TETİKÇİ AKİT'İN ARKASINDA İKTİDAR DESTEĞİ VAR!
Sözde dindar, özde faşist Akit'in hedefe koyduğu Cengiz Çandar karalama kampanyasına yanıt verdi.
Yeni Akit gazetesinin önceki gün "Sakık'tan bombalar" başlığıyla
Aysel Tuğluk, Mihri Belli, Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ahmet Altan
ve Yasemin Çongar'ı hedef gösterdiği yayını, "postmodern darbe"
olarak nitelenen 28 Şubat'ı hatırlattı. 1998'de yakalanan PKK'nın
üst düzey yöneticilerinden Şemdin Sakık'ın ifadelerine daha sonra
Genelkurmay Karargâhı'nda eklendiği ortaya çıkan "Andıç" dönemin
bazı gazetelerince manşetten yayınlanarak, yine aynı gazeteciler
hedef yapılmıştı. Yeni Akit'in hedef gösteren yayınına Cengiz
Çandar, dün Radikal gazetesindeki köşesinden "Yazıklar olsun size"
başlıklı yazısıyla tepki gösterdi. Çandar, Yeni Akit'in başlattığı
"İtibarsızlaştırma" kampanyasından dolayı da hükümeti ve devleti
sorumlu tuttu. Cengiz Çandar ile bu konuyu konuştuk.
Akit'in haberlerinin arkasında kimin olduğunu
düşünüyorsunuz?
Birkaç ay önce bu haberleri yaptıranların Emniyet istihbaratı ve
askerî istihbaratın içinden olduğu yönünde bana bilgi geldi. Bunu
bilebilecek durumda olan kişiler tarafından söylendi.
Yönlendirilmiş, yalan haber yapıyorlar. Bir kampanya şeklinde
kişileri hedef gösteriyorlar. Belli kişilere belli nedenlerle
itibarsızlaştırma çalışmaları yapıyorlar. Mesela Demokratik Gelişim
Enstitüsü (DPI) olarak –içinde ben varım, Hasan Cemal, Ali
Bayramoğlu, Ahmet İnsel, Mithat Sancar ve AKP, CHP ve BDP'den
birkaç milletvekili var– karşılaştırmalı, çatışmalı, çözüm
örnekleri üzerinden çalışma başlatıldı. Geçen yıl Britanya'ya
gidildi. Kuzey İrlanda sorununun çözümü nasıl oldu diye yerinde
görüşmeler yapıldı. Sonra İskoçya'da özerk uygulamalar incelendi,
en son da Galler'e gidildi. Bu Güney Afrika ve İspanya ile devam
edecek. Birden bire Akit gazetesi hiçbir çevrede olmadığı şekilde
DPI'a karşı saldırı kampanyası başlattı.
Nasıl bir kampanya bu?
"DPI'ın PKK'nin yan kuruluşu olduğu, onun direktörü Kerim Yıldız'ın
PKK'li olduğu" yönünde. Kerim Yıldız, 20 sene öncesinden başlayarak
Kürt İnsan Hakları projesi diye bir çalışma yürütmüş, PKK ile
ilgisi yok. Fakat bu çalışmayı karalayıcı bir şekilde bir kampanya
gelişti. Akit, nerede Kürt sorununun müzakere yoluyla çözümü
önerisi varsa onu gözden düşürmek üzere kampanya yürütüyor. Bu
sefer de belli isimlere yöneldi. Bundan bir buçuk ay önce Ali
Bayramoğlu hakkında 'Ermeni kökenini gizledi' şeklinde bir yayın
yaptı. Biz o sırada Ali Bayramoğlu ile Galler'de beraberdik. Daha
önce bir DPI çalışması ile ilgili beni hedef aldı, "Mason
locasından talimat almışım" diye. Üstüne de telefonla arayıp "Ne
düşünüyorsunuz" diye soru soruyorlar, sanki çok doğru bir haber
yapmışlar gibi. "Yalan söylüyorsunuz" diyorum. Yani bu tipik
kişilik katli, itibarsızlaştırma çabası.
Bu kez de sizi ve Hasan Cemal'i de PKK'lı olarak
sundular...
Akit, "Şemdin Sakık'ın kendilerine gönderdiği mektupta biz ne kadar
PKK'liymişiz" şeklinde bir yayın yaptı. Şemdin Sakık, Diyarbakır
hapishanesinde yatıyor. Devletin elinde. Daha önce itiraflarda
bulundu diye Andıç'a konu olmuş. Bunun yalan olduğu ve bir tertip
olduğu daha sonra ortaya çıktı. Şimdi de aynı şey. İster Şemdin
Sakık yazsın, ister yazmasın, niye bizim ismimiz birden bire öne
çıkıyor.
Niye?
Biz hükümetin son dönemlerde izlediği Kürt politikasını
eleştiriyoruz. "Yanlış yapıyorsunuz, doğru gitmiyorsunuz" diyoruz.
KCK operasyonlarının yanlış olduğunu ve işi içinden çıkılmaz bir
yere sürüklediğini haykıran ben, itibarsızlaştırılmanın hedefi
haline getirildim. Akit'e bunları yazdıranlar aynı çevreler. Akit
burada yalnızca aracı. Gazetecilik değil bu yaptığı.
Bu saldırıların arkasında "devletin güvenlik bürokrasisi"
olduğunu yazdınız. Bu kanıya nasıl vardınız?
Hepsi olduğunu söyleyemem. Devletin güvenlik bürokrasisi çatlamış
vaziyette. Çeşitli yapılar var içinde. Ben KCK operasyonlarına
birinci gününden itibaren karşı çıktım. Sorunu iyice düğümleyecek
bir yaklaşım olduğunu söyledim. Bugün sekiz bin kişi içeride. Kürt
meselesinin geldiği nokta ortada. Geçen yıl, silahlı çatışmanın
nasıl bitirileceğine dair oturduk, bugüne kadar kimsenin
yapmadığını yaptık. Devletin önemli unsurlarıyla, PKK'nin lider
kadrolarıyla, PKK'den ayrılmış insanlarla konuşup,
Cumhurbaşkanı'ndan Murat Karayılan'ına kadar geniş spektrumlu
"Dağdan İniş, PKK Nasıl Silah Bırakır" diye rapor hazırladım. O
raporun duygularına karşı çıkan ve bu çatışmanın devamından yararı
olan çevreler var. Güvenlik öncelikli yöntemi savunanlar var. O
rapor birçok kişinin tezlerini, hesaplarını bozdu ve sonra beni
hedef almaya başladılar. Kürt sorununun yasal zemin üzerinden
çözülebilmesi için hareket-manevra alanı daralmış vaziyette. Buna
karşı çıktığımız takdirde tutuklama ihtimali dâhil, hedef olduk.
Bunun en başta geleni, kişilik katli ve itibarsızlaştırmadır.
Akit'in yaptığı da Şemdin Sakık üzerinden budur. 28 Şubat
sürecindeki gibi, aynı nedenden dolayı oldu bu. Benim bildiğim,
alışık olduğum bir mekanizma. Eğer Kürt meselesinde "vurun, kırın,
ezin" gibi bir söylemimiz olsaydı, bunların hiçbiri bizim başımıza
gelmezdi.
28 Şubat sürecinden sonra devletin nispeten değiştiğini
düşünürken, siz o döneme benzer bir saldırıya tekrar maruz
kaldınız...
Askerî vesayetin ortadan kalktığı ileri sürülüyor ama bu köklü bir
değişikliğe işaret etmiyor. Yani askerî vesayetin ortadan kalktığı
doğru. Biz baştan itibaren bunun kalkması gerektiğini ifade ettik.
Demokratik bir ülkeye kavuşmanın bir gereğidir bunun ortadan
kalkması. Fakat askerî vesayetin ortadan kalkması, devletin yapısı
içerisinde vesayet sisteminin ortadan kalkmasını otomatikten yerine
getirmedi. Askerî vesayetin yerine başka bir vesayet sistemi
kurulmak isteniyor ve yerini güvenlik bürokrasisi ve yargı ekseni
üzerinden bir mekanizma aldı. Yerine başka bir güvenlikçi vesayet
kuruldu. Birtakım istihbaratçılar, polis, Emniyet mensupları, yargı
mensupları, özel yetkili savcılar... Bu gitti hükümete de çarptı en
sonunda. Hükümete de çarpınca Başbakan bir tavır almak zorunda
kaldı. Ama Başbakan, Kürt meselesinde de aynı mekanizmanın
çalıştığının farkında değil.
Başbakan ne yapıyor peki?
Kendi bireysel iktidarını tehdit ettiği noktada tepki veriyor,
fakat Kürt meselesine karşı aynı mekanizmayı kendisi kullanıyor.
Akit gazetesi, Başbakan'ın her gezisinde uçağında şeref misafiri
gibi oturuyor. Tetikçi bir gazeteye bu paye verilir mi? Buna
karşılık bugüne kadar tüm demokratik hamlelerini 2000'li yılların
başından beri desteklemiş olan kim varsa ülkede, ben dahil,
yıllardır Başbakan'ın hiçbir faaliyetine izlemek için davet
edilmiyoruz. Akit gibi tetikçiler baş tacı edildi. Bu kafayla ne
yaparız biz!
Bu neyi gösteriyor peki?
Vesayet zihniyetlerinin yer değiştirdiğini. Yapısal temelden bir
değişiklik değil bu. Sadece üniformalıların yerini üniformasız bir
vesayet alıyor. Bir iktidar tekelleşmesine doğru gidiliyor ve bu
kafayla gidilirse şu anda istediğiniz kadar güçlü görünün. 28
Şubat'ta da, 28 Şubatçılar çok güçlü gözüküyordu. Şimdi onlar
neredeler peki? Bugün kendisini çok güçlü zannedenler aslında
demokrasiden uzaklaştıkları ve kendi imkânları dâhilinde olmasına
rağmen demokratik seslere kulak kapadıklarında güçlerini
yitirmişlerdir demektir. 28 Şubat, 10 sene sonra nereye geldiyse bu
kafayla gidilirse şu andaki iktidar Cumhuriyet'in 100. yıldönümünü
göremez.
Akit'in bu haberine karşı ne yapacaksınız?
Suç duyurusunda bulunacağım. Bu ülkede 40 yıldır mücadele eden
biriyim. Doğru yaparım, yanlış yaparım, hatalarım olur. Ama hepsi
bir yana bir tek özelliğim vardır, hiçbir zaman boyun eğmedim ben.
Neyi doğru bildiysem onun arkasında dimdik durdum. Beni bu
yöntemlerle susturacaklarını mı zannediyorlar? Dimdik duracağım ve
mücadeleme devam edeceğim. Bunun dışında da yazacağım, konuşacağım,
bağıracağım. Sindiremezler...
Başbakan ne diyecek çok merak ediyorum
Son yazınızda itibarsızlaştırma çabasının ardında hükümetin ve
devletin olduğunu söylüyorsunuz...
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'e bakın. Bir bakan kalkıp
'Şemdinli'deki havan mermilerinden daha zararlı olan Ankara'dan,
İstanbul'dan yazılan köşe yazılarıdır' dediği anda ertesi gün
Akit'te böyle bir şeyin çıkması çok şaşırtıcı bir şey olabilir mi!
Böyle bir İçişleri Bakanınız olursa, böyle haberler yapan gazeteniz
olur. Dün (önceki gün) yaptığını uzun zamandır yapmakta olan bir
gazete, başbakanın her gezisinde başköşede ağırlanırsa nereden
alabilir bu gücünü. Hedef aldığı kişiler de başbakan tarafından
çizilmiş oluyor. O zaman bu gazete bunu gayet rahat yapar.
Arkasında bir iktidar güvencesi hisseder. Devletle veya hükümetle
bir ilişkisi var tabiî ki.
Hükümet bu yayınlar karşısında ne yapmalı?
Uzun uzun açıklamalar yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ne
diyecek merakla bekliyorum. Başbakan, 28 Şubat sürecinde mağdur
edilmişti, bir şiir okudu diye, belediye başkanlığından alındı,
cezaevine kondu.
Başbakan, o 28 Şubatçıların kendilerine reva gördüğünü, bugün Andıç
olayında olduğu gibi bir tekrarını ortaya koyan Akit gazetesinin
yaklaşımına ilişkin ağzını açıp bir şey söyleyecek mi çok merak
ediyorum.
Taraf