Tayfun Talipoğlu: Bamteli'ni, Gülen'in sohbetiyle aynı ismi taşıyor diye bitirdiler!
Zaman gazetesinden Tuğba Kaplan’a konuşan Tayfun Talipoğlu, televizyon programının bitmesinden, Türkiye’deki siyasi ortama kadar birçok konuda konuştu.
Belgesel yapımcısı Tayfun Talipoğlu, “TV8’e geçtikten sonra kanalın
başındaki isim bana programın ismini değiştirme önerisinde bulundu.
‘Her yer Anadolu, Tayfun Talipoğlu’ gibi kamyon yazısına benzer bir
şey önerdi. Önce tamam dedim, sonra aklıma bu değişikliğin aslında
beni gönderme girişimi olduğunu düşündüm. Değişiklik teklifi
Fethullah Gülen’in sohbetlerinin yayınlandığı sitenin adıyla aynı
olmasıymış meğer. Anlayacağınız gerekçe siyasiymiş” dedi.
Kaplan’ın “Tayfun Talipoğlu: Bamteli'ni, Gülen'in sohbetiyle aynı
ismi taşıyor diye bitirdiler” başlığıyla yayımlanan (14 Aralık
2014) söyleşisi şöyle:
Tayfun Talipoğlu: Bamteli'ni, Gülen'in sohbetiyle aynı ismi
taşıyor diye bitirdiler
Yıllardır şiir okur gibi konuşup sunduğu ‘Bamteli’ programından
tanıyoruz gazeteci Tayfun Talipoğlu’nu. Şimdilerde ise sivri
muhalifliğiyle gündemde. 17-25 Aralık yolsuzluk haftası boyunca
herkesi tencere, tava, korna çalmaya davet eden Talipoğlu ile
yıldönümünde yolsuzluğu ve gündeme dair birçok konuyu konuştuk.
Bugün ülkede yaşananları düşününce yolda karşılaştığınız,
uğruna methiyeler düzülen Anadolu insanı nerede?
Gerçekçi olalım ki AKP, bizim masum, temiz diye bildiğimiz o
Anadolu insanını çözmüş durumda. İlk etapta kadından yola çıktılar.
Değer verilmeyen kadına değer verdiler. Diyarbakır’ın kırsalındaki
kadına her ay 300 lira ödediler, bir nevi para akıttılar. İnsanlara
‘çaldılar’ deyince, ‘Olsun benim cüzdanıma para geliyor’ diyor. O
doğal insanlar doğallığını yitirdi anlayacağınız.
Tek başına sivil muhalifsiniz. Muhaliflik hep mi vardı,
zamanla mı oldu?
17 Aralık’ta dört bakan ve oğlu, Erdoğan ve oğlu ifade vermeye
gitseydi ben böyle sert, muhalif bir adam olmazdım. Hukuk kişiye
göre uygulanmaya başladığı için, bu düzene muhalefet etme ihtiyacı
duydum. Eğer bir ülkede hukuk kişiye göre uygulanmaya
başladıysa ve sen susarsan o hukuksuzluk bir gün gelip seni vurur.
Bir kısmı diyor ya ‘Cemaat bugüne kadar bu hukuksuzlukları bildiği
halde neden sustu?’ diye. Bu sorulabilir ama şunu da sormak
gerekir: Bu hukuksuzluklar bir şekilde ortaya çıktı. Bu da önemli
değil mi?
Kimileri yolsuzluk ve rüşvet çarkını ortaya çıkaran
polislere darbeci derken sizin savunma nedeniniz
nedir?
Her dönemde zulme karşı oldum. Polisler de bu hırsızlığı ortaya
çıkardıkları için şu an zulüm görüyor, doğal olarak onları da
savunuyorum. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz; gözaltına alınan polisler
öyle ya da böyle çıkıyor, ‘Ben haram lokma yemedim, hırsızı
yakaladığım için içeriye giriyorum.’ diyor yiğitçe. Ülkede bu kadar
çok kıvıranlar, dansözler varken bunların cesareti savunulmayacak
gibi değil. Kaynağı açıklanmayan her para benim için hırsızlıktır.
Bu polisler, kaynağı açıklanmayan paraları çalanları ortaya
çıkardı.
‘17-25 Aralık Yolsuzluk Haftası’nda tencere-tava kornayla
tepki verelim, geleceğimizi çaldılar.’ diye insanları tepki vermeye
çağırıyorsunuz. Bu çağrınıza cevap verecekler mi?
İnsanlar şiddete bulaşmadan sadece korna ya da tencere-tava çalarak
tepki vermeye cesaret edemiyorlarsa başlarına gelecek her şey
haktır. Kimse kusura bakmasın.! Zaten 17-25 Aralık hırsızlık ve
yolsuzluğu unutturmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Gündemi
değiştiriyorlar sürekli. Örneğin en son Osmanlıca meselesi. Bence
Erdoğan dürüst bir adam. Bugüne kadar, ‘Bu konuşmalar olmadı,
paralar da yok.’ demedi. Çünkü hepsi oldu. Sadece, ‘Niye
yakaladınız, dinlediniz?’ dedi.
PKK’ya terör örgütü denmesine karşıyım!
1996 yılında İtalya’da röportaj yaptığınız Abdullah Öcalan,
Türkiye’ye dönüp Parlamento’da politika yapacağını söylemiş size.
Doğru mu?
Aynen öyle söyledi. O zaman hayal gördüğünü düşünmüştüm, inanmadım
ama haklıymış. Yıllardır stratejik bir şekilde hedefine doğru
ilerliyormuş meğer. Bu mücadelede PKK başarılı bir örgüt olarak
mücadele etti ve istediğini aldı, daha da alacak. Yanlış
anlaşılmasın bunlar bir PKK, Öcalan güzellemesi değil.
Gerçekler.
PKK’ya terör örgütü denmesine neden
karşısınız?
Çünkü bir devlet, terör örgütüyle görüşüyorsa onu meşrulaştırmış
demektir. PKK artık meşru bir örgüt. Bugün PKK-Kandil-İmralı
arasında görüşmeler oluyor. HDP’liler ne görüştüklerini delikanlıca
çıkıp söylüyor. Hükümet, oy kaygısıyla kıvırıyor. Bir de bana göre
paralel devlet meselesi Oslo ile başlar. Çünkü asıl paralel devleti
kuran PKK. Adamlar kendi vali, kaymakamını atamış, mahkeme kurmuş,
polis gücünü oluşturmuş. Her şey ortada. Kürtler anadilde eğitim
yapsın, okullarını açsın, temel hakları neyse alsın. Ama bunlar
yasal düzenlemeyle olacak şeyler, çözüm sürecine gerek yok bunlar
için. Çözüm süreci diye halkı oyalamaya, analar ağlamasın diye her
gün anaları ağlatmaya kimsenin hakkı yok.
Cihan Haber Ajansı’na konuştuğunuz için reklam filminiz
iptal edildi...
Sete gittim reklam filmine, ‘Başbakanımız uygun görmüyor.’ diye
haber geldi. Birçok arkadaşım beni aramaya çekiniyor artık.
Görüşmüyoruz. Düşünün iki yıl öncesine kadar bana üç dönem boyunca
milletvekilliği teklif eden Erdoğan, reklamı iptal ettiriyor.
Bizzat kendisi mi teklif etti?
Evet. Üstelik 2011 dâhil. ‘İnsanlar seni seviyor. Farklı düşünüyor
olabiliriz ama sen bizimle olmalısın.’ dediler. Hatta önce Çankaya
Belediye başkanlığı teklif etti. Son seçimde de Egemen Bağış
aracıydı. Ben de siyasi düşüncelerimin farklı olduğunu, partiye
gelirsem özgür olamayacağımı bildiğim için geri çevirdim bu daveti.
Başka mahallede bizim adam olamazdım.
Bamteli, Fethullah Gülen’in sohbetiyle aynı ismi taşıdığı
için bitti
‘Sansür yeni değil ki hep vardı’ sesleri yükseliyor.
Eskiden de bu kadar var mıydı?
Geçmişte bu kadar yoktu. Son dönemde, Davutoğlu gelince, toplumun
yumuşayacağını, baskının, sansürün azalacağını düşünmüştüm,
yanılmışım. Çünkü toplumun gerçekten yumuşamaya, huzura ihtiyacı
var. Her konuşmada paralel deyip, Berkin Elvan’a, annesine laf
uzatınca toplum daha da geriliyor. Böyle barış sağlanamaz.
Seçime giderken üç bakanı Yüce Divan’a gönderecekler, ‘AK’landık
demek için. Bütün bu olanlardan havuz medyası sahipleri de
rahatsız. Kendi aralarında konuştukları biliniyor. Bu havuzlarla
Türk medyasını berbat bir hale getirdiler. ‘Ya Tayyip’e söveceksin
ya Tayyip’i öveceksin.’ Ben ne övmek, ne sövmek istiyorum. Ben
gerçeği söylemek istiyorum. Bu aralar kafama takılan diğer bir
mesele Yavuz Bingöl. Ben Yavuz’a kızıyorum ama Mustafa Ceceli’ye,
Uğur Işılak’a kızmıyorum. Çünkü bunların başından beri duruşları
belliydi. Ama Yavuz hem Gezi’ye gelip prim yapıyor hem de acıları
kıyaslıyor. Bir program, konser için değmez.
Bamteli programının bitme sebebi nedir?
TV8’e geçtikten sonra kanalın başındaki isim bana programın ismini
değiştirme önerisinde bulundu. ‘Her yer Anadolu, Tayfun Talipoğlu’
gibi kamyon yazısına benzer bir şey önerdi. Önce tamam dedim, sonra
aklıma bu değişikliğin aslında beni gönderme girişimi olduğunu
düşündüm. Değişiklik teklifi Fethullah Gülen’in sohbetlerinin
yayınlandığı sitenin adıyla aynı olmasıymış meğer. Anlayacağınız
gerekçe siyasiymiş.
AKP ile sorunum yok çalmasıyla sorunum var
VIP torpili haberi, yıllar önce fişlendiğiniz için maruz kaldığınız
durumu hatırlattı.
Bütün idealim kaymakam olmaktı. Mülkiyede sürekli takım
elbise-kravatla gezerdim. Kahveye bile gitmedim güvenlik
soruşturmamda bir sorun çıkmasın diye. Sonra sınava girdim,
kazandım. Muammer Güler, içişlerinde personel şefiydi o yıllarda.
Yolsuzluk yapacağını hiç ummazdım. Kaymakam olmayı beklerken,
benden daha düşük puana sahip olanlar kaymakam oldu. Yıllar sonra
öğrendim ki ‘YÖK’e Türkiye’de karşı çıkan, eylem başlatan ilk adam’
olarak fişlendiğim için olamamışım.
Yıllar evvel karşınıza çıkan engeli bugün başkaları VIP
torpili, akraba oligarşisiyle yaşıyor. Bu atamalar sizi şaşırtıyor
mu?
Hiç şaşırtmıyor. Türkiye’de hep ‘arkası sağlam’ olan birileri
vardı. Ancak bir ölçü de vardı. Kaymakam adayı atanırken eğitimine,
uzmanlık alanına bakılıyordu. 17 Aralık’tan beri bunların
utandıkları, ar saydıkları hiçbir şey olmadığını gördüm. Kasetler,
tapeler, kasalar ortada ama onlar için bu kanıtlar ar değil. Akraba
oligarşisi ortaya çıkıyor. Birilerini bir yerlere atamışlar ama ne
branş ne KPSS var. İsim vermeyeyim ama böyle o kadar çok tanıdığım
var ki. Şimdilerde AKP’ye uğramadan olur alan, parti rozetini
takmadan iş sahibi olan birini gösterin. Varsa özür dileyeceğim.
Ama ellerinde kadro kalmadı. 17 Aralık’tan sonra paralel diye
aldıklarının hepsi eğitimli çocuklardı. Çift lisan biliyor,
yurtdışı görmüş çocuklardı. Ellerinde kadro olmadığı için, şimdi
kimi bulsalar tutup getiriyorlar. Telaş halindeler.
Bugün ne yaşıyorsak sebebi Erdoğan diyorsunuz…
2000’de Erdoğan pozitif elektrik yayıyordu. Kuraklık vardı, o
geldikten sonra sular akmaya, bolluk olmaya başladı. Fakat şimdi
öyle bir negatif elektrik veriyor ki başımızdan musibetler eksik
olmuyor. Maden faciaları, seller, işçi ölümleri, deprem
sarsıntıları. Bakın ben şu son bir-iki seneye kadar naif işler
yapan bir adamdım. Şiirden, edebiyattan, insandan, aşktan konuşmak
vatana ihanet oldu. Ben Erdoğan’dan davacıyım, kimyamızı bozdu. 17
Aralık’tan bu yana milleti birbirine kırdırmak için harcanan çaba,
başka bir ülkeye para verilse, ajanlar sokulsa ancak bu kadar
başarılı olabilirdi. Ülke ikiye bölünmüş durumda: Hırsızlığa çanak
tutanlar ve tutmayanlar.
Mücadeleniz AK Parti’ye karşı mı?
17-25 Aralık sorgulanırsa gideceklerini biliyorlar. Bu yüzden her
şeyi yapabilirler. Herkesi içeri alabilir, iftira atabilirler ama
Allah’a nasıl hesap verecekler? Benim AKP ile sorunum yok çünkü bu
siyasi mücadeleye girer. Benim para çalmasıyla, hırsızlığıyla
sorunum var. Hırsızlıkla mücadele için siyasete girmek, polis,
savcı olmak gerekmiyor; ahlâklı, dürüst insan olmak yetiyor. Bu
ülke; herkes mal varlığını açıklarsa, nereden, nasıl mal sahibi
oldun diye sorulur ve cevap alınırsa aklanır. Mesela Ankara’da 1
trilyon 300 bine satılmış evlerin çoğunu kamu görevlileri almış.
Önce bunların parayı nereden bulduğu ortaya çıkarılsın.