Terör “Yürüyerek” engellenir mi?..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, “Teröre karşı yürüyüş” önerisini değerlendirdi ve çekincelerini paylaştı…
Terör kıskacı her geçen gün daha aşağılık ve pervasız yöntemlerle
çevremizi sarıyor. Artık sadece dağdaki asker, karakolda nöbetteki
polis değil doğrudan sıradan insanlar, tüm toplum hedefleniyor.
Otobüs durağında otobüs bekleyen kadın erkek, genç yaşlı, çocuk
yetişkin, vb herkes hedef haline geliyor. Terör örgütü daha da
azgınlaşarak en alçak saldırı taktiklerini geliştiriyor ve
insanlarımız üzerine ölüm olarak kusuyor. Bulduğu her fırsatta,
hissettiği her boşlukta fütursuzca hücum ediyor. Edecek tabii.
Etmemesini ummak vahşi bir yaratığın ısırmamasını beklemek gibi
olur. Adı üstünde; “Terör örgütü” bu, Kanarya Severler Cemiyeti
değil!..
O halde ne yapacağız. Bu “Yeni-Tip Terör Dalgası” ile nasıl baş
edeceğiz? Edeceksek hangi yol ve metotlarla? Soyut çağrıların,
anlamsız kınamaların işe yaramadığı bu durumda ne yapacağız?
Somutta ne gibi çareler üreteceğiz? Yoksa bir dahaki sefere yeni
bombaların patlatılmasını mı bekleyeceğiz? Kaderimize razı mı
olacağız? Bu “dehşet tablosu” daha ne kadar sürecek?..
Hiç şüphesiz bu konuda başta siyasiler olmak üzere, devletin ilgili
birimleri (Yani, umarım!), siyasiler, güvenlik ve istihbarat
servislerinin yetkilileri kimi önlem ve çareler düşünüyorlardır.
Aynı şekilde aydınlar, fikir sahipleri, (Bu garip kamplaşmada
kaldıysa şüphesiz!) muhtelif strateji kurumları, vb’de herhalde
kafa yoruyorlardır. Pansuman öneriler hariç belki sağlam fikirler
de üretiliyordur. (Çok şüphedeyim ya neyse!) Öyle veya böyle bu
konuda düşünceler, öneriler üretilmesi faydalı. Bu öneriler “işe
yarar”, “mantıklı” ve “uygulanabilir” olduğu sürece sorun yok.
Ayrıca tartışmalar belli bir entelektüel seviye ve edebi koruduğu
müddetçe elbette.
Neyse; burada dile getirilen ve kamuoyu önünde tartışılan her
öneriyi tek tek irdeleyecek değilim. Ancak bu konuda ilk bakışta
“cazip” gibi gelen bir öneri ya da saptama ister istemez dikkatimi
çekti. Sitemizin başarılı röportajcısı Alev Gürsoy Cimin, bu sefer
güvenlik uzmanı Sayın Mete Yarar’la bir röportaj gerçekleştirmiş.
Nitekim bu röportaj
“2,5 milyon insan Ankara’da yürümüş olsaydı, bu
bombalar patlamazdı” başlığıyla da
verilmiş.
Sayın Yarar da Türkiye’ye ilişkin kaygılar taşıyan, gelişmelerden
acı duyan her duyarlı insan gibi düşünce ve önerilerini aktarmış.
Bence iyi de etmiş. Bu konularda herkesin görüş, öneri varsa yanlış
uygulanan politikalara itirazlarına ihtiyacımız var. Ne kadar
tartışsak azdır!
BUGÜNKÜ KOŞULLARDA “TERÖRÜ LANETLEME” İÇİN BİLE OLSA
MİLYONLARI “YÜRÜMEYE” ÇAĞIRMAK RİSKLİDİR!
Lakin kimse kusura bakmasın; ben o öneriye ya da saptamaya pek
katılamadım. Üstelik katılamamak bir yana biraz “sakıncalı” hatta
“tehlikeli” bile buldum diyebilirim. Dahası tümüyle güvenlik
hassasiyetleri konsepti üzerine yapılan bir konuşma dahilinde hayli
garipsedim. “Niçin?” derseniz sıralamaya çalışayım:
1) Terör bir yanıyla kitleler üzerinde psikolojik
sonuç almak için yapılsa da kitlelerin bu konudaki iradesi
neredeyse sıfıra yakındır. Terör, istihbarat servisleri ile
kullanılan örgütün karmaşık flörtü sonucu gerçekleşir. Bir dizi
siyasal-stratejik-taktiksel hesabın ortasında şekillenir. Hele de
bizimkisi gibi bir coğrafyada uluslar arası ve bölgesel güçlerin
planları doğrultusunda gündeme gelir. Bu noktada kitlelere biçilen
rol –ne yazık ki- kurban, mağdur ve teröre maruz kalan rolüdür.
Kitleler bu konuda aktör değil, doğrudan hedeftirler. Onların bu
husustaki nefret, tepki ve acıları o odaklarca dikkate bile
alınmaz.
2) Değil, 2,5 milyon kişinin yürümesi 5 milyon
kişi dahi yürüse Türkiye üzerinde tezgâhlanan “Terör oyunu”nun bu
şekilde son bulmayacağına inanıyorum.
3) Üçüncüsü ve en önemlisi etrafta canlı
bombaların, bombalı arabaların dolaştığının söylendiği bir
konjonktürde bu konuda geniş kitleleri “yürümeye” çağırmanın son
derece riskli sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorum. Olabileceğini
zaten zannetmiyorum ama diyelim ki 2, 5 milyon kişi gibi kolay
kontrol edilemez bir kalabalığın meydanlara akmasının nasıl bir
kaos riski yaratabileceğini ve sonunda ne tür vahim durumlar
oluşabileceğini tahmin etmek bile istemiyorum. Rahmetli Demirel
“Yollar yürümekle aşınmaz” demişti. Ancak bazı özel durumlarda
yollar değil ama ülke aşınabilir.
4) Öznel niyet ne olursa olsun şu an bu kitleleri
ateş hattına, “çakal tuzaklarına” sürmek olur. 1905 Çarlık
Rusya’sındaki “Papaz Gapon Provokasyonu”nun yeni ve farklı bir
versiyonuna benzer.
5) Bu terör örgütünün arayıp da bulamadığı bir
ortamdır. Kitleler asıl “sessiz” kalarak “cevap”
vermişlerdir!
6) Böylesi bir kalabalığa yönelik herhangi
muhtemel bir terör eylemi sonucu ortaya çıkabilecek zayiatı ve
manzarayı düşünmek dahi istemiyorum.
7) Zaten herkesin mantıksızca saflaştığı ve
herkesin kendi terör veya teröristini kutsadığı, ortak bir “terör
hassasiyeti”nin olmadığı bir toplumda bu tarz ortamların
yaratılabileceği diğer “provokatif” hadise ihtimallerini aklıma
dahi getirmeyi düşünemiyorum.
8) Hele de -doğru veya yanlış- “darbe”
söylentilerinin ayyuka çıktığı şu günlerde kontrolü neredeyse
imkânsız sayıda kalabalıkları “yürümeye” çağırmanın, iyi niyetle ve
“terörü lanet” adı ile bile olsa pusuda bekleyen, tetikteki kimi
odaklara büyük bir “fırsat” sunacağını zannediyorum. Gar katliamı
örneği ortadadır.
9) Güzel bir hayal veya temenni çabucak kâbusa
dönüşebilir. Her “doğru” her zaman doğru değildir. Eğer PKK’nın
kitleleri hedeflemeyen bir çizgisi bulunsaydı ve Türkiye’ye
“topyekün bir savaş” açılmamış olsaydı bu tarz öneriler belki
“anlamlı” olabilirdi. Ancak öyle değil!
10) Terör, -kitlelerin tavrı bir yere kadar önemli
olsa da- kitlelerce çözülmez. “Devlet politikaları” düzeyinde,
akılcı karşı taktik ve pratik hamlelerle çözülür.
ETA ÖRNEĞİ DE PEK UYGUN DÜŞMEMİŞ!..
Terör konusunda uluslar arası örnekleri dikkate almak önemlidir.
Ancak bunları doğru analiz etmek, isabetli benzetmelerde bulunmak
ve bizdeki koşullara birebir uygulamamak kaydıyla. Sayın Yarar, bu
noktada İspanya-ETA örneğini vermiş. “Örnek; ETA’nın silah bırakma
süreci. Bu sürece baktığınızda ETA’nın eylemlerinden bunalan
ETA’nın en güçlü olduğu Katalan bölgesinde yürüyüşler yapılmıştır.”
demiş. Şeklen doğru gibi. Ancak esasa girdiğimizde yanlış.
Niye?
Birincisi BASK bölgesi Fransa sınırında nispeten küçük bir alandır.
2-2.5 milyon nüfusa sahiptir. Çevresi “düşman ülkeler”le sarılı
değildir. Ortadoğu’yu değil, Avrupa’nın demokratik havasını solur.
İkincisi ETA 40 yıl mücadele vermiştir. (Asıl olarak Franko
diktatörlüğüne tepki olarak doğmuştur) Bu süre zarfında 829 kişi
ETA eylemleri sonucu ölmüştür. (Bizdekinin yaklaşık 40’ta biri)
Sivilleri hedefleyen tek eylemi “Karakol eylemi”dir. Polisleri
öldüreyim derken yanlışlıkla sivilleri üstelik çocukları
öldürmüşlerdir. Bu durum örgütü bölmüş, vicdani ve siyasi bir
hesaplaşmaya götürmüştür. (Nerde!) Siyasi ve askeri kanatlar
taktiksel düzeyde ayrışmıştır. Üçüncüsü ETA artık “genç militan”
bulamaz olmuştur. (Bizdeyse sebil!) En fazla 500 kadar
vurucu-militan kadrosu vardır. ETA doğrudan “kent hareketi” dir.
Konuşlandığı bir Kandil’i yoktur.
Ve en önemlisi “barış” öncesi tüm ileri gelenleri ve lider kadrosu
tutuklanmıştır. İçlerinde yüzlerce yıl ceza yiyenler vardır.
İspanya yönetimi ondan sonra –o da dolaylı olarak- “masaya”
oturmuştur. (Bizdeki gibi “Sazanca” değil yani!) “Terör karşıtı”
gösteriler ancak o süreçte veya ona yakın tertiplenmiştir. (Zaten
ETA kitleleri hedef seçmemiştir) Ki, bu da “mizansen” gibi, “bakın
kitlelerde zaten bunu istiyor” demek için muhtemelen devletin
izin, onay, teşvik ve yönlendirmesinde yapılmıştır. Terörden
vazgeçmeyi gösteriler değil, sürecin geldiği nokta sağlamıştır.
Zaten mecburen ilerleyen “barış”ın üzerine psikolojik pekiştirici
olarak bu tip gösteriler gelmiştir. Bunlar milyonlarca insanın
katıldığı değil, on binlik gösterilerdir. Doğrudan BASK’ta yani
kendi bölgesinde tertiplenmiştir.
Sonuç olarak; bütün bunları ne Sayın Mete Yarar’la bir polemiğe
girmek ne de başka bir sorundan dolayı yazdım. O ancak “vesile”dir.
(Kendisini tanımam bile) Zaten bugüne kadarki yazılarımı takip
edenler bilirler kişilere değil, anlayışlara karşı çıkarım.
Muhakkak ki eski bir subayımız olarak değerli ve yurtsever bir
insandır. Önemli ve dikkate alınır tespitleri de vardır.
Fikirlerinden feyiz almamız lâzımdır.
Fakat çok hassas günlerden geçiyoruz. Söylediklerimizi,
önerilerimizi bir değil, bin defa tartmak durumundayız. Yoksa tabii
ki, bu konuda her görüş açıkça tartışılmaktadır. İçerdiği fakat
eksik kalmış yanlar da olabilir. Zaten ters bir maksatla
bunları söylediğini ise hiç zannetmiyorum.
O yüzden bilhassa kitlelere seslenirken ve uyarılarımızı yaparken
–niyetimiz ne olursa- olsun dikkatli ve seçici olmamızda yarar var.
Terör baş belasının iyice çıldırdığı koşullardayız. Tüm kaygım ve
itirazım bu yüzdendir. Umarım doğru anlaşılmışımdır…
16.03.2016.
[email protected]