16 Mar 2016 11:37 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:24

Terör “Yürüyerek” engellenir mi?..

Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, “Teröre karşı yürüyüş” önerisini değerlendirdi ve çekincelerini paylaştı…

Terör kıskacı her geçen gün daha aşağılık ve pervasız yöntemlerle çevremizi sarıyor. Artık sadece dağdaki asker, karakolda nöbetteki polis değil doğrudan sıradan insanlar, tüm toplum hedefleniyor. Otobüs durağında otobüs bekleyen kadın erkek, genç yaşlı, çocuk yetişkin, vb herkes hedef haline geliyor. Terör örgütü daha da azgınlaşarak en alçak saldırı taktiklerini geliştiriyor ve insanlarımız üzerine ölüm olarak kusuyor. Bulduğu her fırsatta, hissettiği her boşlukta fütursuzca hücum ediyor. Edecek tabii. Etmemesini ummak vahşi bir yaratığın ısırmamasını beklemek gibi olur. Adı üstünde; “Terör örgütü” bu, Kanarya Severler Cemiyeti değil!..

O halde ne yapacağız. Bu “Yeni-Tip Terör Dalgası” ile nasıl baş edeceğiz? Edeceksek hangi yol ve metotlarla? Soyut çağrıların, anlamsız kınamaların işe yaramadığı bu durumda ne yapacağız? Somutta ne gibi çareler üreteceğiz? Yoksa bir dahaki sefere yeni bombaların patlatılmasını mı bekleyeceğiz? Kaderimize razı mı olacağız? Bu “dehşet tablosu” daha ne kadar sürecek?..

Hiç şüphesiz bu konuda başta siyasiler olmak üzere, devletin ilgili birimleri (Yani, umarım!), siyasiler, güvenlik ve istihbarat servislerinin yetkilileri kimi önlem ve çareler düşünüyorlardır. Aynı şekilde aydınlar, fikir sahipleri, (Bu garip kamplaşmada kaldıysa şüphesiz!) muhtelif strateji kurumları, vb’de herhalde kafa yoruyorlardır. Pansuman öneriler hariç belki sağlam fikirler de üretiliyordur. (Çok şüphedeyim ya neyse!) Öyle veya böyle bu konuda düşünceler, öneriler üretilmesi faydalı. Bu öneriler “işe yarar”, “mantıklı” ve “uygulanabilir” olduğu sürece sorun yok. Ayrıca tartışmalar belli bir entelektüel seviye ve edebi koruduğu müddetçe elbette.

Neyse; burada dile getirilen ve kamuoyu önünde tartışılan her öneriyi tek tek irdeleyecek değilim. Ancak bu konuda ilk bakışta “cazip” gibi gelen bir öneri ya da saptama ister istemez dikkatimi çekti. Sitemizin başarılı röportajcısı Alev Gürsoy Cimin, bu sefer güvenlik uzmanı Sayın Mete Yarar’la bir röportaj gerçekleştirmiş. Nitekim bu röportaj “2,5 milyon insan Ankara’da yürümüş olsaydı, bu bombalar patlamazdı” başlığıyla da verilmiş.

Sayın Yarar da Türkiye’ye ilişkin kaygılar taşıyan, gelişmelerden acı duyan her duyarlı insan gibi düşünce ve önerilerini aktarmış. Bence iyi de etmiş. Bu konularda herkesin görüş, öneri varsa yanlış uygulanan politikalara itirazlarına ihtiyacımız var. Ne kadar tartışsak azdır!

BUGÜNKÜ KOŞULLARDA “TERÖRÜ LANETLEME” İÇİN BİLE OLSA MİLYONLARI “YÜRÜMEYE” ÇAĞIRMAK RİSKLİDİR!

Lakin kimse kusura bakmasın; ben o öneriye ya da saptamaya pek katılamadım. Üstelik katılamamak bir yana biraz “sakıncalı” hatta “tehlikeli” bile buldum diyebilirim. Dahası tümüyle güvenlik hassasiyetleri konsepti üzerine yapılan bir konuşma dahilinde hayli garipsedim. “Niçin?” derseniz sıralamaya çalışayım:

1) Terör bir yanıyla kitleler üzerinde psikolojik sonuç almak için yapılsa da kitlelerin bu konudaki iradesi neredeyse sıfıra yakındır. Terör, istihbarat servisleri ile kullanılan örgütün karmaşık flörtü sonucu gerçekleşir. Bir dizi siyasal-stratejik-taktiksel hesabın ortasında şekillenir. Hele de bizimkisi gibi bir coğrafyada uluslar arası ve bölgesel güçlerin planları doğrultusunda gündeme gelir. Bu noktada kitlelere biçilen rol –ne yazık ki- kurban, mağdur ve teröre maruz kalan rolüdür. Kitleler bu konuda aktör değil, doğrudan hedeftirler. Onların bu husustaki nefret, tepki ve acıları o odaklarca dikkate bile alınmaz.
2) Değil, 2,5 milyon kişinin yürümesi 5 milyon kişi dahi yürüse Türkiye üzerinde tezgâhlanan “Terör oyunu”nun bu şekilde son bulmayacağına inanıyorum.
3) Üçüncüsü ve en önemlisi etrafta canlı bombaların, bombalı arabaların dolaştığının söylendiği bir konjonktürde bu konuda geniş kitleleri “yürümeye” çağırmanın son derece riskli sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorum. Olabileceğini zaten zannetmiyorum ama diyelim ki 2, 5 milyon kişi gibi kolay kontrol edilemez bir kalabalığın meydanlara akmasının nasıl bir kaos riski yaratabileceğini ve sonunda ne tür vahim durumlar oluşabileceğini tahmin etmek bile istemiyorum. Rahmetli Demirel “Yollar yürümekle aşınmaz” demişti. Ancak bazı özel durumlarda yollar değil ama ülke aşınabilir.
4) Öznel niyet ne olursa olsun şu an bu kitleleri ateş hattına, “çakal tuzaklarına” sürmek olur. 1905 Çarlık Rusya’sındaki “Papaz Gapon Provokasyonu”nun yeni ve farklı bir versiyonuna benzer.
5) Bu terör örgütünün arayıp da bulamadığı bir ortamdır. Kitleler asıl “sessiz” kalarak “cevap” vermişlerdir!
6) Böylesi bir kalabalığa yönelik herhangi muhtemel bir terör eylemi sonucu ortaya çıkabilecek zayiatı ve manzarayı düşünmek dahi istemiyorum.
7) Zaten herkesin mantıksızca saflaştığı ve herkesin kendi terör veya teröristini kutsadığı, ortak bir “terör hassasiyeti”nin olmadığı bir toplumda bu tarz ortamların yaratılabileceği diğer “provokatif” hadise ihtimallerini aklıma dahi getirmeyi düşünemiyorum.
8) Hele de -doğru veya yanlış- “darbe” söylentilerinin ayyuka çıktığı şu günlerde kontrolü neredeyse imkânsız sayıda kalabalıkları “yürümeye” çağırmanın, iyi niyetle ve “terörü lanet” adı ile bile olsa pusuda bekleyen, tetikteki kimi odaklara büyük bir “fırsat” sunacağını zannediyorum. Gar katliamı örneği ortadadır.
9) Güzel bir hayal veya temenni çabucak kâbusa dönüşebilir. Her “doğru” her zaman doğru değildir. Eğer PKK’nın kitleleri hedeflemeyen bir çizgisi bulunsaydı ve Türkiye’ye “topyekün bir savaş” açılmamış olsaydı bu tarz öneriler belki “anlamlı” olabilirdi. Ancak öyle değil!
10) Terör, -kitlelerin tavrı bir yere kadar önemli olsa da- kitlelerce çözülmez. “Devlet politikaları” düzeyinde, akılcı karşı taktik ve pratik hamlelerle çözülür.

ETA ÖRNEĞİ DE PEK UYGUN DÜŞMEMİŞ!..
Terör konusunda uluslar arası örnekleri dikkate almak önemlidir. Ancak bunları doğru analiz etmek, isabetli benzetmelerde bulunmak ve bizdeki koşullara birebir uygulamamak kaydıyla. Sayın Yarar, bu noktada İspanya-ETA örneğini vermiş. “Örnek; ETA’nın silah bırakma süreci. Bu sürece baktığınızda ETA’nın eylemlerinden bunalan ETA’nın en güçlü olduğu Katalan bölgesinde yürüyüşler yapılmıştır.” demiş. Şeklen doğru gibi. Ancak esasa girdiğimizde yanlış. Niye?

Birincisi BASK bölgesi Fransa sınırında nispeten küçük bir alandır. 2-2.5 milyon nüfusa sahiptir. Çevresi “düşman ülkeler”le sarılı değildir. Ortadoğu’yu değil, Avrupa’nın demokratik havasını solur. İkincisi ETA 40 yıl mücadele vermiştir. (Asıl olarak Franko diktatörlüğüne tepki olarak doğmuştur) Bu süre zarfında 829 kişi ETA eylemleri sonucu ölmüştür. (Bizdekinin yaklaşık 40’ta biri) Sivilleri hedefleyen tek eylemi “Karakol eylemi”dir. Polisleri öldüreyim derken yanlışlıkla sivilleri üstelik çocukları öldürmüşlerdir. Bu durum örgütü bölmüş, vicdani ve siyasi bir hesaplaşmaya götürmüştür. (Nerde!) Siyasi ve askeri kanatlar taktiksel düzeyde ayrışmıştır. Üçüncüsü ETA artık “genç militan” bulamaz olmuştur. (Bizdeyse sebil!) En fazla 500 kadar vurucu-militan kadrosu vardır. ETA doğrudan “kent hareketi” dir. Konuşlandığı bir Kandil’i yoktur.

Ve en önemlisi “barış” öncesi tüm ileri gelenleri ve lider kadrosu tutuklanmıştır. İçlerinde yüzlerce yıl ceza yiyenler vardır. İspanya yönetimi ondan sonra –o da dolaylı olarak- “masaya” oturmuştur. (Bizdeki gibi “Sazanca” değil yani!) “Terör karşıtı” gösteriler ancak o süreçte veya ona yakın tertiplenmiştir. (Zaten ETA kitleleri hedef seçmemiştir) Ki, bu da “mizansen” gibi, “bakın kitlelerde zaten bunu istiyor” demek için muhtemelen devletin izin, onay, teşvik ve yönlendirmesinde yapılmıştır. Terörden vazgeçmeyi gösteriler değil, sürecin geldiği nokta sağlamıştır. Zaten mecburen ilerleyen “barış”ın üzerine psikolojik pekiştirici olarak bu tip gösteriler gelmiştir. Bunlar milyonlarca insanın katıldığı değil, on binlik gösterilerdir. Doğrudan BASK’ta yani kendi bölgesinde tertiplenmiştir.

Sonuç olarak; bütün bunları ne Sayın Mete Yarar’la bir polemiğe girmek ne de başka bir sorundan dolayı yazdım. O ancak “vesile”dir. (Kendisini tanımam bile) Zaten bugüne kadarki yazılarımı takip edenler bilirler kişilere değil, anlayışlara karşı çıkarım. Muhakkak ki eski bir subayımız olarak değerli ve yurtsever bir insandır. Önemli ve dikkate alınır tespitleri de vardır. Fikirlerinden feyiz almamız lâzımdır.

Fakat çok hassas günlerden geçiyoruz. Söylediklerimizi, önerilerimizi bir değil, bin defa tartmak durumundayız. Yoksa tabii ki, bu konuda her görüş açıkça tartışılmaktadır. İçerdiği fakat eksik kalmış yanlar da olabilir. Zaten ters bir maksatla bunları söylediğini ise hiç zannetmiyorum.
O yüzden bilhassa kitlelere seslenirken ve uyarılarımızı yaparken –niyetimiz ne olursa- olsun dikkatli ve seçici olmamızda yarar var. Terör baş belasının iyice çıldırdığı koşullardayız. Tüm kaygım ve itirazım bu yüzdendir. Umarım doğru anlaşılmışımdır…

16.03.2016.

[email protected]