06 Mar 2018 09:02
Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:03
TGS'nin anketi tedirgin etti: Her 10 gazeteci kadından 6'sı ayrımcılığa uğruyor!
Kadın gazeteciler, kötü çalışma koşullarına mahkûm edildiklerini, ancak işsiz kalma korkusuyla seslerini çıkaramadıklarını ifade etti
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonu 8
Mart’a giderken medyanın ortamında çalışan kadınların iş yaşamında
karşılaştığı ayrımcılığı ve şiddeti ortaya koyan anket çalışması
yaptı. Ankete katılan her 10 kadından 6’sı, “İş hayatımda
cinsiyetim nedeniyle ayrımcılığa uğradım/uğruyorum” diyor.
TGS Genel Merkezinde yapılan basın toplantısında açıklanan anket sonuçları kadınların salt kadın olmalarından kaynaklı medya alanında pek çok ayrımcılığa, şiddete, mobbinge, tacize maruz kaldığını, esnek çalışma koşulları nedeniyle ağır bir yük taşıdığını, eşit işe eşit ücret alamadığını, çocuk bakımı sorunu nedeniyle mesleklerini bırakmak zorunda kaldığını ortaya koyuyor.
Evrensel'de yer alan habere göre, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Merkezinde bugün yapılan basın toplantısıyla açıklanan anket çalışmasının sonuç raporunda çalışmanın 221 kadınla gerçekleştirildiği belirtildi. Kadın ve LGBTİ Komisyonu adına Gülfem Karataş ve TGS İstanbul Şube Yöneticisi Zeynep Yüncüler’in yaptığı açıklamada “Yaklaşık “Kadın gazetecilerin çalışma koşullarını inceledik. Gazeteci kadınlar olarak iş yaşamında karşılaştığımız ayrımcılığın ve şiddetin boyutlarını gözler önüne seren bu araştırma, aslında bizlere çıkış yolunu da işaret ediyor. Bu şiddete ve ayrımcılığa son vermenin yolu, gazeteci kadınlar olarak bir araya gelmemizden, birlikte mücadele etmemizden geçiyor” dedi.
TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonu tarafından yapılan anket çalışmasının sonuçları şöyle:
Kadınların yüzde 73'ü bekâr
*Medyada çalışan ve anket çalışmasına katılan kadınların yüzde 56’sı 26-35 yaş aralığında, yüzde 28’si ise 36-50 yaş aralığında.
*Kadınların yüzde 73’ü bekâr, yüzde 27’si evli.
*Kadınların yüzde 20’si çocuk sahibi. Yüzde 80’inin çocuğu yok.
*Kadınların yüzde 33’ü medya işkolunda 1-5 yıldır, yüzde 31.5’i ise 6-10 yıldır çalışıyor. *Medyada 11-20 yıl arası süreyle çalıştığını belirten kadınların oranı yüzde 22. Stajyerlerin oranı yüzde 2.8’de kalırken, 20 yıl ve daha fazla süreyle medya işkolunda çalışanların oranı ise yüzde 10.6.
* Ankete katılan kadınların yarısına yakını (yüzde 47) yazılı basında (gazete-dergi) çalışıyor. Kalan yüzde 53’lük bölüm ise internet medyasında (yüzde 13), haber ajanslarında (12.6) ve televizyonlarda çalışan gazeteciler (13.5) ile freelance gazetecilerden (yüzde 13) oluşuyor. Ankete katılanlar arasında 2 de radyo çalışanı bulunuyor. Kadınların sadece yüzde 50.9’u Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi.
Gazeteci kadınlar, evlenmenin ve çocuğunun olmasının meslek hayatını olumsuz etkilediğini düşünüyor. Gazeteci kadınlar çocuk doğurduğunda esnek ve güvencesiz çalışma koşullarına itiliyor ya da işten çıkarılıyor. Yoğun iş temposu ve işsiz kalmama mücadelesine bir de onlardan beklenen ev işleri ve çocuk bakımı ekleniyor. Kadınlara iş güvencesi ve çocuk bakımı için gerekli sosyal hizmetleri sağlamak yerine doğurganlığı artırmayı hedefleyen politikalar, geçim derdi olan ve ‘bu çocuğu nasıl büyüteceğim’ diye düşünen gazeteci kadınları çıkmaza sürüklüyor. Kadınların önemli bir bölümü çocuğu olduğunda meslek hayatına ara vermek ya da gazeteciliği tümüyle bırakmak zorunda kalıyor.
"Haber her saat yazılabiliyor, kaynak her saat arıyor"
“Evli olmak ve/ya çocuk sahibi olmak iş hayatınızı nasıl olumsuz etkiledi/etkiliyor?”
sorusuna verilen yanıtlar, kadınların karşılaştığı en büyük sorunlardan birinin esnek çalışma koşulları olduğunu ortaya koyuyor. Kadınlar, çalışma saatlerinin belirsizliği, iş yoğunluğu ve fazla mesailer nedeniyle iş ve aile yaşamı arasında denge kuramadıklarını, bu durumun kendilerini yıprattığını anlatıyor. Kadınlar, özel hayatlarına yeterince zaman ayıramadıklarında büyük stres yaşıyor, partnerlerinin anlayışsız olması bu stresi daha da artırıyor. Kadınların verdikleri örneklerden bazıları şu şekilde:
-Bu meslek 9-17 arası yapılmıyor sadece. Haber her saat yazılabiliyor, kaynak her saat arayabiliyor. Öyle olunca da özel hayattan çalınıyor, eşten çocuktan.
-Çalışma saatleri belirsiz olduğundan çocuğumun okul çıkışlarına yetişemedim.
-Dışarıdan bir olumsuzluk dayatmasından ziyade, evle iş arasında denge tutturma içgüdüsü insanı yıpratıyor.
-Evli olunca evde sizi bekleyen birinin olması duygusal stres yaratıyor. Eş ne kadar anlayışlı da olsa kadının gece yarıları işten gelmesi veya evde bilgisayar başına oturup çalışması mesele oluyor. Nitekim işten dönünce evde de kadını bekleyen sorumluluklar var maalesef. Bir de çocuk oldu mu, evdeki sorumluluk on kat artıyor.
Evlilik ve çocuk söz konusu olduğunda kadınların karşılaştığı bir diğer sorun ise toplumsal cinsiyet rolleri. Ankete katılan kadınlar, ev ve bakım işlerinin onlardan beklendiğini, erkeklerin bu konularda sorumluluk almadığını, bu nedenle sıkıntı yaşadıklarını anlatıyor:
-“Evlenince sorumluluklarım arttı. İşi, evi ve eşimi beraber idare etmekte zorlanıyorum. Zaman zaman yöneticilerim, zaman zaman ise eşim çok anlayışsız.”
-“Evli ve çocuklu olmak kadınların özel hayatını olumsuz etkiliyor. Ataerkil zihniyet nedeniyle erkekler ev işi, çocuk bakımı konusunda sorumluluk almadığı için kadın özel hayatında ağır sorunlarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Şirketlerin kreş, emzirme odası, karne günü izni, çocukların etkinliklerine katılım izni vs. imkânlar sunmaması da yine kadının ezilmesine neden oluyor.”
"Çocuklarıma bakmak için ara vermek zorunda kaldım"
Kadınların birçoğu, çocuk doğurduktan sonra meslek hayatına ara vermek durumunda kaldığını ya da mesleği bıraktığını anlatıyor. Devlet ve patronlar tarafından çocuğu olan çalışanlara kreş olanağı sağlanmaması, kadınları mesleğin dışına iten önemli etmenlerden biri.
-Çocuklarıma bakmak için ara vermek zorunda kaldım, her seferinde daha düşük maaşla ve yeniden başladım. Benden daha düşük seviyedeki erkekler terfi alırken, ben yıllarca bekledim.
-Çocuklarım olunca kreş-bakıcı sorunu yaşadım.
-Bir süre uzak kalmamı gerektirdi.
-Kökten etkiledi! Çocuğum olduktan sonra işten ayrılmak zorunda kaldım. Gazetedeki uzun mesai saatleri nedeniyle bebeğimle ilgilenmem imkânsız olacaktı. Fiziksel ve ruhsal olarak da dönmeye hazır değildim.
Çocuğu olmayan kadınlar da çocuk doğurmaları durumunda mesleği bırakmak ya da iş hayatına ara vermek zorunda kalabileceklerini söylüyor. Kadın meslektaşlarımızdan bazıları, çocuğu olması durumunda bulunduğu pozisyona erkek meslektaşının getirileceği düşüncesinde.
İşyerinde cinsiyet ayrımcılığı
Ankete katılan kadınların yüzde 63’ü, bir diğer ifadeyle her 10 kadından 6’sı, “İş hayatımda cinsiyetim nedeniyle ayrımcılığa uğradım/uğruyorum” diyor. Yine kadınlardan ‘şık ve güzel olması’ bekleniyor.
Ankete katılan kadınların yüzde 44’ü “Cinsiyetimden dolayı terfi almam/yükselmem zor” şeklindeki ifadeye ‘katılıyor’. Ankete katılan her 10 gazeteci kadından 7’si, kadın olduğu için terfi almasının/yükselmesinin daha zor olduğu düşüncesine az ya da çok katılıyor.
Bir kadın şöyle diyor: “28 yıldır medya dünyasında olan bir kadın olarak yönetici olabildim. Ancak bunun için benimle aynı konumdaki tüm erkeklerden daha fazla çalışmam gerekti. Gözlemim şu; kadınların tutunabilmek için daima daha fazla çalışmak zorunda olduğu.”
"Kadınlar, erkeklere göre daha ciddiye alınıyor"
“Benimle aynı işi (benzer işi) yapan erkek çalışanlardan daha düşük ücret alıyorum” şeklindeki ifadeye, ankete katılan kadınların yaklaşık yüzde 40’ı “Katılıyorum” ya da “Çok katılıyorum” yanıtını verirken, yüzde 46’sı “Katılmıyorum” yanıtını veriyor. “Az katılıyorum” diyenlerin oranı ise yüzde 15.
Ankete katılan kadınların yüzde 63’ü erkek meslektaşlarına göre daha az ciddiye alındığı, emeğinin daha az göründüğü düşüncesine az ya da çok katılıyor. Kadınların yüzde 42’si “Katılıyorum” ya da “Çok katılıyorum” yanıtını verirken, yüzde 21’i “Az katılıyorum” diyor. “Katılmıyorum” diyen kadınların oranı ise yüzde 37’de kalıyor.
"Kadınlar psikolojik şiddete maruz bırakılıyor"
Gazeteci kadınlar, çalışma alanlarında sık sık şiddete maruz bırakılıyor. Şiddetin faili kimi zaman yönetici, kimi zaman çalışma arkadaşı, kimi zaman sosyal medya kullanıcısı, kimi zaman polis oluyor.
Ankete katılan kadınların neredeyse yarısı (yüzde 47.5), iş hayatında cinsiyeti nedeniyle en az bir kere şiddete maruz kaldığını ifade ediyor.
Bu kadınlar en çok psikolojik şiddete (yüzde 61-102 kadın) ve mobbinge (yüzde 59-99 kadın) maruz bırakıldığını belirtiyor. Şiddetin türüne ilişkin soruyu yanıtlayan 168 kadının yarısından fazlası (yüzde 54-91 kadın) sözlü şiddete maruz kaldığını ifade ederken, 28 kadın (yüzde 17) fiziksel şiddetle karşılaştığını dile getiriyor. 26 kadın (yüzde 15.5) ise cinsel şiddete maruz bırakıldığını belirtiyor. 15 kadının (yüzde 9) dijital şiddete maruz kaldığını belirtmesi de dikkat çekici.
“Şiddeti uygulayanların kim olduğuna dair sorulan soruya gelen yanıtlarda, kadın gazetecilerin en çok yöneticileri tarafından şiddete maruz bırakıldığı görülüyor. Soruyu yanıtlayan 168 kadının 90’ı (yüzde 54) yöneticisinden şiddet gördüğünü belirtirken, 75 kadın (yüzde 45) çalışma arkadaşından şiddet gördüğünü ifade ediyor.
Üçüncü sırada ise polis bulunuyor. 54 kadın (yüzde 32) polis tarafından şiddet gördüğünü beyan ediyor. Kadın gazeteciler OHAL’in ilanından sonra bu şiddetin arttığını belirtiyor.
“Yaşadığım şiddet sonrası …..mercilere başvurdum” şeklindeki anket sorusuna yalnızca 63 kadının yanıt vermesi, şiddete maruz bırakılan gazeteci kadınların çoğunlukla herhangi bir yere başvurmadığını ortaya koyuyor. Soruyu yanıtlayan 63 kadının 33’ü psikolojik destek alabileceği mercilere başvurduğunu belirtirken, yalnızca 21 kadın hukuki mercilere başvurduğunu söylüyor. Kadın örgütlerine veya meslek örgütlerine başvurduklarını söyleyen kadınların toplam sayısı ise 26.
“Yaşadığım şiddeti duyuramadım” ifadesinin yer aldığı soruyu yanıtlayan 154 kadının 103’ü, yani yüzde 67’si “evet” yanıtını veriyor. Yaşadığı şiddeti duyurabildiğini söyleyen kadınların oranı ise sadece yüzde 33 (51 kadın).
Ankete katılan kadınların neredeyse yarısı TGS üyesi olsa da “Yaşadığım olayı TGS ile paylaştım” diyen kadınların oranı sadece yüzde 7. Soruyu yanıtlayan 160 kadının 149’u, yani yüzde 93’ü, yaşadığı şiddet olayını TGS ile paylaşmadığını belirtiyor. Şiddete maruz bırakılan gazeteci kadınların çoğunlukla herhangi bir yere başvurmadığını da bu soru ortaya koyuyor.
"Erkek meslektaşlarımız kaba ve hırçın çalıştıklarının farkında değiller"
Raporda muhabir, fotomuhabiri ya da kameraman olarak sahada çalışan gazeteci kadınların haber takibi sırasında erkek meslektaşlarından gördüğü şiddete dikkat çekiyor:
-“Özellikle sahada çalışırken, hele ki kameramanlık, fotomuhabirliği gibi fiziksel kondisyon gereken işler yaparken kadınlar çok fazla yıpranmakta. Erkek meslektaşlarımız ne kadar kaba saba, hatta hırçın çalıştıklarının farkında bile değiller. Sürekli birbirinin üzerine basarak, birbirini engelleyerek, yanındakini umursamayarak çalışan bir erkek güruhu ile mücadele etmek durumundasınız. Bunun kasıtlı olmasa da işin parçası haline gelmesi içler acısı bir durum.”
Çok sayıda gazeteci kadın işyerinde mobbinge maruz bırakıldığını anlatıyor. Kadınların mobbinge karşı bulabildiği yegâne çözümün ise istifa olduğu görülüyor. Anketimize katılanlar içinde mobbinge karşı hukuki mücadele vererek kazanım elde edebildiğini söyleyen tek bir kadın gazeteci bulunmuyor.
Kadın gazeteciler , kötü çalışma koşullarına mahkûm edildiklerini, hak gasbına uğradıklarını, ancak işsiz kalma korkusuyla seslerini çıkaramadıklarını ifade ediyor:
Gazeteci kadınların işyerlerinde karşılaştığı bir diğer ve önemli sorun ise cinsel taciz:
-“Benim bağlı bulunduğum bir yönetici değildi, spor bölümünde yöneticiydi, sürekli Whatsapp’tan mesaj atıyordu; ‘Bacakların güzel’, ‘Şöyle güzelsin’, ‘Böyle tatlısın’ diye… Bir başka olay da yayınevinde yaşandı. Genel yayın yönetmeni durup dururken ‘karı gibi bıdı bıdı etme’ dedi ve sesler yükseldi…”
"Cezasızlık Türkiye'nin en büyük sorunu"
Bir kadın meslektaşımızın anlattıkları, şiddet türleri arasında bulunan, ancak hakkında çok az şey bilinen ‘ısrarlı takibin’ bariz bir örneği. Mor Çatı’nın verilerine göre, 2014 yılından 2017’nin ilk 6 ayına kadar 56 kadın ısrarlı takibe maruz kaldı. Buna karşın ‘ısrarlı takip’, halen Türk Ceza Kanunu’nda tanımlı bir suç değil. Meslektaşımız failin cezasız kaldığından yakınıyor:
- Mesleğimin farklı dönemlerinde mobbing, şiddet, ayrımcılık kategorilerine girebilecek farklı olaylar yaşadım. Beni en çok etkileyen 2015'ten beri devam etmekte olan bir şiddet olayıdır. Gazetede yazılarımı takip eden bir şahıs (erkek), bir yıldan fazla süredir telefonla taciz etti, geçen yıl gazete binasına geldi (fakat içeri alınmadı), ardından da ev adresimi bularak evime geldi, kapıyı zorlayarak içeri girmeye, bana zarar vermeye çalıştı. Polis tarafından yakalandı, ardından iki kamu davası açıldı, davalar hâlâ sürmekte, saldırgan bu süre içinde hiç ceza almadı, tutuksuz yargılanıyor ve serbest durumda. Mahkemeden avukatım aracılığıyla iki sefer uzaklaştırma ve koruma kararı çıkarttım, bu karar hâlâ geçerliliğini korumakta. Saldırganların şiddet ve taciz olaylarında hâkimler tarafından her olayda ısrarla salıverilmesi, bir başka deyişle cezasızlık, Türkiye'nin en büyük sorunudur.
TGS Genel Merkezinde yapılan basın toplantısında açıklanan anket sonuçları kadınların salt kadın olmalarından kaynaklı medya alanında pek çok ayrımcılığa, şiddete, mobbinge, tacize maruz kaldığını, esnek çalışma koşulları nedeniyle ağır bir yük taşıdığını, eşit işe eşit ücret alamadığını, çocuk bakımı sorunu nedeniyle mesleklerini bırakmak zorunda kaldığını ortaya koyuyor.
Evrensel'de yer alan habere göre, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Merkezinde bugün yapılan basın toplantısıyla açıklanan anket çalışmasının sonuç raporunda çalışmanın 221 kadınla gerçekleştirildiği belirtildi. Kadın ve LGBTİ Komisyonu adına Gülfem Karataş ve TGS İstanbul Şube Yöneticisi Zeynep Yüncüler’in yaptığı açıklamada “Yaklaşık “Kadın gazetecilerin çalışma koşullarını inceledik. Gazeteci kadınlar olarak iş yaşamında karşılaştığımız ayrımcılığın ve şiddetin boyutlarını gözler önüne seren bu araştırma, aslında bizlere çıkış yolunu da işaret ediyor. Bu şiddete ve ayrımcılığa son vermenin yolu, gazeteci kadınlar olarak bir araya gelmemizden, birlikte mücadele etmemizden geçiyor” dedi.
TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonu tarafından yapılan anket çalışmasının sonuçları şöyle:
Kadınların yüzde 73'ü bekâr
*Medyada çalışan ve anket çalışmasına katılan kadınların yüzde 56’sı 26-35 yaş aralığında, yüzde 28’si ise 36-50 yaş aralığında.
*Kadınların yüzde 73’ü bekâr, yüzde 27’si evli.
*Kadınların yüzde 20’si çocuk sahibi. Yüzde 80’inin çocuğu yok.
*Kadınların yüzde 33’ü medya işkolunda 1-5 yıldır, yüzde 31.5’i ise 6-10 yıldır çalışıyor. *Medyada 11-20 yıl arası süreyle çalıştığını belirten kadınların oranı yüzde 22. Stajyerlerin oranı yüzde 2.8’de kalırken, 20 yıl ve daha fazla süreyle medya işkolunda çalışanların oranı ise yüzde 10.6.
* Ankete katılan kadınların yarısına yakını (yüzde 47) yazılı basında (gazete-dergi) çalışıyor. Kalan yüzde 53’lük bölüm ise internet medyasında (yüzde 13), haber ajanslarında (12.6) ve televizyonlarda çalışan gazeteciler (13.5) ile freelance gazetecilerden (yüzde 13) oluşuyor. Ankete katılanlar arasında 2 de radyo çalışanı bulunuyor. Kadınların sadece yüzde 50.9’u Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi.
Gazeteci kadınlar, evlenmenin ve çocuğunun olmasının meslek hayatını olumsuz etkilediğini düşünüyor. Gazeteci kadınlar çocuk doğurduğunda esnek ve güvencesiz çalışma koşullarına itiliyor ya da işten çıkarılıyor. Yoğun iş temposu ve işsiz kalmama mücadelesine bir de onlardan beklenen ev işleri ve çocuk bakımı ekleniyor. Kadınlara iş güvencesi ve çocuk bakımı için gerekli sosyal hizmetleri sağlamak yerine doğurganlığı artırmayı hedefleyen politikalar, geçim derdi olan ve ‘bu çocuğu nasıl büyüteceğim’ diye düşünen gazeteci kadınları çıkmaza sürüklüyor. Kadınların önemli bir bölümü çocuğu olduğunda meslek hayatına ara vermek ya da gazeteciliği tümüyle bırakmak zorunda kalıyor.
"Haber her saat yazılabiliyor, kaynak her saat arıyor"
“Evli olmak ve/ya çocuk sahibi olmak iş hayatınızı nasıl olumsuz etkiledi/etkiliyor?”
sorusuna verilen yanıtlar, kadınların karşılaştığı en büyük sorunlardan birinin esnek çalışma koşulları olduğunu ortaya koyuyor. Kadınlar, çalışma saatlerinin belirsizliği, iş yoğunluğu ve fazla mesailer nedeniyle iş ve aile yaşamı arasında denge kuramadıklarını, bu durumun kendilerini yıprattığını anlatıyor. Kadınlar, özel hayatlarına yeterince zaman ayıramadıklarında büyük stres yaşıyor, partnerlerinin anlayışsız olması bu stresi daha da artırıyor. Kadınların verdikleri örneklerden bazıları şu şekilde:
-Bu meslek 9-17 arası yapılmıyor sadece. Haber her saat yazılabiliyor, kaynak her saat arayabiliyor. Öyle olunca da özel hayattan çalınıyor, eşten çocuktan.
-Çalışma saatleri belirsiz olduğundan çocuğumun okul çıkışlarına yetişemedim.
-Dışarıdan bir olumsuzluk dayatmasından ziyade, evle iş arasında denge tutturma içgüdüsü insanı yıpratıyor.
-Evli olunca evde sizi bekleyen birinin olması duygusal stres yaratıyor. Eş ne kadar anlayışlı da olsa kadının gece yarıları işten gelmesi veya evde bilgisayar başına oturup çalışması mesele oluyor. Nitekim işten dönünce evde de kadını bekleyen sorumluluklar var maalesef. Bir de çocuk oldu mu, evdeki sorumluluk on kat artıyor.
Evlilik ve çocuk söz konusu olduğunda kadınların karşılaştığı bir diğer sorun ise toplumsal cinsiyet rolleri. Ankete katılan kadınlar, ev ve bakım işlerinin onlardan beklendiğini, erkeklerin bu konularda sorumluluk almadığını, bu nedenle sıkıntı yaşadıklarını anlatıyor:
-“Evlenince sorumluluklarım arttı. İşi, evi ve eşimi beraber idare etmekte zorlanıyorum. Zaman zaman yöneticilerim, zaman zaman ise eşim çok anlayışsız.”
-“Evli ve çocuklu olmak kadınların özel hayatını olumsuz etkiliyor. Ataerkil zihniyet nedeniyle erkekler ev işi, çocuk bakımı konusunda sorumluluk almadığı için kadın özel hayatında ağır sorunlarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Şirketlerin kreş, emzirme odası, karne günü izni, çocukların etkinliklerine katılım izni vs. imkânlar sunmaması da yine kadının ezilmesine neden oluyor.”
"Çocuklarıma bakmak için ara vermek zorunda kaldım"
Kadınların birçoğu, çocuk doğurduktan sonra meslek hayatına ara vermek durumunda kaldığını ya da mesleği bıraktığını anlatıyor. Devlet ve patronlar tarafından çocuğu olan çalışanlara kreş olanağı sağlanmaması, kadınları mesleğin dışına iten önemli etmenlerden biri.
-Çocuklarıma bakmak için ara vermek zorunda kaldım, her seferinde daha düşük maaşla ve yeniden başladım. Benden daha düşük seviyedeki erkekler terfi alırken, ben yıllarca bekledim.
-Çocuklarım olunca kreş-bakıcı sorunu yaşadım.
-Bir süre uzak kalmamı gerektirdi.
-Kökten etkiledi! Çocuğum olduktan sonra işten ayrılmak zorunda kaldım. Gazetedeki uzun mesai saatleri nedeniyle bebeğimle ilgilenmem imkânsız olacaktı. Fiziksel ve ruhsal olarak da dönmeye hazır değildim.
Çocuğu olmayan kadınlar da çocuk doğurmaları durumunda mesleği bırakmak ya da iş hayatına ara vermek zorunda kalabileceklerini söylüyor. Kadın meslektaşlarımızdan bazıları, çocuğu olması durumunda bulunduğu pozisyona erkek meslektaşının getirileceği düşüncesinde.
İşyerinde cinsiyet ayrımcılığı
Ankete katılan kadınların yüzde 63’ü, bir diğer ifadeyle her 10 kadından 6’sı, “İş hayatımda cinsiyetim nedeniyle ayrımcılığa uğradım/uğruyorum” diyor. Yine kadınlardan ‘şık ve güzel olması’ bekleniyor.
Ankete katılan kadınların yüzde 44’ü “Cinsiyetimden dolayı terfi almam/yükselmem zor” şeklindeki ifadeye ‘katılıyor’. Ankete katılan her 10 gazeteci kadından 7’si, kadın olduğu için terfi almasının/yükselmesinin daha zor olduğu düşüncesine az ya da çok katılıyor.
Bir kadın şöyle diyor: “28 yıldır medya dünyasında olan bir kadın olarak yönetici olabildim. Ancak bunun için benimle aynı konumdaki tüm erkeklerden daha fazla çalışmam gerekti. Gözlemim şu; kadınların tutunabilmek için daima daha fazla çalışmak zorunda olduğu.”
"Kadınlar, erkeklere göre daha ciddiye alınıyor"
“Benimle aynı işi (benzer işi) yapan erkek çalışanlardan daha düşük ücret alıyorum” şeklindeki ifadeye, ankete katılan kadınların yaklaşık yüzde 40’ı “Katılıyorum” ya da “Çok katılıyorum” yanıtını verirken, yüzde 46’sı “Katılmıyorum” yanıtını veriyor. “Az katılıyorum” diyenlerin oranı ise yüzde 15.
Ankete katılan kadınların yüzde 63’ü erkek meslektaşlarına göre daha az ciddiye alındığı, emeğinin daha az göründüğü düşüncesine az ya da çok katılıyor. Kadınların yüzde 42’si “Katılıyorum” ya da “Çok katılıyorum” yanıtını verirken, yüzde 21’i “Az katılıyorum” diyor. “Katılmıyorum” diyen kadınların oranı ise yüzde 37’de kalıyor.
"Kadınlar psikolojik şiddete maruz bırakılıyor"
Gazeteci kadınlar, çalışma alanlarında sık sık şiddete maruz bırakılıyor. Şiddetin faili kimi zaman yönetici, kimi zaman çalışma arkadaşı, kimi zaman sosyal medya kullanıcısı, kimi zaman polis oluyor.
Ankete katılan kadınların neredeyse yarısı (yüzde 47.5), iş hayatında cinsiyeti nedeniyle en az bir kere şiddete maruz kaldığını ifade ediyor.
Bu kadınlar en çok psikolojik şiddete (yüzde 61-102 kadın) ve mobbinge (yüzde 59-99 kadın) maruz bırakıldığını belirtiyor. Şiddetin türüne ilişkin soruyu yanıtlayan 168 kadının yarısından fazlası (yüzde 54-91 kadın) sözlü şiddete maruz kaldığını ifade ederken, 28 kadın (yüzde 17) fiziksel şiddetle karşılaştığını dile getiriyor. 26 kadın (yüzde 15.5) ise cinsel şiddete maruz bırakıldığını belirtiyor. 15 kadının (yüzde 9) dijital şiddete maruz kaldığını belirtmesi de dikkat çekici.
“Şiddeti uygulayanların kim olduğuna dair sorulan soruya gelen yanıtlarda, kadın gazetecilerin en çok yöneticileri tarafından şiddete maruz bırakıldığı görülüyor. Soruyu yanıtlayan 168 kadının 90’ı (yüzde 54) yöneticisinden şiddet gördüğünü belirtirken, 75 kadın (yüzde 45) çalışma arkadaşından şiddet gördüğünü ifade ediyor.
Üçüncü sırada ise polis bulunuyor. 54 kadın (yüzde 32) polis tarafından şiddet gördüğünü beyan ediyor. Kadın gazeteciler OHAL’in ilanından sonra bu şiddetin arttığını belirtiyor.
“Yaşadığım şiddet sonrası …..mercilere başvurdum” şeklindeki anket sorusuna yalnızca 63 kadının yanıt vermesi, şiddete maruz bırakılan gazeteci kadınların çoğunlukla herhangi bir yere başvurmadığını ortaya koyuyor. Soruyu yanıtlayan 63 kadının 33’ü psikolojik destek alabileceği mercilere başvurduğunu belirtirken, yalnızca 21 kadın hukuki mercilere başvurduğunu söylüyor. Kadın örgütlerine veya meslek örgütlerine başvurduklarını söyleyen kadınların toplam sayısı ise 26.
“Yaşadığım şiddeti duyuramadım” ifadesinin yer aldığı soruyu yanıtlayan 154 kadının 103’ü, yani yüzde 67’si “evet” yanıtını veriyor. Yaşadığı şiddeti duyurabildiğini söyleyen kadınların oranı ise sadece yüzde 33 (51 kadın).
Ankete katılan kadınların neredeyse yarısı TGS üyesi olsa da “Yaşadığım olayı TGS ile paylaştım” diyen kadınların oranı sadece yüzde 7. Soruyu yanıtlayan 160 kadının 149’u, yani yüzde 93’ü, yaşadığı şiddet olayını TGS ile paylaşmadığını belirtiyor. Şiddete maruz bırakılan gazeteci kadınların çoğunlukla herhangi bir yere başvurmadığını da bu soru ortaya koyuyor.
"Erkek meslektaşlarımız kaba ve hırçın çalıştıklarının farkında değiller"
Raporda muhabir, fotomuhabiri ya da kameraman olarak sahada çalışan gazeteci kadınların haber takibi sırasında erkek meslektaşlarından gördüğü şiddete dikkat çekiyor:
-“Özellikle sahada çalışırken, hele ki kameramanlık, fotomuhabirliği gibi fiziksel kondisyon gereken işler yaparken kadınlar çok fazla yıpranmakta. Erkek meslektaşlarımız ne kadar kaba saba, hatta hırçın çalıştıklarının farkında bile değiller. Sürekli birbirinin üzerine basarak, birbirini engelleyerek, yanındakini umursamayarak çalışan bir erkek güruhu ile mücadele etmek durumundasınız. Bunun kasıtlı olmasa da işin parçası haline gelmesi içler acısı bir durum.”
Çok sayıda gazeteci kadın işyerinde mobbinge maruz bırakıldığını anlatıyor. Kadınların mobbinge karşı bulabildiği yegâne çözümün ise istifa olduğu görülüyor. Anketimize katılanlar içinde mobbinge karşı hukuki mücadele vererek kazanım elde edebildiğini söyleyen tek bir kadın gazeteci bulunmuyor.
Kadın gazeteciler , kötü çalışma koşullarına mahkûm edildiklerini, hak gasbına uğradıklarını, ancak işsiz kalma korkusuyla seslerini çıkaramadıklarını ifade ediyor:
Gazeteci kadınların işyerlerinde karşılaştığı bir diğer ve önemli sorun ise cinsel taciz:
-“Benim bağlı bulunduğum bir yönetici değildi, spor bölümünde yöneticiydi, sürekli Whatsapp’tan mesaj atıyordu; ‘Bacakların güzel’, ‘Şöyle güzelsin’, ‘Böyle tatlısın’ diye… Bir başka olay da yayınevinde yaşandı. Genel yayın yönetmeni durup dururken ‘karı gibi bıdı bıdı etme’ dedi ve sesler yükseldi…”
"Cezasızlık Türkiye'nin en büyük sorunu"
Bir kadın meslektaşımızın anlattıkları, şiddet türleri arasında bulunan, ancak hakkında çok az şey bilinen ‘ısrarlı takibin’ bariz bir örneği. Mor Çatı’nın verilerine göre, 2014 yılından 2017’nin ilk 6 ayına kadar 56 kadın ısrarlı takibe maruz kaldı. Buna karşın ‘ısrarlı takip’, halen Türk Ceza Kanunu’nda tanımlı bir suç değil. Meslektaşımız failin cezasız kaldığından yakınıyor:
- Mesleğimin farklı dönemlerinde mobbing, şiddet, ayrımcılık kategorilerine girebilecek farklı olaylar yaşadım. Beni en çok etkileyen 2015'ten beri devam etmekte olan bir şiddet olayıdır. Gazetede yazılarımı takip eden bir şahıs (erkek), bir yıldan fazla süredir telefonla taciz etti, geçen yıl gazete binasına geldi (fakat içeri alınmadı), ardından da ev adresimi bularak evime geldi, kapıyı zorlayarak içeri girmeye, bana zarar vermeye çalıştı. Polis tarafından yakalandı, ardından iki kamu davası açıldı, davalar hâlâ sürmekte, saldırgan bu süre içinde hiç ceza almadı, tutuksuz yargılanıyor ve serbest durumda. Mahkemeden avukatım aracılığıyla iki sefer uzaklaştırma ve koruma kararı çıkarttım, bu karar hâlâ geçerliliğini korumakta. Saldırganların şiddet ve taciz olaylarında hâkimler tarafından her olayda ısrarla salıverilmesi, bir başka deyişle cezasızlık, Türkiye'nin en büyük sorunudur.