06 Eki 2011 11:05 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:52

TEKLİF GELDİĞİNDE BİR SANİYE BİLE DÜŞÜNMEDİM!

Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde Carolin karakterini canlandıran Wilma Elles diziyle ve İstanbul'a yerleşmesiyle ilgili açıklamalarda bulundu.

Sabah saat 09.30. Tamer Yılmaz’ın Maslak’taki stüdyosu Fabrika’dayız. Elles, dupduru yüzü, somon rengi mini elbisesi, ayağında hafif platform topuklu terliğiyle içeri girdi. Çekimleri bir gece önce geç bitmiş. Ama uykusunu almış görünüyor ve sürekli gülümsüyor. Tamer Yılmaz da sürekli gülümseyen biri. Yani ekip harika.

“Ne yediğin, karakterini ele verir” diye bir söz vardır. Elles, hepimiz ayılabilmek için çay, kahve içerken çantasından bir limon çıkarıp, “Su alabilir miyim, bunu içine sıkacağım” dedi. İşte sağlığına, beslenmesine dikkat eden biri! Mankenleri aratmayan böyle bir fiziğe, pırıl pırıl cilde sahip olmak başka türlü mümkün değil.
Saç, makyaj tamamlandıktan sonra çekim için gittiğimiz Bebek’te, Elles’in ne kadar meşhur olduğunu ve ilgi gördüğünü iyice anladım. Özellikle genç kızlar ona bayılıyor. Bir genç kız “Sana bayılıyoruz, çok güzelsin” diye seslendi mesela.

“Ailemde herkes ciddi işler yapıyor”
Elles, Alman bir ailenin beş çocuğundan biri. Köln’de dünyaya gelmiş. Kadınlara yaş sorulmaz ama insan bu kadar genç olunca söylemekte sakınca yok sanırım: 25 yaşında. Ailesi hâlâ Köln yakınlarında, yeşillikler içinde yaşıyor. Büyük makineler için parça ürettikleri bir şirketleri var. “Ailem büyük” diyor Elles, “Hemen hepsi ciddi işler yapıyorlar. Kimi ekonomist, kimi doktor. Babam tam bir işkoliktir. Sanatı seviyorlar, ama benim gibi sanatla iç içe pek kimse yok. Sadece büyük büyük amcam George Bavtenieff tiyatro oyunculuğu yapıyor New York’ta. Kendisi 90 yaşında ve hâlâ çalışıyor, inanabiliyor musunuz?”

“Babam aile şirketinde çalışmamı isterdi sanırım” diyor ama onun oyunculuk sevdası kendisini o kadar erken yaşta göstermiş ki, başka bir mesleği aklından bile geçirmemiş. Henüz dört yaşındayken ablasıyla bir tiyatro oyununda oynamış. 12 yaşında ilk oyunculuk dersini aldıktan iki yıl sonra, lisenin yanı sıra tiyatro okuluna da gitmeye başlamış. 17 yaşındayken girdiği final sınavını unutmuyor. “Sadece iki oyuncu, bir buçuk saatlik bir oyunda oynadık. O kadar heyecanlandım ki anlatamam. Ama sonunda sınavı geçtim ve diplomamı aldım.”

“Çalıştığım her yer evimdir”
Diplomayı alınca “Çok küçük ve samimi bir şehir” dediği Köln ona dar gelmeye başlamış tabii. Aralarında Berlin’in de olduğu farklı şehirlerde yaşamaya başlamış. Ailesinden ve çevresinden kimse oyuncu olmadığı için tamamen kendi çabasıyla bazı tiyatro oyunlarında, filmlerde oynamış. Onlardan biri de Türk yönetmen Mehmet Güneş’in, 2008’te çektiği ‘Türk Usulü’ adlı film. Ona Türkiye yolunu açan da bu film.
Yönetmen Güneş, genç oyuncuyu ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’deki ‘Carolin’ karakteri için önerince, İstanbul’a görüşmeye gelmiş. Ve kadroya dahil edilmesi hiç uzun sürmemiş. D-Productions Kurumsal İletişim Direktörü Aslı Başar, “Wilma’yı ilk gördüğümüzde de uzun zamandır tanışıyor gibiydik. İçimizden biri gibiydi, hiç yabancı gibi görmedik onu” diyor.
Gerçekten de Elles’in içinde neredeyse bir Türk yaşıyor. Almanya’da en yakın arkadaşları Türk’müş. Bir de emekli büyükelçi olan dedesinin etkisinden söz ediyor. 24 farklı ülkede yaşayan dedesinin evinde, dünyanın dört bir yanından gelmiş eşyalara bakıp hayaller kurarmış çocukken. Farklı kültürlerin nasıl olduğunu merak edermiş. “Bu yüzden Türkiye’ye alışmam hiç uzun sürmedi” diyor. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin kadrosuna dahil olunca, sevinçten havalara uçtuğunu anlatıyor coşkuyla. “Bir saniye bile düşünmedim. İyi bir projede çalıştığım her yer benim evim gibidir, hiç yabancılık çekmem” diyor. Ama İstanbul’un yeri çok farklı. Dizi bitse de Elles buradan ayrılmaya pek niyetli görünmüyor.

“Sokakta iyi şeyler söylüyorlar”

Boğaziçi, onun için müthiş bir yaşam kaynağı. Evi Galata’da. Yoğun şehir hayatının içinde olup, bir yandan da Boğaz’ın tadını çıkarabilmek ona acayip enerjik geliyor. “İstanbul bana hayat veriyor, burada ne gerekiyorsa var. İstiklal Caddesi, Kapalıçarşı. Büyükada’da yüzebiliyorsun, Poyrazköy’de huzur buluyorsun. Bu kadar değişik şeyi aynı anda nerede yapabilirsin?” diye soruyor. Anlayacağınız neredeyse bizden daha Türk olmuş. Gülüyor zaten “Yoksa önceki hayatımda Türk müydüm?” diyerek.
Diziyi izlerken, ona tepki gösterenler de belli ki onu canlı, kanlı karşılarında görünce yumuşuyor. “Hiç korkunç bir tepki gördüğün oldu mu dışarıda?” diye soruyorum. Cevabı yine pozitif: “Türk insanı çok sıcak ve iyi niyetli. Basına yansıyan haberlerdeki gibi tepkilerle sokakta hiç karşılaşmadım. Hep iyi ve güzel şeyler söylüyorlar.”
Almanya’da daha önce mütevazı rollerde görünse de, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ sayesinde orada da tanınır olmuş. “Oraya gittiğimde, beni o kadar çok insanın tanımasına çok şaşırıyorum” diyor.