Tayfun Atay'dan olay yazı: İktidar, 'darbe' olarak gelen tehdidin bir parçasıdır
Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, "Darbe girişiminin görünürde mağduru olsa bile özde müsebbibi olduğunu da içten içe biliyor" dedi.
Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, 15 Temmuz'da gerçekleşen darbe girişiminin planlayıcısı olduğu ileri sürülen Fethullah Gülen ile AKP arasındaki 2013 öncesi ilişkiyi kastederek, "İktidar, kendisine 'darbe' olarak gelen tehdidin aslında bir parçasıdır. Bu, onun kendi bünyesinden çıkan bir 'iç-saldırı'dır" dedi. Atay, "Cadı avı özünde “avcı”nın günahlarının, aczinin ve zafiyetinin örtüsüdür" diye konuştu.
Tayfun Atay'ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (14 Eylül 2016) nüshasında yayımlanan 'Cadı avı ne iştir?' başlıklı yazısı şöyle:
“Cadılar”, onları avlayanların kendi suçlarını bastırma çabasının kurbanlarıdır. Bir hata, kusur ya da aldanmadan dolayı “Âlemlerin Rabbi”nden mağfiret dileği ile cadı-avcılığı arasında da doğru orantı vardır!..
Cadı avı özünde “avcı”nın günahlarının, aczinin ve zafiyetinin örtüsüdür.
***
Katoliklik Avrupa’da ekonomi-politik ve kültürel-ideolojik iktidar olarak formunun zirvesinde olduğu zaman cadı avlarını başlatmadı.
Cadı avları bu iktidarın özellikle Hıristiyanlık içinden bir “protesto” ile sarsılmaya uğratıldığı Yeni Çağ’ın eşiğinde kışkırtıldı.
Vatikan, kendisine Protestanlıktan yönelen rekabet ve tehdidi savuşturma yolunda“dinen” yetersiz kaldığı noktada kitlesel bir hedef-şaşırtmaca ile cadıları işaret etmiştir.
Hıristiyanlık-öncesi Avrupa’nın doğatapımına dayalı paganik inanç sisteminin temsilci ve takipçileri, bu inanç sistemiyle hiç alâkası olmayan “Şeytan”la işbirliği içinde oldukları ileri sürülerek “cadı” diye yaftalanıp toplu imhalara uğratıldılar.
Katoliklik, aslında Protestanlıkta “ötekileştirme” ihtiyacını karşılayacak malzemeyi bulamadığı için bir “dış-odak” belirleyip ona karşı böylesi kitlesel bir mobilizasyon sağladı ve sarsılan iktidarını yeniden kurmaya çalıştı. (Tabii sonra Protestanlık da geri kalmamış ve cadı avında Katoliklikle yarışır hale gelmiştir, ama bu başka bir konu.)
***
Bugün Türkiye’de yaşananlar, Avrupa ve Amerika’da 100 binlerce (bazılarına göre 1 milyona yakın) insanı canından etmiş katliamlara sebep oluşturana çok benzer ihtiyaç ve itkilerden çıkış buluyor.
Dün Türkiye Yazarlar Sendikası da açıklamasında gayet güzel dillendirmiş: “Sağın sağa darbesinden türeyen ‘yeni sağ dikta’, OHAL bıçağını aydınlar üzerinde bilemeyi sürdürüyor; oyuncular tiyatrolarından, akademisyenler üniversitelerinden, gazeteciler kalemlerinden koparılıyor; İktidar, ‘Yeni Türkiye’ adıyla başlattığı cadı avını büyüttükçe büyütüyor” diye...
Sendika, “sağın sağa darbesi” diye ölçülü ifade etmekle yetinmiş. Belki, sonuçta olan“sol”a oluyor düşünce ve kaygısını vurgulamak için... Belki de dine gönderme yaparak samimi ve barışçıl dindarları incitmemek için...
Ancak karşımızdaki darbe girişiminin bu topraklara özgü bir İslâm-içi sekteryan çatışmanın, bir iç-iktidar mücadelesinin sonucu olduğu her daim vurgulanması gereken bir gerçektir.
Ve daha önemlisi iktidar, kendisine “darbe” olarak gelen tehdidin aslında bir parçasıdır. Bu, onun kendi bünyesinden çıkan bir “iç-saldırı”dır.
Böyle olduğu için zaten onu ötekileştirmekte çok büyük güçlük çekiyor. Kitlesel düzeyde birbiriyle etle tırnak olmuş unsurlar söz konusu çünkü. Daha önce de kaydettik, “FETÖ” diye üzerine gittiğinizi kazıyınca altından çok büyük ölçüde “AKP”çıkıyor.
***
Cadı avları, en çok bu gerçeğin dayanılmazlığı karşısında bir suç-bastırma ameliyesi.
İşten atılan, gözaltına alınan, tutuklanan, malvarlığına el konan onbinlerce insan ve onların yakınlarını düşündüğünüzde de yüzbinlerce, belki milyonlarca insan var.
Bunlar tıpkı Katoliklerin Protestanlara dönük çaresizliğini çağrıştırırcasına, din açısından keskin sınırlar çekilerek ötekileştirilmesi imkânsız kesimler. Baba-oğul, ana-kız, abi-kardeş, dayı-yeğen, damat-kayınpeder, hısım-akraba insanları, ortadan yararak ayırmanız ve bir parçayı diğeri ile “öteki” kılmanız gerekiyor adeta!..
***
O yüzden iktidar bunalıyor. Darbe girişiminin görünürde mağduru olsa bile özde müsebbibi olduğunu da içten içe biliyor.
Bu feci açmaz karşısında, giderek kendine dönmesi muhtemel eleştiri, sorgulama, öfke oklarını bastırma yolunda seküler aydını-edebiyatçıyı, solcu akademisyeni-sendikacıyı ve Kürt siyasetçi, öğretmen, belediyeciyi hedef gösterip “cadılaştırıyor”.
***
Lâkin tarihe baktığımızda ne olduğu, bugünden yarına olacak olan hakkında da bize veri ve ipuçları sunmakta.
Cadı avları yüzbinlerce insanın yok oluşuna neden olsa da Katolikliğin iktidarını kurtarmasına yetmedi.
Takipçileri cadı diye işkence edilip ateşlere atılmış olan Avrupa’nın kadim pagan geleneğinin bugünkü temsilcilerine de her yerde iadeiitibar yapılmakta.
Ve tarih, yaklaşık 300 yıl boyunca yüzbinlerce insanın katline önayak olan Hıristiyan avcıları bugün nasıl nefretle anıp lânetliyorsa şimdilerde bu topraklarda dinbazca sürdürülen cadı avlarını da öyle anacaktır.