Televizyon dünyasına fena dokundurdu: Gelen gideni aratıyor!
Sacit Aslan yeni yazısında medya dünyasından yine pek çok kişinin isim vermeden kulaklarını çınlattığı bir yazıyı kaleme aldı.
Ekranlarda gelenin gideni arattığından dem vuran Aslan "...Esas olan ise saygınlığı başkalarının şöhret, parasında aramak değil, ama gel de anlat... Bu işler böyle daha çok uzar gider." ifadelerini kayda geçirdi.
İşte Aslan'ın dikkat çeken yazısı:
Televizyon piyasasında olan bitenler işin içinde olanların malumu, izleyicinin bunları bilmesi düşünülemez, anlatması ise ciltler uzunluğundadır böyle gitmeyeceği söylenir ama yıllardır aynı kepazelikler uzayıp gitmekte ne anlatayım ben şimdi?
Ekranda ünlenen pek çok güzel, yetenekli insan bu girdapta dönüp duruyor, para şöhret pek azında bir araya geliyor ve çok sağlam bir düzenek içinde, işin başarısı sonra geliyor.
Hal böyle olunca bazıları en kısa yoldan saygın, zengin bir işadamı ile evlenip kestirme yoldan hayatını sağlama almak derdinde. Ama sadece bazıları başarılı oluyor, bir de çocuk çakıp işi sağlama alanlar var, onlarda en kısa yoldan hürriyetini seçiyor!!
Burada yanlış ata oynayanlarda var, kimileri 'saygın' bir eş ararken aslında hiç de saygın olmayan ve aynı kendileri gibi 'saygın ünlü' kadın arayışında adamlara tosluyorlar. Yani kısacası iki avcı karşı karşıya geliyorlar gerisi elbette hüsranla sonuçlanıyor.
Ya geride dolandırılan bir kadın kalıyor ya da istediği başka 'saygın eş'i bulup yeni halkla ilişkilere giren adam ve bu sefer geride atlatılmış bir kamyon dolusu kadın kalıyor.
Esas olan ise saygınlığı başkalarının şöhret, parasında aramak değil, ama gelde anlat bu işler böyle daha çok uzar gider.
Medya ne yazık ki samimiyetsiz ilişkilerin aynası oldu, onun için inişte her manada. Malum çağ iletişim çağı, kafelerde herkesin elinde akıl topu telefonlar, herkes herkesi dinliyor, kimileri fuat avni’yi arayadursun herkes Fuat Avni olmuş!
Oturmuş bir kafade muhabbet ederken çekiştirdiği arkasından etmedik laf bırakmadığı bir insanı ertesi gün programında göklere çıkaran samimiyetsizliğin iki yüzlülüğü hemen yayılıveriyor, insanların arasıdaki iletişim, erişim televizyon programlarını çoktan geride bıraktı.
Aslında tv dizi, programları bu yüzden izleyici sıkıntısı çekiyor.
Ben gene de tv izleyicisi olmaya devam ediyorum fırsat buldukça.
Günlerdir birilerini dinliyorum TV’de.
Kurduğu her cümlesinin içinde 'eğitiminden' bahsedip duruyor. Okkullu olmaya kimin itirazı olabilir, elbette okul 'apartman okulu' değilse.
İyi eğitim görmüş bir ünlü, ama bunu anlatmak yerine yaptığı işlerde görürüsek bir mana ifade eder. Bu haliyle sadece kendisiyle iftihar etmiş oluyor, ekranlarda kibir, övünmek ne onun işine yarar ne programının, ekranlar programcılarının kendileri hakkında hava atacağı yerler değildir, halk kendisini snobe edenleri niye izlesin, eziktirmenin halk dalkavukluğu kadar zararı vardır her fırsatta eğitimli biri olduğunu dile getiren biri bunu bilmeyecek değil.
Kaldı ki her okuldan çıkan Allame-i Cihan olmaz, öyle olsaydı her edebiyat fakültesi mezunu romancı olurdu mesela, veya her müzik eğitimi almış olan büyük besteci, yorumcu olurdu ama maalesef olmuyor, olamıyor...
Ziya Paşa’nın meşhur sözüdür hem içinde 'eşek' de var ama birilerinin kulaklarını da çınlatmış oluruz.
Ziya Paşa terkib-i bendinde şöyle söyler:
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir
Yani mesele ünvan, diploma, eğitimden ibaret değildir, iyi eğitilmiş olsa bile altın palan vurulmuş eşekten farksızdır kimileri.
Bazılarına ekranlarda, medyada yer mi yok, elbette var ama içtenlik, tevazu sahibi olmak şartıyla.
Gerisi okulluymuş, değilmiş o patronların işe alırken tercihi ise bilemem ama izleyici gene Ziya Paşa’nın değişiyle şöyle bakar:
Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
Nereden biliyorsun diye sorarsanız, bende izleyiciyim ama artık fırsat buldukça, tiryakiliğim kalmadı.
Çünkü ekranlarda gelen gideni aratıyor durumda!..
Sacit ASLAN