TASFİYEYE AYDIN DOĞAN NE DEDİ? HÜRRİYET'İN KÜNYESİ-ÜST YÖNETİMİ DEĞİŞİYOR MU? DOĞAN GRUBU'NDA TASFİYE EDİLECEK YAZAR VAR MI?
Yavuz Donat,Aydın Doğan'a sordu: "Hürriyet krize rağmen para kazanıyor mu? Aydın Doğan'ın kitabı ne zaman çıkacak? Kitapta neler anlatılıyor?" İşte aldığı yanıtlar...
"Bir bilen..." Aydın Doğan
Gerçi eskiden de "böyle şeyler" konuşulurdu ama...
"Bu kadar yoğun" değil.
"Bir yerde" bir şey yazılsa bile "kimse pek üstünde durmazdı." "Konu" uzun süre gündemde kalmazdı.
"Medyada tasfiye planlarından" bahsediyoruz.
***
Neredeyse "herkesin elinde bir liste." Kimi "eşkal" tarif ediyor. Kimi "isim" veriyor. Kimi "tasfiyenin takvimini" bile biliyor.
***
Olay medyayı ilgilendirdiğine, gazetelerde ve internet sitelerinde uzun uzun işlendiğine göre bu meseleyi "bir bilen" ile konuşmak gerek.
"Bir bilen" kim olmalı.
1. Medya dünyasından olmalı.
2. Duayen olmalı.
3. Tasfiye gibi bir konuda etki ve yetki sahibi olmalı.
Bu "tarife" Aydın Doğan mı uyuyor?
Öyleyse oturup, onunla konuşmalı.
- Aydın Bey toplam tiraj ne kadar?
Aydın Doğan "gazetelerin tirajlarını ezbere biliyor." "Kafasında toplamaya çalışırken", soruyu yeniden sorduk:
- Aydın Bey, Türkiye'deki toplam tiraj değil, sizin grubun tirajı?
- Onu mu sordun?.. 7 gazete... Günlük net satış... Toplam tiraj... 1 milyon 750 bin.
- 7 gazete dediniz... Dergi sayısı kaç?
- 30'a yakın.
***
21 Haziran'dan bu yana Bodrum'da. Temmuz'da "2 günlüğüne" ayrılmış, yine dönmüş. "İyi bir okuyucu."
"Herkesi" okuyor. Merak ettiği "bir şey", ülke gündemindeki bir "konu" hakkında sadece "çevresini" dinlemekle yetinmiyor. "Araştırma" yaptırıyor. Bir de "sokağın sesine" dikkat ediyor.
Gümüşhane-Kelkit'ten gelen birini "uzun uzun konuşturuyor."
Denilebilir ki "Aydın Doğan'la, medyada tasfiye dışında bir şey konuşmadınız mı?"
Bir gazete sahibi ile bir gazeteci bir araya gelirse...
Üstelik de aralarında "eski bir hukuk" varsa.
Neler konuşulmaz ki?
***
Ama bugün konumuz "bir bilen" ile, yaz sıcağının "sıcak konusu... Medyada tasfiye olayı" üzerine derin bir sohbet.
Bodrum sohbeti
Son gördüğümüzde "daha kiloluydu."
"2 kilo verdim, 2 kilo daha vermek niyetindeyim" dedi. Her sabah "1 saat yürüyüş."
Ve "1 saat yüzme." Öğleye doğru (11.00'de) günlük mesaiye başlıyor.
Öğle yemeğinden sonra "1.5 saat" dinlenme... Uyku. Ardından "mesaiye devam."
***19'dan sonra ise "akşam yemeği... Sohbet... Ve de tavla." Kimiyle "gömleğine, ayakkabısına."
Kimiyle de (örneğin eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, emekli Oramiral Orhan Karabulut'la) 10 lirasına.
***
Aydın Doğan'la Bodrum-Torba'da, Milta-Işık Clup'te buluştuk. "Bodrum gürültüsünün" dışında. "Röportaj" yapmadık, "yazmak üzere" konuşmadık.
Sadece "sohbet ettik."
- Aydın Bey, sohbetten "bazı notlar" yazmamıza ne dersiniz?
Aydın Doğan bastı kahkahayı:
- Ne diyeyim?.. Sen bilirsin...
Medyada tasfiye planı
- Aydın Bey... Tasfiye edilecek gazeteciler meselesi var... Ne diyorsunuz?
Aydın Doğan başladı gülmeye.
Sonra da dedi ki:
Yazılanları, yapılan tartışmaları görüyorum.
Günlük fanteziler olarak bakıyorum.
Tam "başka bir konuya" geçmiştik ki... Aydın Doğan "bak sana ne diyeceğim" diye tasfiye davasına geri döndü:
Bu konuya kim, hangi gerekçe ile giriyor, bilmiyorum.
Herkes kendi bakış açısına göre bir şey söylüyor.
Madem benim gibi düşünmüyorsun, öyleyse tasfiye olacaksın diyor.
***
- Aydın Bey sizin grupta tasfiye söz konusu mu?.. Kafanızın arka planında neler var?.. İsterseniz bu konuyu hiç konuşmamış olalım.
- Yok yok, sordun, konuşalım.
- Var mı?
Aydın Doğan'ın yanıtı:
Bizde, kendi kendini tasfiye edecek insanlar olabilir.
Ama tasfiye planı ne demek?.. Tasfiye edilecek gazeteciler sözü ne demek?.. Böyle bir şey, mesleğin evrensel kurallarına ters.
Şu tarihte şunlar tasfiye edilecek diye bir plan, proje, hedef olmaz... Olur mu hiç?.. Nerede görülmüş?
Hürriyet'in künyesi ve spekülasyon
"Aydın Bey" dedik:
- Gazetelere, internet sitelerine bakacak olursak... Hürriyet'in "künyesi-üst yönetimi" değişiyor... Her ay en az 2-3 kez "böyle bir hava" yayılıyor... İşin aslı, faslı, içyüzü nedir?
Sorumuz biter bitmez Aydın Bey "Yavuz, spekülasyon" dedi:
- Çok söyleniyor... Tamamen spekülasyon... Yok öyle bir şey... Ama milletin ağzı torba değil ki büzesin... Yok... Öyle bir şey yok.
***
Söz Hürriyet'ten açılınca Aydın Bey "bir şey daha" söyledi:
Bazı gazeteler, krize rağmen kâr ediyor... Para kazanıyor... Hürriyet gibi.
Bazı gazeteler de kaybediyor... İsim vermeyeyim.
Birbirlerini dengeleyip gidiyorlar.
Duayen "aaaah ah" dedi
Siyaset dünyasından bir Bölükbaşı geçti.
Kürsüye çıktı mı, fırtına gibi eser, aslanlar gibi kükrerdi.
Şiirler okur, fıkralar anlatır, espriler yapardı.
Ve hayli de oy toplardı.
***
Toplardı toplamasına ama...
Osman Bölükbaşı'nın milletvekilleri, seçimden bir süre sonra "başka partilere" giderlerdi.
***
Osman Bey "bir defasında" şöyle yaptı: Seçimden önce milletvekili adaylarından "başka partiye gitmeyeceğim" diye noter senedi aldı. Ama böyle bir senet "hukuken geçersiz."
"Müeyyidesi" yok.
Seçimi kazanıp Meclis'e girenlerin çoğu "verdiği senedi unuttu... Başka partinin yolunu tuttu."
Osman Bölükbaşı "Demirel'in dostuydu." Bir gün Demirel'i "düşünceli" gördü.
- Hayırdır Sayın Demirel, canınız neye sıkıldı?
Demirel "partisinden ayrılanlar olduğunu" anlatmaya başlayınca...
Bölükbaşı "bu anlattıklarınızın sözü mü olur" dercesine elini sallayıp, derin bir iç geçirdi ve şöyle dedi:
- Demirel Demirel!.. Sen gel de bu konuları bana bir sor... Demirel Demirel... Senin bağrın köy mezarlığı... Ya benim bağrım?.. Karacaahmet... Ne ihanetler gördüm, ne olaylarla karşılaştım?.. Kimleri alıp, yüceltip, nerelere getirdim, sonra onların nelerini gördüm?.. Demirel Demirel, ben bağrıma neleri gömdüm, kimleri gömdüm?.. Bağrım, Karacaahmet Mezarlığı'na döndü... Senin karşılaştıkların ne ki?
Rahmetli Bölükbaşı ile "oturmuşluğumuz, konuşmuşluğumuz...
Anımız" çoktur. MHP milletvekili Deniz Bölükbaşı "babasını anlattığı kitapta" bunların bazılarından bahseder.
***
Bodrum'da Aydın Doğan'ı dinlerken "ne olduysa, nasıl olduysa" aklımıza "Osman Bölükbaşı" geldi.
Bölükbaşı'nın "vefasızlıklardan yakınması" geldi. "Karacaahmet Mezarlığı" dediği bağrını yumruklaması geldi.
***
Aydın Doğan "aaah, ah" dedi.
Kırşehirli Osman Bölükbaşı da "rahmet istedi." Daha fazla ayrıntıya girmeyelim ve "gözlemimizi" söyleyerek noktayı koyalım:
Aydın Bey bazı konularda "öylesine dolu ki..."
Aydın Doğan'ın kitabı
"Haberi" Ertuğrul Özkök vermişti. "Aydın Doğan kitap yazıyor" diye. Bodrum'da, Aydın Doğan'a "bu konuyu" açtık:
- Kitap ne durumda?
- Hazır.
- Kaç sayfa.
- 600.
- Ne zaman okuyacağız?
- Gelecek ay çıkacaktı... Ama sana nasıl anlatsam?.. Tereddütteyim... Biraz bekletmeyi düşünüyorum.
- Neden?
- Uzun hikâye.
***
Israr ettik, anlatmasını istedik.
Aydın Bey dedi ki:
Kitapta bazı olayları anlatıyorum... Ama anlattığım olayların bir kısmının mahkemesi devam ediyor... Örnek verdiğim şeyler yargıda... Bu durumda kitabın çıkması doğru mu?.. Yargıyı etkilemek söz konusu.
- Bir de şu var... Meslek o kadar keskinleşti, kutuplaştı ve dejenere oldu ki... Neyi yazayım, neyi yazmayayım?.. Hangi birini anlatayım?
***
Aydın Doğan "kitap olayına çok çalışmış." Kitap oldukça "dolu, ayrıntılı, zengin." "Satış rekoru kıracağı" kesin.
Ama Aydın Bey "düğmeye basma konusunda" tereddüt içinde.
Sanıyoruz "boşa koyuyor dolmuyor, doluya koyuyor almıyor."
***
Aydın Doğan'ın biraz "özeline...
Derinine... İç dünyasına" girdik.
"Sizi inciten, canınızı sıkan şeyler neler" dedik.
Önce uzun uzun yüzümüze baktı.
Sonra iç geçirdi.
Ve "konuyu değiştirmek" istedi.
***
Ama bir ara da "şunları" söyledi:
Eskiden böyle şeyler hiç yoktu... Takım değiştiriyor, öteki takıma sövmeye başlıyor... Her sektör için söylüyorum... Olur mu?.. Medya da dahil.
Ayrılan, eski kurumundan iyilikle ayrılmalı... Ayrılmalıydı... Dostça... Vedalaşarak.
Ama o kadar çok şey değişti ki.
Rekabet, nefret, husumet
Medyada tasfiye lafları... Tartışmalar... Tartışmalardaki üslup... Kırıcı sözler... Ve daha neler neler?..
Aydın Doğan'la yemekten önce "bunları da" konuştuk.
Yemek sırasında "havadan sudan... Yemeklerin kalorisinden" bahsedildi.
Daha sonra yine baş başa kaldık. "Mesleğe dair" konulara döndük.
***
Aydın Bey:
Meslek çok keskinleşti.
Çok kutuplaştı... Kamplaşma kutuplaşma iyi bir şey değil.
Rekabet, nefret ve husumete dönüşmeye başladı.
30 yılım bu meslekte geçti... Bunu çok yanlış buluyorum.