20 Eyl 2008 17:31 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:20

TENCERE DİBİN KARA,SENİNKİ BENDEN KARA!..ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN DE "UZUN KULAK" DİNLEMESİ ÇIKTI!..

Bebek Balıkçısı'nda Aydın Doğan'ı eleştiren Hürriyet yazarları Yalçın Doğan ile Ahmet Hakan'ı "dinleyen" Suna Vidinli'yi yerden yere vuran Ertuğrul Özkök de "uzun kulak" dinlemesi yapmış.

Yan masa(l)!

Aslında kızdıkları kendileri... Ve gerçek yüzlerine tutulan aynadaki görüntünün tuhaflığı onları bu kadar sinirlendiren. Birey olarak değil güruh olarak...Açıklayayım:
Ergenekon dolayısıyla ortalık yere saçılan tonlarca belgelerin arasında kimileri muazzam bir sahici ayna görevi üstlendi. Piyasada zorlama demokrat, sonradan görme modernist, garabet derecesinde laikçi ve tanımlayamadığımız bir dolu kılıkla gezinenlerin iç dünyalarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini hem yüzlerine vuruyor hem de kendilerine canlarını sıkan kocaman bir gerçeğin aynasını tutuyordu bu belgeler.

Suna Vidinli'ye karşı bu kadar nezaketsizce öfkelenmelerinin nedeni de bu aslında; gerçek kendileri ile oluşturdukları illüzyon arasındaki uçurumun verdiği rahatsızlık. Sen, patronunun her dediğini kutsal metin gibi savunacak ve öyle bir refleks geliştireceksin ki; patronun ima dahi etmeden aslanlar gibi cepheden cepheye atlayacak, çatışmadan çatışmaya girecek, aldığın küçük sıyrıkları pansuman yaparken enseni okşayan patronuna kahraman edasıyla bakacaksın. Sonra, kendi çevrende, iç dünyanda gerçek kendini ağzından kaçıracak, dedikodusunu yapacak, dilin şiştiği, yahut bir basamak daha atlamak için bilerek söyleyeceksin. Biri de aynayı sana tutunca kendine kızıp köpürmek yerine, aynayı tutana saldıracaksın.

Ergenekon delil dosyalarına bir bakın ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Misal kendini demokrasi havarisi gibi gösteren bir yaşlı cuntacı, bir meslektaşı için gayet yumuşakça tanımlamalar kullanır, ötekine 'delidir, arızalıdır' gibi kişilik tanımlamaları kullanır... Oysa eminim bunlar yüz yüze baktığında birbirini yıkar, yalarlar. Gazete sayfasında da öyledir. Yan yana televizyon programı yapanların Ergenekoncuların yanına ayrı ayrı girdiğinde birbirinin arkasından neler söylediğini yine bizzat Ergenekoncuların kayıtları söylüyor bize.

Gariptir, bunlar birbirine kızıp, 'vay çakal yüzüme bakıp, ardımdan sallıyor' diyeceklerine bunları yayınlayanlara kızıyorlar.

Ki vaktiyle kendileri bu tür şeyleri yapmamış olsa yine gam yemeyeceğiz. Hani, 'Adamlar haklı, birbirinin yüzüne enseye şaplak, ardından her türlü hareket mubah, mantığında olsalar bile yapılan gayr-ı ahlaki' diyebilmemiz için muhataplarımızın bu açıdan sabıkasız bir geçmişe sahip olması gerekmiyor mu?

Bakın dün 'yan masa gitti' diye vaveylayı basan Andıç Medyası'nın Halay Başı geçmişte ne yazmıştı:

Tarih 2 Eylül 2007. Taktik klasik İbrahim Tatlıses taktiği; 'mağaradan geldim, sonradan görmeyim!' Bu ülkede hep işe yarar bu; acılar içinde yetiştim, bakmayın şimdiki görgüsüzlüğüme yoksulluk içinde büyüdüm ben!

Her neyse, halay başı aynen şöyle yazıyor:

"Bundan bir ay kadar önceydi... Yedi sekiz kişilik bir masadayız... Öyle bir sessizlikte, tabiatıyla yan masadan gelen sesleri de alıyorum... Orada güzel bir kadın konuşuyor. Kimden söz edilse, aynı cevap: 'Şekerim o sonradan görmedir."' Sonrası klasik pop-sosyolog taktiği; ortamın karhamı oluveriyor! Şimdi böylesi satırları kaleme alan bir zihniyetin bir süre sonra şunları yazmaya hakkı var mı?

"Yan masadan uzanmış bir kulağın, hayatımızdan neler götürdüğünü hiç düşündünüz mü? Düşünün, Boğaz'ın kıyısında bir balıkçı restoranındasınız... Karşınızda sevdiğiniz bir arkadaşınız... İstediğiniz gibi konuşuyorsunuz. Kral sizsiniz. Tebaa da sizsiniz... Karşınızda güvendiğiniz bir arkadaşınız, konuşuyorsunuz. Oysa nasıl da aldanmışsınız. Y