TGS'nin anketi tedirgin etti: Her 10 gazeteci kadından 6'sı ayrımcılığa uğruyor!
Kadın gazeteciler, kötü çalışma koşullarına mahkûm edildiklerini, ancak işsiz kalma korkusuyla seslerini çıkaramadıklarını ifade etti
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonu 8
Mart’a giderken medyanın ortamında çalışan kadınların iş yaşamında
karşılaştığı ayrımcılığı ve şiddeti ortaya koyan anket çalışması
yaptı. Ankete katılan her 10 kadından 6’sı, “İş hayatımda
cinsiyetim nedeniyle ayrımcılığa uğradım/uğruyorum” diyor.
TGS Genel Merkezinde yapılan basın toplantısında açıklanan anket
sonuçları kadınların salt kadın olmalarından kaynaklı medya
alanında pek çok ayrımcılığa, şiddete, mobbinge, tacize maruz
kaldığını, esnek çalışma koşulları nedeniyle ağır bir yük
taşıdığını, eşit işe eşit ücret alamadığını, çocuk bakımı sorunu
nedeniyle mesleklerini bırakmak zorunda kaldığını ortaya
koyuyor.
Evrensel'de yer alan habere göre, Türkiye Gazeteciler Sendikası
Genel Merkezinde bugün yapılan basın toplantısıyla açıklanan anket
çalışmasının sonuç raporunda çalışmanın 221 kadınla
gerçekleştirildiği belirtildi. Kadın ve LGBTİ Komisyonu adına
Gülfem Karataş ve TGS İstanbul Şube Yöneticisi Zeynep Yüncüler’in
yaptığı açıklamada “Yaklaşık “Kadın gazetecilerin çalışma
koşullarını inceledik. Gazeteci kadınlar olarak iş yaşamında
karşılaştığımız ayrımcılığın ve şiddetin boyutlarını gözler önüne
seren bu araştırma, aslında bizlere çıkış yolunu da işaret ediyor.
Bu şiddete ve ayrımcılığa son vermenin yolu, gazeteci kadınlar
olarak bir araya gelmemizden, birlikte mücadele etmemizden geçiyor”
dedi.
TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonu tarafından yapılan anket çalışmasının
sonuçları şöyle:
Kadınların yüzde 73'ü bekâr
*Medyada çalışan ve anket çalışmasına katılan kadınların yüzde
56’sı 26-35 yaş aralığında, yüzde 28’si ise 36-50 yaş
aralığında.
*Kadınların yüzde 73’ü bekâr, yüzde 27’si evli.
*Kadınların yüzde 20’si çocuk sahibi. Yüzde 80’inin çocuğu yok.
*Kadınların yüzde 33’ü medya işkolunda 1-5 yıldır, yüzde 31.5’i ise
6-10 yıldır çalışıyor. *Medyada 11-20 yıl arası süreyle çalıştığını
belirten kadınların oranı yüzde 22. Stajyerlerin oranı yüzde 2.8’de
kalırken, 20 yıl ve daha fazla süreyle medya işkolunda çalışanların
oranı ise yüzde 10.6.
* Ankete katılan kadınların yarısına yakını (yüzde 47) yazılı
basında (gazete-dergi) çalışıyor. Kalan yüzde 53’lük bölüm ise
internet medyasında (yüzde 13), haber ajanslarında (12.6) ve
televizyonlarda çalışan gazeteciler (13.5) ile freelance
gazetecilerden (yüzde 13) oluşuyor. Ankete katılanlar arasında 2 de
radyo çalışanı bulunuyor. Kadınların sadece yüzde 50.9’u Türkiye
Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi.
Gazeteci kadınlar, evlenmenin ve çocuğunun olmasının meslek
hayatını olumsuz etkilediğini düşünüyor. Gazeteci kadınlar çocuk
doğurduğunda esnek ve güvencesiz çalışma koşullarına itiliyor ya da
işten çıkarılıyor. Yoğun iş temposu ve işsiz kalmama mücadelesine
bir de onlardan beklenen ev işleri ve çocuk bakımı ekleniyor.
Kadınlara iş güvencesi ve çocuk bakımı için gerekli sosyal
hizmetleri sağlamak yerine doğurganlığı artırmayı hedefleyen
politikalar, geçim derdi olan ve ‘bu çocuğu nasıl büyüteceğim’ diye
düşünen gazeteci kadınları çıkmaza sürüklüyor. Kadınların önemli
bir bölümü çocuğu olduğunda meslek hayatına ara vermek ya da
gazeteciliği tümüyle bırakmak zorunda kalıyor.
"Haber her saat yazılabiliyor, kaynak her saat
arıyor"
“Evli olmak ve/ya çocuk sahibi olmak iş hayatınızı nasıl olumsuz
etkiledi/etkiliyor?”
sorusuna verilen yanıtlar, kadınların karşılaştığı en büyük
sorunlardan birinin esnek çalışma koşulları olduğunu ortaya
koyuyor. Kadınlar, çalışma saatlerinin belirsizliği, iş yoğunluğu
ve fazla mesailer nedeniyle iş ve aile yaşamı arasında denge
kuramadıklarını, bu durumun kendilerini yıprattığını anlatıyor.
Kadınlar, özel hayatlarına yeterince zaman ayıramadıklarında büyük
stres yaşıyor, partnerlerinin anlayışsız olması bu stresi daha da
artırıyor. Kadınların verdikleri örneklerden bazıları şu
şekilde:
-Bu meslek 9-17 arası yapılmıyor sadece. Haber her saat
yazılabiliyor, kaynak her saat arayabiliyor. Öyle olunca da özel
hayattan çalınıyor, eşten çocuktan.
-Çalışma saatleri belirsiz olduğundan çocuğumun okul çıkışlarına
yetişemedim.
-Dışarıdan bir olumsuzluk dayatmasından ziyade, evle iş arasında
denge tutturma içgüdüsü insanı yıpratıyor.
-Evli olunca evde sizi bekleyen birinin olması duygusal stres
yaratıyor. Eş ne kadar anlayışlı da olsa kadının gece yarıları
işten gelmesi veya evde bilgisayar başına oturup çalışması mesele
oluyor. Nitekim işten dönünce evde de kadını bekleyen sorumluluklar
var maalesef. Bir de çocuk oldu mu, evdeki sorumluluk on kat
artıyor.
Evlilik ve çocuk söz konusu olduğunda kadınların karşılaştığı bir
diğer sorun ise toplumsal cinsiyet rolleri. Ankete katılan
kadınlar, ev ve bakım işlerinin onlardan beklendiğini, erkeklerin
bu konularda sorumluluk almadığını, bu nedenle sıkıntı
yaşadıklarını anlatıyor:
-“Evlenince sorumluluklarım arttı. İşi, evi ve eşimi beraber idare
etmekte zorlanıyorum. Zaman zaman yöneticilerim, zaman zaman ise
eşim çok anlayışsız.”
-“Evli ve çocuklu olmak kadınların özel hayatını olumsuz etkiliyor.
Ataerkil zihniyet nedeniyle erkekler ev işi, çocuk bakımı konusunda
sorumluluk almadığı için kadın özel hayatında ağır sorunlarla
mücadele etmek zorunda kalıyor. Şirketlerin kreş, emzirme odası,
karne günü izni, çocukların etkinliklerine katılım izni vs.
imkânlar sunmaması da yine kadının ezilmesine neden oluyor.”
"Çocuklarıma bakmak için ara vermek zorunda
kaldım"
Kadınların birçoğu, çocuk doğurduktan sonra meslek hayatına ara
vermek durumunda kaldığını ya da mesleği bıraktığını anlatıyor.
Devlet ve patronlar tarafından çocuğu olan çalışanlara kreş olanağı
sağlanmaması, kadınları mesleğin dışına iten önemli etmenlerden
biri.
-Çocuklarıma bakmak için ara vermek zorunda kaldım, her seferinde
daha düşük maaşla ve yeniden başladım. Benden daha düşük seviyedeki
erkekler terfi alırken, ben yıllarca bekledim.
-Çocuklarım olunca kreş-bakıcı sorunu yaşadım.
-Bir süre uzak kalmamı gerektirdi.
-Kökten etkiledi! Çocuğum olduktan sonra işten ayrılmak zorunda
kaldım. Gazetedeki uzun mesai saatleri nedeniyle bebeğimle
ilgilenmem imkânsız olacaktı. Fiziksel ve ruhsal olarak da dönmeye
hazır değildim.
Çocuğu olmayan kadınlar da çocuk doğurmaları durumunda mesleği
bırakmak ya da iş hayatına ara vermek zorunda kalabileceklerini
söylüyor. Kadın meslektaşlarımızdan bazıları, çocuğu olması
durumunda bulunduğu pozisyona erkek meslektaşının getirileceği
düşüncesinde.
İşyerinde cinsiyet ayrımcılığı
Ankete katılan kadınların yüzde 63’ü, bir diğer ifadeyle her 10
kadından 6’sı, “İş hayatımda cinsiyetim nedeniyle ayrımcılığa
uğradım/uğruyorum” diyor. Yine kadınlardan ‘şık ve güzel olması’
bekleniyor.
Ankete katılan kadınların yüzde 44’ü “Cinsiyetimden dolayı terfi
almam/yükselmem zor” şeklindeki ifadeye ‘katılıyor’. Ankete
katılan her 10 gazeteci kadından 7’si, kadın olduğu için terfi
almasının/yükselmesinin daha zor olduğu düşüncesine az ya da çok
katılıyor.
Bir kadın şöyle diyor: “28 yıldır medya dünyasında olan bir kadın
olarak yönetici olabildim. Ancak bunun için benimle aynı konumdaki
tüm erkeklerden daha fazla çalışmam gerekti. Gözlemim şu;
kadınların tutunabilmek için daima daha fazla çalışmak zorunda
olduğu.”
"Kadınlar, erkeklere göre daha ciddiye
alınıyor"
“Benimle aynı işi (benzer işi) yapan erkek çalışanlardan daha düşük
ücret alıyorum” şeklindeki ifadeye, ankete katılan kadınların
yaklaşık yüzde 40’ı “Katılıyorum” ya da “Çok katılıyorum” yanıtını
verirken, yüzde 46’sı “Katılmıyorum” yanıtını veriyor. “Az
katılıyorum” diyenlerin oranı ise yüzde 15.
Ankete katılan kadınların yüzde 63’ü erkek meslektaşlarına göre
daha az ciddiye alındığı, emeğinin daha az göründüğü düşüncesine az
ya da çok katılıyor. Kadınların yüzde 42’si “Katılıyorum” ya da
“Çok katılıyorum” yanıtını verirken, yüzde 21’i “Az katılıyorum”
diyor. “Katılmıyorum” diyen kadınların oranı ise yüzde 37’de
kalıyor.
"Kadınlar psikolojik şiddete maruz
bırakılıyor"
Gazeteci kadınlar, çalışma alanlarında sık sık şiddete maruz
bırakılıyor. Şiddetin faili kimi zaman yönetici, kimi zaman çalışma
arkadaşı, kimi zaman sosyal medya kullanıcısı, kimi zaman polis
oluyor.
Ankete katılan kadınların neredeyse yarısı (yüzde 47.5), iş
hayatında cinsiyeti nedeniyle en az bir kere şiddete maruz
kaldığını ifade ediyor.
Bu kadınlar en çok psikolojik şiddete (yüzde 61-102 kadın) ve
mobbinge (yüzde 59-99 kadın) maruz bırakıldığını belirtiyor.
Şiddetin türüne ilişkin soruyu yanıtlayan 168 kadının yarısından
fazlası (yüzde 54-91 kadın) sözlü şiddete maruz kaldığını ifade
ederken, 28 kadın (yüzde 17) fiziksel şiddetle karşılaştığını dile
getiriyor. 26 kadın (yüzde 15.5) ise cinsel şiddete maruz
bırakıldığını belirtiyor. 15 kadının (yüzde 9) dijital şiddete
maruz kaldığını belirtmesi de dikkat çekici.
“Şiddeti uygulayanların kim olduğuna dair sorulan soruya gelen
yanıtlarda, kadın gazetecilerin en çok yöneticileri tarafından
şiddete maruz bırakıldığı görülüyor. Soruyu yanıtlayan 168 kadının
90’ı (yüzde 54) yöneticisinden şiddet gördüğünü belirtirken, 75
kadın (yüzde 45) çalışma arkadaşından şiddet gördüğünü ifade
ediyor.
Üçüncü sırada ise polis bulunuyor. 54 kadın (yüzde 32) polis
tarafından şiddet gördüğünü beyan ediyor. Kadın gazeteciler OHAL’in
ilanından sonra bu şiddetin arttığını belirtiyor.
“Yaşadığım şiddet sonrası …..mercilere başvurdum” şeklindeki anket
sorusuna yalnızca 63 kadının yanıt vermesi, şiddete maruz bırakılan
gazeteci kadınların çoğunlukla herhangi bir yere başvurmadığını
ortaya koyuyor. Soruyu yanıtlayan 63 kadının 33’ü psikolojik destek
alabileceği mercilere başvurduğunu belirtirken, yalnızca 21 kadın
hukuki mercilere başvurduğunu söylüyor. Kadın örgütlerine veya
meslek örgütlerine başvurduklarını söyleyen kadınların toplam
sayısı ise 26.
“Yaşadığım şiddeti duyuramadım” ifadesinin yer aldığı soruyu
yanıtlayan 154 kadının 103’ü, yani yüzde 67’si “evet” yanıtını
veriyor. Yaşadığı şiddeti duyurabildiğini söyleyen kadınların oranı
ise sadece yüzde 33 (51 kadın).
Ankete katılan kadınların neredeyse yarısı TGS üyesi olsa da
“Yaşadığım olayı TGS ile paylaştım” diyen kadınların oranı sadece
yüzde 7. Soruyu yanıtlayan 160 kadının 149’u, yani yüzde
93’ü, yaşadığı şiddet olayını TGS ile paylaşmadığını belirtiyor.
Şiddete maruz bırakılan gazeteci kadınların çoğunlukla herhangi bir
yere başvurmadığını da bu soru ortaya koyuyor.
"Erkek meslektaşlarımız kaba ve hırçın çalıştıklarının
farkında değiller"
Raporda muhabir, fotomuhabiri ya da kameraman olarak sahada çalışan
gazeteci kadınların haber takibi sırasında erkek meslektaşlarından
gördüğü şiddete dikkat çekiyor:
-“Özellikle sahada çalışırken, hele ki kameramanlık,
fotomuhabirliği gibi fiziksel kondisyon gereken işler yaparken
kadınlar çok fazla yıpranmakta. Erkek meslektaşlarımız ne kadar
kaba saba, hatta hırçın çalıştıklarının farkında bile değiller.
Sürekli birbirinin üzerine basarak, birbirini engelleyerek,
yanındakini umursamayarak çalışan bir erkek güruhu ile mücadele
etmek durumundasınız. Bunun kasıtlı olmasa da işin parçası haline
gelmesi içler acısı bir durum.”
Çok sayıda gazeteci kadın işyerinde mobbinge maruz bırakıldığını
anlatıyor. Kadınların mobbinge karşı bulabildiği yegâne çözümün ise
istifa olduğu görülüyor. Anketimize katılanlar içinde mobbinge
karşı hukuki mücadele vererek kazanım elde edebildiğini söyleyen
tek bir kadın gazeteci bulunmuyor.
Kadın gazeteciler , kötü çalışma koşullarına mahkûm edildiklerini,
hak gasbına uğradıklarını, ancak işsiz kalma korkusuyla seslerini
çıkaramadıklarını ifade ediyor:
Gazeteci kadınların işyerlerinde karşılaştığı bir diğer ve önemli
sorun ise cinsel taciz:
-“Benim bağlı bulunduğum bir yönetici değildi, spor bölümünde
yöneticiydi, sürekli Whatsapp’tan mesaj atıyordu; ‘Bacakların
güzel’, ‘Şöyle güzelsin’, ‘Böyle tatlısın’ diye… Bir başka olay da
yayınevinde yaşandı. Genel yayın yönetmeni durup dururken ‘karı
gibi bıdı bıdı etme’ dedi ve sesler yükseldi…”
"Cezasızlık Türkiye'nin en büyük sorunu"
Bir kadın meslektaşımızın anlattıkları, şiddet türleri arasında
bulunan, ancak hakkında çok az şey bilinen ‘ısrarlı takibin’ bariz
bir örneği. Mor Çatı’nın verilerine göre, 2014 yılından 2017’nin
ilk 6 ayına kadar 56 kadın ısrarlı takibe maruz kaldı. Buna karşın
‘ısrarlı takip’, halen Türk Ceza Kanunu’nda tanımlı bir suç değil.
Meslektaşımız failin cezasız kaldığından yakınıyor:
- Mesleğimin farklı dönemlerinde mobbing, şiddet, ayrımcılık
kategorilerine girebilecek farklı olaylar yaşadım. Beni en çok
etkileyen 2015'ten beri devam etmekte olan bir şiddet olayıdır.
Gazetede yazılarımı takip eden bir şahıs (erkek), bir yıldan fazla
süredir telefonla taciz etti, geçen yıl gazete binasına geldi
(fakat içeri alınmadı), ardından da ev adresimi bularak evime
geldi, kapıyı zorlayarak içeri girmeye, bana zarar vermeye çalıştı.
Polis tarafından yakalandı, ardından iki kamu davası açıldı,
davalar hâlâ sürmekte, saldırgan bu süre içinde hiç ceza almadı,
tutuksuz yargılanıyor ve serbest durumda. Mahkemeden avukatım
aracılığıyla iki sefer uzaklaştırma ve koruma kararı çıkarttım, bu
karar hâlâ geçerliliğini korumakta. Saldırganların şiddet ve taciz
olaylarında hâkimler tarafından her olayda ısrarla salıverilmesi,
bir başka deyişle cezasızlık, Türkiye'nin en büyük sorunudur.