TGC ÖZKAN, YALÇIN VE BALBAY İLE AÇIK GÖRÜŞ YAPTI
TGC Yönetim Kurulu üyeleri Zafer Atay, Gülseren Ergezer Güver ile Recep Yaşar Silivri 1 No'lu Cezaevi'nde yatan Tuncay Özkan, Soner Yalçın ve Mustafa Balbay'la bir kez daha açık görüş yaptı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin tutuklu gazetecilere desteği
sürüyor. Silivri 1 No’lu cezaevi’ne giden TGC yöneticileri önce
Tuncay Özkan’la görüştü. Lacivert ceketinin yakasında, Sivas
katliamında yaşamını yitiren şair-ressam Metin Altıok’un
gravürlerinden yapılmış, şairin kızı Zeynep Altıok’un armağan
ettiği barış sembolü güvercin rozetiyle görüşmeye gelen Tuncay
Özkan TGC’nin ve gazetecilik meslek örgütlerinin desteğinden
duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
“Bu süreçte siyasetçiler sınıfta kaldı. Askerler sınıfta kaldı.
Sadece gazeteciler dik durdu. Karanlık perdenin ilk yırtığını
gazeteci meslek örgütleri araladı ve sahneyi ortaya çıkardılar”
diyen Tuncay Özkan, meslektaşlarını meslek örgütlerine sahip
çıkmaya ve dayanışma içinde olmaya çağırdı.
“SUÇUM, GAZETECİLİK YAPMAK”
Tutuklulukta 5’inci yılına giren, bu sürede 6 kitap yazan ve halen
oturumlardan men cezası süren Tuncay Özkan hakkındaki terör örgütü
üyesi olmak, gizli belge bulundurmak, darbeye zemin hazırlamak gibi
suçlamaları reddetti. Özkan suçlamaların, gazetecilik faaliyetiyle
ilgili olduğunu savundu:
“Muhabir olarak not aldığım, evimde bulunan 300 küsur not defterini
gizli belge diye adli emanete aldılar. Susurluk raporu arşivimde
çıktı diye suçlanıyorum. Tabii ki bende çıkacak. O raporu gazeteci
olarak kamuoyuna ilk ben açıkladım. Şimdi gizli belge barındırmakla
suçlanıyorum. Susurluk davasından 6 yıl ceza alan İbrahim Şahin’le
aynı davadan yargılanıyorum. ‘Devlet aygıtına sızma’ imiş suçum. TV
kanalımla örgüt propagandası yapmışım. Örgüt diye 3 bin kişiyi
sorguladılar. Herkes ‘Tuncay’ı tanımıyorum, böyle bir örgüt
bilmiyorum’ diyor. Ama örgüt suçlamasıyla içerde tutuluyoruz. Dünya
örgüt yargılamaları tarihinde böyle bir örnek yok. Cumhuriyet
mitingleriyle darbeye zemin hazırlamışım. Böyle bir suç var mı
TCK’da? Bu mitinglerin hepsi valilik izniyle yapıldı ve Anayasal
hak. Serbest kaldığımda yine düzenleyeceğim.”
“BU DAVADA PEŞİN HÜKÜM VAR”
Ergenekon dava dosyasında Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet’in
bombalanması gibi iki eylemin bulunduğuna dikkat çeken Tuncay Özkan
“Ne garip ki, Cumhuriyet gazetesini bombalayanlarla gazeteyi
yönetenler aynı suçtan tutuklu. O salonda sanık yok, suç yok, peşin
hüküm var!” diyerek yargı sürecini ve özel yetkili mahkemeleri
eleştirdi.
“Mahkeme heyeti, suçum ne diye sorduğumda “ihsas-ı rey olur, delil
gösteremeyiz diye yanıt veriyor” diyen Tuncay Özkan, “Suçumu
biliyorum; Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim. Bizden değişmemizi, boyun
eğmemizi istiyorlar. Eskiden yakıyorlardı, şimdi cezaevinde
çürütüyorlar. Yassıada 6 ay, Deniz Gezmişler 3 ayda yargılandı, biz
5 yıldır yargılanıyoruz. Bu yapılanlar rövanştır. Cumhuriyet
kazanımlarına karşı bir harekettir.” diye konuştu.
Özkan, evinde silah ve bomba bulunduğu iddialarına da karşı
çıktı:
“AİHM’e diyorlar ki, ‘evinde bomba, silah, mermi çıktı’. Bir:
Silahım ruhsatlı. İki: mermiler MKE’nin. Üç: bomba dedikleri bodrum
katında bulunan, içi boş, patlama özelliği bulunmayan, polis
muhabirlerinin polisten aldığı mumluk, kalemlik yapılmış objeler.
Üstünde parmak izim yok. Ama hakkımdaki en önemli delil olmuş.”
Beşinci yıla giren tutukluluğunun çoğunluğunu tecritte geçiren
Tuncay Özkan, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun incelemesine konu
olan, Silivri Cezaevi’ndeki olumsuz koşullara da değindi. Özkan,
“Kaldığım koğuşu dört kez lağım suları bastı. Gözümü açtığımda
kendimi pislik içinde buldum. Tepemden günlerce pislik aktı”
dedi.
YALÇIN: HANİ YARGI HIZLANACAKTI?
TGC yöneticileri, Tuncay Özkan’dan sonra Odatv davasından tutuklu
gazeteci Soner Yalçın ile görüştü. Ergenekon sanığı Gazi Astsubay
Oktay Yıldırım’la aynı koğuşta kalan Soner Yalçın, cezaevi
günlerini İran tarihi, Rus tarihi, felsefe ve Avrupa tarihini
inceleyerek geçiriyor. En son Samizdat adlı kitabı yazan Soner
Yalçın da yargı sürecinin ağır işlemesinden yakındı:
“21 aydır içerdeyiz. Balyoz’da 208 duruşma yapıldı, Odatv’de 14
duruşma. Her mevsime bir duruşma! Hani yargı hızlanacaktı?
Söyleyecek sözleri kalmadığı için uzatıyorlar. Şimdi TÜBİTAK ek
raporu beklenirken kapalı kapılar ardında Ergenekon’la
birleştirmekten söz ediyorlar. Artık hukuk dışında ne olabilir diye
bakıyoruz.”
Soner Yalçın da hakkındaki iddiaların gazetecilik faaliyetiyle
ilgili olmasına dikkat çekti:
“Odatv arşivine girmişler, Erdoğan, şeriat, devrim sözcükleriyle
bilgisayarda arama yapmışlar. ‘Devrimden önce, devrimden sonra’
filminin fragmanı yayımlanmış, onu bile suç delili diye karşımıza
çıkarıyorlar. Öcalan’ın açıklamasını yayınlamışız. Suçmuş. Hangi
gazete yayınlamadı? Şimdi PKK’lı olmaktan yargılanıyorum.
PKK’lıysam yanıma niye astsubayı koydunuz? 2000’e Doğru dergisinde
1987-1992 arasında çıkan haberler dosyama konmuş. Hiç biri bana ait
değil. O dönemde derginin sadece çalışanıydım. 20 yıl önce
ajandamda tuttuğum notlar fişleme yaptım diye dosyama girmiş.
AKP’li bazı belediyelerle ilgili yolsuzluk haberleri “kara
propaganda” diye dosyama koyulmuş. Ama hepsi gerçek. Bana çıkıp,
yalan yazdın desinler. Soner Yalçın siyasal bir kimlik değil. Ben
gazeteciyim. Benim meselem, gerçek. Benimle ilgili tek tartışılması
gereken, yazdıklarımın doğru mu, yanlış mı olduğudur.”
“BU DAVA İNTİKAM DAVASI”
“Eskiden ‘sen solcusun bize uymaz’ diyorlardı. Şimdi devleti içten
içe saranlar sahte delil üretiyor. Nasıl bir kindir bu?” diye soran
Soner Yalçın, “Amaç bizi itibarsızlaştırmaksa daha iyi bir şey
bulsalardı; ‘Odatv kokain ticareti yapıyor’ deselerdi, daha iyi
kafa bulandırırlardı” diyerek davanın seyrine ilişkin öngörülerini
paylaştı:
“Bu dava intikam davası. Yan yana getirilen isimlerin ortak
özelliği, cemaatle ilgili yazmış olmaları. Bu davada hakim beraat
verse de biz kapatmayacağız. Bu davanın hukuki hesaplaşması
yapılmalıdır. İki yıldır niye burdayım, aydınlatılmalıdır. Bu
yapılmazsa hiçbir gazeteci not tutamaz, hiçbir gazetecinin fihristi
olamaz.”
GAZETECİLİĞİN GELDİĞİ NOKTA
Soner Yalçın, son dönem ülkede ve medyada yaşanan ayrışmayla ilgili
de şu değerlendirmeyi yaptı: “Var olanı yıktılar. Yerine vasatı,
varoşu, bayağılığı koydular. Kitap tehlikeli diyen bir zihniyet
hakim. Herkes soğuk savaşın dilini kullanıp, soğuk savaşın
araçlarını kullanıyor. Siyasetin yeni bir dile ihtiyacı var.
Teşhisi geçtik, şimdi tedavi zamanı. Gazetecilikte de “gerçeğe
nasıl gidilir”in yerini “başarıya nasıl gidilir” aldı. Gerçekle
oynayıp başarıya gitme mübah oldu. Biz gazetecilerin işi, gerçeği
yazmaktır. Sosyolojik analizi akil adamlar yapar. Ama bakıyorsunuz
tv’ler çoluk çocuğa kalmış. Peki akil adamlar nerde? Yok mu yoksa?”
Soner Yalçın, gerçeği söyleyen ve arayan herkesin başının belada
olduğunu, Odatv davasının da örgüt değil, gazetecilik davası
olduğunu sözlerine ekledi.
BALBAY: TURP GİBİYİM
TGC Yönetim Kurulu üyeleri Zafer Atay, Gülseren Ergezer Güver ve
Recep Yaşar son olarak gazeteci, CHP Milletvekili Mustafa Balbay’la
görüştü. Görüşmeye, genel sağlık kontrolünden çıkıp gelen Balbay,
konuklarını “Sağlığım çok yerinde. Cezaevinde okuyup yazmanın
dışında spor yaparak vakit geçiriyoruz. Böylece sağlıklı kalmayı
başarıyoruz” diyerek karşıladı.
5 Mart 2009’dan beri tutuklu bulunan Balbay, Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül’ün TBMM’yi açarken yaptığı konuşmada ifade özgürlüğüne ve
tutuklu vekillerin durumuna vurgu yapmasını olumlu karşılarken,
Başbakan Erdoğan’ın karşı çıkmasını eleştirdi:
“Başbakan, zemin bulmasından korktuğu için, ifade özgürlüğüne ve
tutuklu vekillerin serbest kalmasına vurgu yapan Cumhurbaşkanı
Gül’e anında yanıt verdi. Başbakan’ın görüşleri üzücü. Tutuklu
milletvekilleri için ‘sahada çalışmadılar’ diyor? Bu ne demek?
Beyin teri döktük biz. Kendisi 14 yıldır 4 aylık hapis cezasından
bahsediyor. 4 ayda 30 bin ziyaretçisi olmuş. Biz 4 yıldır
içerdeyiz. Üstelik kendilerinin bile güvenmedikleri, kaldırdıkları
mahkemelerde yargılanıyoruz. Başbakan da kaldırdığı mahkemelerin
kararlarını onaylayarak kendisiyle çelişiyor.”
“Gazetecinin arşivi, mesleğin yatak odasıdır. Ancak bu mahremiyete
rağmen bilgisayarınıza gönderilen, itibar etmediğiniz, sildiğiniz
bir dosya bulunup çıkarılıyor ve bundan yargılanıyorsunuz” diyen
Balbay dünya gündeminde de yeni olan dijital verilerin delil değeri
taşıyıp taşımadığı konusunda detaylı bir araştırmaya ihtiyaç
duyulduğunu söyledi. Balbay sözlerine şöyle devam etti:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ‘gazetecinin arşivine
dokunamazsın, haber kaynağını soramazsın’ diyor. Batıda dijital
veriler, başka bir delille destekleniyorsa delil sayılıyor. Ben
2007’ye kadar ödül aldığım haberlerden/kitaplardan yargılanıyorum;
gizli belge bulunduruyormuşum. Benim belgelerim gizli değil,
kitaplarımda yer aldığı için son derece aleni. Buna rağmen
yargılanıyorum. Öte yanda piyasada adı Gizli Belgelerle Ergenekon
Gerçeği olan kitap satılıyor. Sonuç olarak bu davanın özü
siyasidir. Yargının, siyasal hesaplaşmanın bir parçası haline
gelmesini üzülerek izliyorum.”
Mustafa Balbay AKP kongresine Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, Evrensel,
Yeniçağ gibi muhalif yayın politikası izleyen gazetelerin
muhabirlerinin alınmamasını da “Her şeyin daha kötüsü yapılıyor;
örneğin akreditasyona devam ediliyor. Dün eleştirilen akreditasyon
uygulamasının sürmesi düşündürücüdür” diye değerlendirdi.
Cezaevindeki kısıtlı olanaklara rağmen dört kitap yazan Mustafa
Balbay, TGC yöneticilerini uğurlarken dışarıdaki meslektaşlarına ve
dostlarına selam yolladı, umutlarını kaybetmemelerini istedi.