TARİH, ÖNÜNDE SONUNDA ŞİKE'DEN UTANIR...ŞIK'A BİR ÖZÜR BORÇLU KALIR!
Umur Talu, uzun tutukluluk süreleri konusunda Şike Operasyonu sanıkları ile Ahmet Şık ve Nedim Şener'e uygulanan çifte standardı yazdı...
Şık’a var, Şike yok!
Ahmet Şık ve Nedim Şener 8 aydır tutuklu.
Şike ile suçlanan kimileri de 4 aydır tutuklu.
Şık, basılmamış kitapla örgüt üyeliğiyle suçlandı.
Şike, örgütlü suçla da suçlandı.
Şık’ın basılmadan suç aleti olan, imha ettirilen kitabının yayınlanması için 125 yazar ve arkadaşı imza koydu.
Şike cezasının azaltılması içinse Meclis’te her partiden milletvekilleri ile kulüpler imza verdi.
Yıllar önce, Ragıp Duran gazetecilik ile terör arasında kurulan bağ ile “içeri” alınırken “vuran biri” de serbest kalıyordu.
Milliyet’te “Duran içeri, Vuran dışarı” başlığıyla yazmıştım.
Yıllar geçti, onca hükümet, aynı devlet… Kafiye değişmedi!
Elbet “uzun tutukluluk” herkes için aynı sorun. Şık’a da,Şike’ye de!
Bir de şu pencereden bakın:
Şık ile dayanışma için, kitabın yayınlanması için, suçlama ile yüzleşmek ve “yakacaksanız yakın, dokunduk” demek için; 125 kişi imza koydu. “Hep birlikte yazdık” dedi.
“Şike suçlaması”nın saçmalığını beyan için, 125 kişi daha çıkıp “biz de şike yaptık, hep birlikte yaptık” diyebilir mi?
Lakin, milletvekilleri kitabı, yazanı, konuşanı özgür kılmak değil, acele acele Şike’yi hafifletme peşinde.
Kitaplar o yüzden hep daha ağır, daha kalıcı, daha cesurdur!
Tarih, önünde sonunda Şike’den utanır…
Şık’a bir özür borçlu kalır.
İnanın…
Tutuklanan ama daha iddianamesi olmayan profesörün“suçunu ispat için”, akrabalarını, eniştesinin kökenini kurcalayıp imada bulunan bakanların ülkelerinde dahi!
Oğlunu “trafikte” öldüren polis sistemiyle mücadele eden babaya, “Baran ölsün, Tursun sussun” diye hapis çakan memlekette dahi!
Suriye var, Suudi’ye yok!
Başbakan doğru şeyler söyledi:
“20’inci yüzyıl, otoriter rejimlerce enerji arz güvenliğinin garantiye alındığı, insan unsurunun ihmal edildiği yüzyıldı. 21’inci yüzyılda bu acımasız sistemin yürümeyeceğini dünya anlamalı. Halklar, insanlar dikkate alınmadan, insana insan olduğu için değer verilmeden…”
Al bu konuşmayı, dünyayı dolaştır, sonra getir, ister sınıra koy, ister tam orta yerimize.
“Halklar, insanlar dikkate alınmadan” kısmını duvara asalım; “Suriye’nin petrolü yok diye mi bu ilgisizlik”suçlamasında ise gaza basalım:
Tam o esnada Türkiye ile Fransa “Suriye için” üst düzey işbirliği görüşüyordu. Hani çok kızdığımız Sarkozy’nin devleti ile Suriye için kankalık!.
Osmanlı kemirilirken, Suriye cephesi çökünce, İttihatçı paşalar göçünce, Mondros’la Halep’i, Şam’ı (Hatay’ı) işgal eden, Suriye’yi 40’lara kadar sömürgeleştiren Fransa.
Gazdan sonra petrole de basalım ve soralım:
Suudilerin petrolü var da, kimse oradaki insan hakları ihlalleriyle ilgileniyor mu?
ABD 40 milyar dolarlık silah sattığı, petrodolarları oraya, buraya aktığı için mi!
Tamam, Suriye’de demokrasi yok. Suudi’de var mı!
Var ki, mesele yok!
Suudi hanedanına muhalif silahlı güçleri teşvik eden yok!