Tiyatrocu değil, haberciyiz; Sadece haber verelim!
Yıllarca sahada ateş altında ve riskli bölgelerde görev yapmış biri olarak ekranda gördüğüm haber aktarım tarzlarınıza küçük bir eleştiriyi kaleme almak istedim..
Yeni nesil haberciler ne yazık ki mesleğin giderek yok olan itibarına bir tekme daha atıyor. Ne yazık ki habercilik yapmak öncelikleri arasında değil, kısa sürede şöhret olmak sosyal medyada kendilerinden söz ettirmek ilk sırada geliyor. Üzücü!
Şimdi gelin yukarıda yazdığım tespitin son örneğine bir göz atalım..
En başta tüm riskleri alarak Ermenistan'ın sivillere yaptığı saldırıyı dünya kamuoyuna aktarmanızdan dolayı önemli bir görev icra ettiniz…
Ateş altında korkusuzca anbean yaşananları aktardınız…
Yıllarca sahada ateş altında ve riskli bölgelerde görev yapmış biri olarak ekranda gördüğüm haber aktarım tarzlarınıza küçük bir eleştiriyi kaleme almak istedim..
TV muhabiri arkadaşlar arasında tuhaf bir alışkanlığın yaygınlaşmaya başladığını üzülerek görüyorum.
Sıradan bir haberin anonsunda dahi olaya bir heyecan katıp hararetli hareketli anlatanı, olayın aktörü olup ağlayanı, olaydan etkilenip bayılanı... Maalesef hepsi var.
Ağlarsan ekrandakinin moralini bozarsın. Baygınlık geçirirsen ailen endişe eder… Benim burada haberciliğinize kesinlikle bir eleştirim yok… Sadece tarzınız ve sunuşunuz…
Mesleki konularda tavsiye vermek sevimsizdir, ama tüm bunlar reyting için 90'lı yıllarda bir hayli yapıldı. O furyanın televizyon haberciliğine vurduğu darbe yıllarca hissedildi. Aradan geçen 30 yılın ardından oraya tekrar dönmeyelim lütfen...
Elbette muhabir de bir insandır ve onun da duyguları vardır. Bu gerçeği göz ardı etmemiz mümkün değil. Bundan dolayı, Tv muhabirinin işi rol çalmak olmamalı. Muhabir, mümkün olduğunca soğukkanlılığını korumalı, izleyiciye doğru bilgiyi vermeli.
Bizler tiyatrocu değiliz. Olay zaten heyecanlıysa, görüntülerde o heyecan varsa izleyici o duyguyu alır. Muhabirin bu duyguyu ortaya çıkarmak ya da pekiştirmek için rol yapmasına hiç gerek yok.
Malumunuz, basınımızın son günlerdeki gündemlerinden biri de Azerbaycan'ın Karabağ’ı Ermenistan işgalinden kurtarması. Birçok medya kuruluşu bölgeye muhabir, haber kameramanı ve foto muhabiri gönderdi.
Sosyal medyada bir arkadaşımın yorumu harikaydı…
Savaş muhabirliği eğitim gerektirir. “Ağzı laf yapıyor, çok samimi, pek de duygusal” diye bir muhabir savaş alanına gönderilmez! “Hostile environment” eğitimi bu iş için verilir, savaş ortamındaki senaryoları ve hayatta kalma yöntemlerini içerir. İnsan hayatı bu kadar ucuz değil…
Benim de bir nokta dikkatimi çekti. Bölgede olan bazı meslektaşlarımızın ne savaş muhabirliği tecrübesi ne de savaş muhabirliği eğitimi var. Mesleki yeterliliği ise tartışılan sözde habercileri de unutmamak lazım! Dersine çalışmadan bir devlet başkanının karşısına çıkmak olsa olsa ‘Cahil Cesareti’ olur! Yazık!
Lütfen kurumlar bu işi hafife almasın.