'Tehlikeli muhabir' anılarını yazdı...
Akşam Gazetesi'nde çalışırken TMSF'nin gazeteye el koymasıyla birlikte işten atılan muhabir anılarını kaleme aldı.
Akşam Gazetesi'nde çalışırken TMSF'nin gazeteye el koymasıyla
birlikte işten atılan muhabirlerden Ali Ekber Ertürk, anılarını
kaleme aldı.
"Tehlikeli Bir Muhabirin Anıları" adlı kitabında Ertürk, bir döneme
ışık tutacak iddialara yer verdi. Daha önce çalıştığı Star
Gazetesi'nden de aynı şekilde TMSF tarafından kapı önüne konulan
Ertürk, o sürece dair çarpıcı anılarını anlattı.
SENİ KİMİN ATTIRDIĞINI 10 SENE SONRA SÖYLERİM
Ertürk, tartışma yaratacak kitabında, kendisini işten kimin
attırdığı konusunda dönemin Başbakanı Erdoğan'ın medyadan sorumlu
Başdanışmanı olan Nabi Avcı kendisine "Seni kimin attırdığını
biliyorum ama söylersem ortalık karışır. Bunu 10 sene sonra
söylerim" dediğini yazdı.
Ali Ekber Ertürk, o dönemde iş başvurusu yaptığı Milliyet'in Ankara
Temsilcisi Fikret Bila'dan, "Kusura bakma, AKP'liler seni almamızı
istemiyorlar. Ta patrona kadar ulaşmışlar" dediğini de
bildirdi.
Yine Ertürk, dönemin Başbakan Yardımcısı Şener'in, Başbakan
Erdoğan'a rağmen kendisini Akşam'da işe başlatılması konusunda
yardımcı olduğunu da aktardı.
Ertürk'ün bir diğer dikkat çeken ifadesi de, Star Gazetesi'ne el
konulmadan önce AKP'li Hüseyin Besli ile Ömer Dinçer'in kendisi
aracılığıyla patronlarına "Yayınlarına dikkat etsinler. Yoksa el
koyacağız" uyarısı yaptıklarını da kaleme aldı.
İşte Tanyeri Kitap etiketiyle piyasaya çıkan o anılardan
bazıları:
SÖYLE HABERLERE DİKKAT ETSİNLER, YOKSA...
Başbakanlık'tayım. Yıl 2004. Star Gazetesi, Hükümet ve Başbakan
Erdoğan aleyhine çok sert haberlere imza atıyordu. Böylesi bir
dönemde benim de Başbakanlık'taki haber kaynaklarımla aramda doğal
olarak sıkıntı baş göstermeye başlamıştı. Gazetenin yayın
politikası zaman zaman benim de canımı sıkıyordu.
O dönemde henüz Başbakanlık Müsteşarı olarak atanmamış olan ve
"Başbakan Başdanışmanı" sıfatıyla görevlendirilen Ömer Dinçer ile
Erdoğan'ın belediyeden beri en yakın mesai arkadaşlarından olan
Hüseyin Besli benimle bir araya geldi. Dinçer'in odasında yapılan
görüşmede Besli, lafı eğip bükmeden doğrudan sadede geldi. "Bak Ali
Ekber" dedi, "seninkilere söyle, yayınlarına biraz dikkat etsinler.
Yoksa gazeteye el konulacak. Bunu tependekilere söyle" dedi. Ben
gariban bir muhabir. Beni gözlerinde fazla büyütmüşler. Bırak Cem
Uzan'ı, Genel Yayın Yönetmeni (Fatih Çekirge)'ne ulaşmak bile benim
için uzak bir ihtimaldi. "Tamam söylerim" dedim ve odadan
ayrıldım.
Fatih Çekirge'ye olmasa bile Ankara Bürosu'ndaki amirlere aktardım
söyleneni ama ciddiye almadılar.
İki ay geçmeden de gazeteye el koydular.
SENİ KİMİN ATTIRDIĞINI BİLİYORUM AMA...
Akşam'da yine Başbakanlık, AKP, Diyanet, TRT, RTÜK muhabirliği
görevini aldım. Bu gazetedeki ilk haberim, hiç beklenmediği kadar
ses getiren bir haber oldu. Hasan Murat Başar adlı kekeme bir
vatandaş, Başbakanlık'a mektup yazarak "Kekemelerin telefon
görüşmelerinde yarıyarıya para alınsın" önerisinde bulunmuştu. Ben
bu mektubu yazdım, ancak çok ciddiye almadım. Ne var ki haber,
diğer medya organlarında yankı uyandırdı.
Böylece Gazete'de ciddi bir altyapıya ilk temeli atmış
oldum.
Dokuz ay işsiz gezdikten sonra Akşam'da işe başladım. Zihnimde hala
"Beni Star'dan kim attırdı?" sorusu vardı. Bunun peşine düşmüştüm.
İlle de bulacaktım o ismi.
Bir gün Başbakan'ın, o dönemde basından sorumlu Başdanışmanı olan
Nabi Avcı'nın odasında oturup sohbet ediyorduk. Ben konuyu "Hocam
siz medyadan sorumlusunuz? Beni kim işten attırdı, siz bunu
bilirsiniz" diye sorarak, Star'daki vakaya getirdim.
Avcı bana "Ben biliyorum ama sana ancak 10 sene sonra
söyleyebilirim" karşılığını verdi. "Mercan mı?" diye sordum,
"Hayır" cevabını verdi. Birkaç isim saydım, "değil" dedi. "Israr
etme. 10 seneden önce söylemem. Söylersem ortalık karışır" deyince
"Peki Hocam. Ama 10 sene sonra mutlaka sizden o ismi açıklamanızı
beklerim" deyip söz aldım.
2015'te 10 sene dolmuş olacak. Bakalım söyleyecek mi?
BİLA: KUSURA BAKMA AKP'LİLER SENİ ALMAMIZI
İSTEMİYOR
Star'da atıldıktan sonra iş aramaya başladım. Başvurduğum yerlerden
biri de Milliyet Gazetesi'ydi. Bu gazetenin o dönemki Ankara
Temsilcisi Fikret Bila'yı yıllardır tanıyordum. Beni her gördüğü
yerde, haberlerimden övgüyle söz eder, beni taltif ederdi.
Randevuyu aldım. Gittim. Büroda gözüme çarpan Muhabir Bahar
Atakan'la selamlaştım. Sekreteri haber verdi, "Fikret bey bekliyor"
diye. Girdim odasına. Samimi hal hatır etmeler, iltifatlar, başıma
gelenden dolayı duyduğu üzüntü... Ardından, "Ben hep seninle
çalışmak istemişimdir" dedi. Bu beni heyecanlandırdı tabi. Nitekim
uzun süre işsiz kalmaya dayanamazdım. "Şimdi git bir de Serpil'le
(Çevikcan)'la tanış. Haberi var" dedi. Serpil Çevikcan o zaman
Haber Müdürü'ydü. Gıyabında tanıyordum zaten. Sert ve astığım astık
kestiğim kestik bir haber müdürü olduğu konuşuluyordu ama ben kendi
kendime "Sen Semra Çetin'le çalışmış adamsın Ali Ekber. Serpil'le
de çalışabilirsin" dedim. Sağdan soldan, baktığım alanlardan
konuştuk. "Tamam" dedi.
Milliyet'ten "Büyük ihtimal Pazartesi başlarsın" sözüyle
ayrıldım.
Biraz rahatlamıştım ama kafasının bir kenarında da "ya beni işten
attıranlar burada da devreye girerse" diye geçirmiyor da değilim.
"Ama" dedim, "Fikret Bila ve Milliyet gibi o dönemde nispeten solcu
takılan ve etkili olan bir gazete, başkalarının sözüyle hareket
etmez" diye düşündüm.
Pazartesi geldi çattı, ses yok. Salı, Çarşamba,
Perşembe... ses yok! Ertesi pazartesi, ses yok! Dayanamadım aradım
Fikret Bila'yı. "Ne oldu Fikret bey? Geçen Pazartesi iş başı
yaparsınız demiştiniz..." "Ya kusura bakma Ali Ekber. Bu iş olmadı"
dedi. "Neden?" diye sordum, "AKP'liler taa yukarıya (o zamanki
patronları Aydın Doğan'ı kastediyordu) ulaşmışlar. Senin burada
başlamanı istememişler" yanıtını verdi.
Bir daha da aramadım. Gözümde o kadar büyüttüğüm "abilerimiz" bile oralı olmadıktan sonra arama lüzumu görmedim.
Eskiden gördüğüm yerde yanına gidip samimi şekilde konuştuğum Fikret Bila'ya karşı da büyük bir soğukluk hissettim o saatten sonra.
Bir de yıllardır şu soruya henüz yanıt bulmuş değilim: Benim Milliyet'le görüştüğümü AKP'lilere kim haber uçurmuştu acaba?
ŞENER, BAŞBAKAN'A RAĞMEN İŞE ALINMAMI SAĞLADI
Dokuz aylık işsizliğimin ardından, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in de yoğun çabaları sonucu Akşam'da, 2005 yılının ilk aylarında işe başladım. RP döneminden beri tanıdığım, hatta "Serpil Barlas vakasıyla" partide sıkıntı yaşamasına yol açan haberin de sahibi olmama rağmen Şener, benim işten atılmama anlam verememişti. "Böyle saçmalık olur mu? Biz bunlarla yola bunun için mi çıktık?" diye de tepkisini dile getiriyordu.
Şener, Akşam'dan yeşil ışık alınca durumu Başbakan Erdoğan›a aktardı ve "Ali Ekber'i Akşam'da işe başlattım. Bilginiz olsun" dedi. Erdoğan da, önce biraz şaşırıp ardından da "Sen bilirsin" diye yanıt verdi.
Şener, aynı zamanda hemşehrisi olmamın da verdiği "ayrıcalıkla" benim yeniden işe kavuşmam için çok uğraştı. Hatta belki Başbakan'a ve beni işte attıran partili güç odaklarına rağmen! Akşam'ın bağlı olduğu medya grubunda söz sahibi olan Bülent Ergin'e, benim işe alınmam yönünde ricada bulundu. Ergin de bu ricayı kırmadı. Akşam'ın o sıradaki Ankara Temsilcisi olan Nuray Başaran'la da DSP-MHP-ANAP Koalisyonu döneminde başlayan bir dostluğumuz vardı. Başaran da kendisinin yönettiği Ankara Bürosu'nda işe başlamama sevindi. Hemen kadromu yaptırdı. Tabi o sırada SKY Türk'ün Temsilciliği'ni yapan, sonradan önce Akşam'ın Ankara Temsilciliği'ne ardında da Genel Yayın Yönetmenliği'ne getirilen İsmail Küçükkaya da kendi grubunda işe başlamamı destekleyen kulis faaliyetlerinde bulundu.