bu sorguyu bile es geçip doğrudan hüküm veriyor: Vatan
hainisiniz!..
Sanki ellerinde vatanperverlik ölçer bir barometre varmışçasına
insanlar hakkında hüküm veren her devrin adamı bu cüretkar
küstahlar, sonra iştahla devrin muktedirlerinin kendilerine
bahşedeceği ulufenin yolunu gözlüyorlar. Onlar adına ne iyi ki bu
beklentileri asla boşa çıkarılmıyor