"TEMUÇİN TÜZECAN OKUR TEMSİLCİSİYSE BEN DE ŞİMENDİFERİM"!..FEHMİ KORU'YU KIZDIRAN NE OLDU?..
"Dünya basınını takip edip 'ombudsman' ya da 'okur temsilcisi' kimdir, işlevi nedir bilmesem, Hürriyet'ten Temuçin Tüzecan'ı öyle biri sayacağım"...Fehmi Koru Taha Kıvanç imzasıyla yazdığı yazıda Tüzecan'a nasıl yüklendi?...
Yakışıyor haspaya
Dünya basınını takip edip 'ombudsman' ya da 'okur temsilcisi' kimdir, işlevi nedir bilmesem, Hürriyet'ten Temuçin Tüzecan'ı öyle biri sayacağım. Sadece dünya basınında bu iş nasıl yapılıyor bilmekle kalmıyorum, bizdeki iyi örnekleri, mesleğini ciddiye alan 'okur temsilcisi' konumundaki meslektaşları da yakından izliyorum.
Eğer Temuçin Tüzecan okur temsilcisiyse ben de şimendiferim.
"Gazeteciler, başka gazetecilere ve başka gazetelere, aynı Türkiye'ye nizam intizam vermeye çalışmaları gibi bir ciddiyetle yol yordam öğretiyorlar. Oysa hem burada hem de dünyada aynı meslek mensupları birbirlerine biraz daha hoşgörü ile bakar(dı)."
Bu cümleyi 'okur temsilcisi' olma iddiasındaki bir gazeteci yazabilir mi? Hayır, yazamaz. Çünkü gazetecilik yalnızca başkalarını değil kendi meslektaşlarını da eleştirme mesleğidir. Başkalarına gösterdiği 'hoşgörü'yü kendi meslektaşlarından kıskanır gazeteci.
Temuçin Tüzecan ise benden hoşgörü bekliyor. Neden?
İki hafta önce çok önemli bir şey oldu. Milliyet okur temsilcisi gazetede çıkan bir haberi dert etti ve yazı işlerine "Bu ne iş?" diye sordu. Konu, türban yasağının kaldırılması için imza veren öğretim üyeleriydi. Milliyet haberi verirken, imzacıların kiminin eş durumuna, kiminin geçmişte neler yaptıklarına değinmek ihtiyacı duymuştu. Bir köşe yazısına yakışabilecek değinmenin haberleştirilmesi okur temsilcisinin dikkatini çekmişti. Milliyet yazı işleri, okur temsilcisine, yaptıklarının yanlışlığını kabul eden bir açıklama yaptı.
Milliyet ile aynı gruba ait olan Hürriyet, tam da Milliyet okur temsilcisinin yazı işlerinin özrünü yayınladığı gün, aynı konuyu aynı üslupla haberleştirmemiş mi? Şimdilerde "Pişti oldu" denilen olay... Aslında, iki gazetenin de ilham kaynağı, internette yayın yapan 'Sol' adlı bir dergi; aynı türden bir haberi önce o dergi vermişti.
Aynı gruba ait iki gazetenin durumlarını burada değerlendirdim. Bir beklentimi ve uğradığım hayal kırıklığını da ekleyerek: "Hürriyet okur temsilcisi yazı işlerine 'Bu ne iş?' diye neden sormuyor?"
Tüzecan, "Sormuyorum, çünkü bir sorun olduğunu düşünmüyorum" görüşünde. Yani Milliyet okur temsilcisi ile Milliyet yazı işlerinin 'sorunlu' kabul ettiği türden habercilik Hürriyet için 'sorun değil' imiş... Belki de haspaya yakıştığı içindir...
Okur temsilcisinin kafa yapısını anlamak için şu cümleyi okumak yeterli: "Bu bildiri ile ilgili ayrıntı aktarılırken, bildirinin öncülüğünü yapanların AKP'ye yakınlıkları aday, milletvekili eşi, danışman, doğruysa ki doğru, bu kişilerin AKP ile ilgilerinin, ilişkilerinin okura anlatılmaması haberi eksik kılardı. O nedenle Hürriyet'in haberinde bir sorun yok."
Oysa haberi veren Milliyet'in aynı biçimde kaleme alınmış haberinde 'sorun' olduğunu yazı işleri özür dileyerek itiraf etti. Hürriyet okur temsilcisi ise kendi ayıplarını kabul edecek ve yazı işlerinden özür bekleyecek yerde bana lâf yetiştirmeye çalışıyor. Hoşgörüsüz olduğumu ifade ediyor. Beni 'başbakanın sözcüsü' olmakla itham ediyor. Böyle bir ek görevim olduğu için başka bir imzacı gruba uyarılarda bulunmuşum, onlar da bana hayli sert cevap vermişler...
Benim gözümdeki çöpe işaret ettikten sonra sıra Yeni Şafak'ta; gazetem de, türban yasağından yana bildiriyi imzalamayan profesör oğlu ile kızından hareketle Deniz Baykal için "Evde tek başına" manşetiyle çıkmıştı y