19 Eki 2012 09:02
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:16
TARAF'TAKİ KAVGAYA BİR YAZAR DAHA DAHİL OLDU!
"Barda içkimi yudumlayıp efendi efendi kavgayı izliyordum, taa ki başıma şişe gelene kadar."
Görmeyen gözler
Barda içkimi yudumlayıp efendi efendi kavgayı izliyordum, taa ki başıma şişe gelene kadar. Bu noktadan sonra birkaç kelam etme durumu hâsıl oldu. Geçen salı günü Taraf ’ta çıkan yazısında gazetenin bir nevi ombudsmanlığını da yapan Alper Görmüş, yazıişleri çalışanlarının “mutlak” muhalifliğe doğru kaydığını dile getirmişti. Alper Abi’ye bir Temel fıkrasıyla cevap vermek istiyorum: Temel sürekli “Allahım ne olur bana büyük ikramiye çıkar zengin olayım” diye dua etmekteymiş. Temel’in ettiği bu dualar yıllar sürse de bir türlü yerine gelmiyormuş. Bir gün melekler Allah’ın huzura çıkıp, “Bu kulun sana sürekli milli piyangoyu bana çıkar diye dua eder durur. Biz hâline çok acıdık” diye ricacı olur. Allah’tan cevap, “Çıkaracağım çıkarmasına da bir kere de milli piyango bileti alsa...” 12 Haziran seçimleri öncesinde başlayan AKP’de aşırı milliyetçiliğe kayan söylemler, sonrasında da devam etti. Erdoğan, seçimlerden sonra demokrasiyi, özgürlükleri bir kenara koyarak tek adam olma yolunda hayli mesafe katetti. Bunu yaparken de etrafında Başbakan ne derse “En iyisini siz bilirsiniz beyefendi” diyen geniş bir yağdanlık tabakası oluştu. Hâliyle Taraf’ın zaman zaman sert bir dille eleştirdiği bugünkü manzarayla karşılaştık. Bu süreçte en ufak bir eleştiriye tahammül edemeyen Erdoğan’ın demokrasi ve özgürlükler konusunda ileri laf eden kendi bakanlarını, bürokratlarını kaç kez tekzip ettirdiğini sayan var mı bilemiyorum ama oldukça fazladır. Hâl böyle olunca Taraf’ın ilkesel olarak ödün vermediği demokrasi ve özgürlükler kapsamında sert eleştirileri yapmasından daha doğal bir şey olamaz. Ne olursa olsun gerçeğin peşinden gitmeyi düstur edinen Taraf ’ı gerçek dışı hayalî bir eleştiri yapıyorsunuz diye eleştirebilir misiniz? Şu anda var olanı dilimizin döndüğünce günlük bir gazete çıkarmanın kaygısıyla dile getirmeye çalışıyoruz. Asabi şahsiyetler olarak sabah gazeteye gelip, “Bugün nasıl haber tercihleri yapsak da AKP’ye çaksak” şeklinde düşünmüyoruz. Her şeyi külliyen reddeden muhalif gazete çıkarma iddiasında da hiç olmadık. Günlük haber tercihleri ve başlıklar konusunda zaman zaman hatalarımız oldu. Yarın da olacak. Ama bunlar hiçbir zaman gerçeklerden kopup, salt muhalefet edelim anlayışıyla olmadı. Spesifik bir olaydan yola çıkıp, niyet okumaya kalkışmak her şeyden önce bu gazeteye kuruluşundan beri emek veren insanlara haksızlık olur. Yine de Alper Görmüş’ün gazeteye yönelik eleştirilerini çok olumlu buluyorum. Bu şekilde daha iyi bir gazete yapma imkânına kavuşuruz...
Kör olası çöpçüler
Ekim başında yapılan AKP kongresi tek adamlığa geçiş olarak algılandı belirli çevrelerce. Özellikle Erdoğan’ın kongrede yaptığı uzun konuşma demokrasi ve özgürlüklerden çok Doğu’ya yönelen bir konuşmaydı. Batı’dan tamamen kopan bu konuşma ile ilgili Taraf ’ta çeşitli eleştiriler, değerlendirmeler çıktı. Kongrede Erdoğan’ın konuşmasında sözünü etmediği 63 maddelik, fotokopi ile çoğaltılan bir metin dağıtıldı gazetecilere. İşte bu eleştirilerin yükseldiği bir dönemde Melih Altınok, bu 63 maddelik metnin “Demokrasi Manifestosu” olduğunu ileri sürdü. Her şeyden önce bu metnin dağıtılış şekli beni gençliğime götürdü. Yasal mitinglere gider, arada küçük teksir kâğıtlarına yazdığımız radikal sol metinleri gelenlerin üzerine havadan atardık. Demokrasi Manifestosu denen metin kongrede “kuşlama” yöntemiyle havaya atıldı. AKP içinde sahip çıkanı, tartışanı yok. Ortada kim tarafından hazırlandığı tam olarak bilinmeyen bir metin var. Melih’in hayallerini yıkmak istemem ama ortada kalan 63 maddelik metin sakın kör olası çöpçüler tarafından süpürülmüş olmasın? Ne de olsa AKP’de “ilerleme raporlarını” fırlatıp çöpe atma modası başladı...
Nobel Yıldıray’ın hakkı
Bir dahaki Nobel Barış Ödülü’nün Yıldıray Oğur’a verilmesini şimdiden öneriyorum. Bunun için az çaba harcamadı Yıldıray. Demokrasi, insan hak ve özgürlükleri de neymiş yeter ki barış olsun kıvamında yazılar yazan sevgili Yıldıray alamayacak da bu ödülü başkası mı alacak. Hem Yıldıray’a göre, daha önce savaştıklarıyla barış yapanlar, çok mu demokrasiden yanaydı! Örnekler vererek “yeşil ışığın ucunu” gören yazılar yazar durur. Bu yazılarda nedense bahsettiği antlaşmalar, öyle egemenler tarafından ezdiklerine altın tepside sunulmadı; uzun ve kanlı bir mücadelenin sonrasında geldi. Daha da önemlisi barış masasına oturanlar karşılarındakilere sana bir “kıtır” atacağım onunla şimdilik idare edin de demedi. Barış uğruna diktatörlüğe bile rıza gösteren Yıldıray, öncelikle şunu bilmeli. Yaratılan diktatör, savaşan diktatörle kendi çıkarları için barış masasına oturur, anlaşma da sağlar. Sağlar sağlamasına da bu, ülkede yaşayan halklara huzur ve mutluluk getirmez. Toplumların özgür ve demokratik bir ülkede yaşaması için tek adamlara ihtiyacı yoktur. Herkesin kendini güvende hissettiği eşitliğe dayalı hukuk sistemine ihtiyacı vardır. Yoksa ben de bilirim kararan gözlerimi açmayı. Bu amaçla babama iki kasa Karadeniz hamsisi ısmarladım. Yiyince onları karalahanayla birlikte, açılır gözlerim Baykuş’u bile kıskandıracak şekilde.
Tuncer KÖSEOĞLU / TARAF
Barda içkimi yudumlayıp efendi efendi kavgayı izliyordum, taa ki başıma şişe gelene kadar. Bu noktadan sonra birkaç kelam etme durumu hâsıl oldu. Geçen salı günü Taraf ’ta çıkan yazısında gazetenin bir nevi ombudsmanlığını da yapan Alper Görmüş, yazıişleri çalışanlarının “mutlak” muhalifliğe doğru kaydığını dile getirmişti. Alper Abi’ye bir Temel fıkrasıyla cevap vermek istiyorum: Temel sürekli “Allahım ne olur bana büyük ikramiye çıkar zengin olayım” diye dua etmekteymiş. Temel’in ettiği bu dualar yıllar sürse de bir türlü yerine gelmiyormuş. Bir gün melekler Allah’ın huzura çıkıp, “Bu kulun sana sürekli milli piyangoyu bana çıkar diye dua eder durur. Biz hâline çok acıdık” diye ricacı olur. Allah’tan cevap, “Çıkaracağım çıkarmasına da bir kere de milli piyango bileti alsa...” 12 Haziran seçimleri öncesinde başlayan AKP’de aşırı milliyetçiliğe kayan söylemler, sonrasında da devam etti. Erdoğan, seçimlerden sonra demokrasiyi, özgürlükleri bir kenara koyarak tek adam olma yolunda hayli mesafe katetti. Bunu yaparken de etrafında Başbakan ne derse “En iyisini siz bilirsiniz beyefendi” diyen geniş bir yağdanlık tabakası oluştu. Hâliyle Taraf’ın zaman zaman sert bir dille eleştirdiği bugünkü manzarayla karşılaştık. Bu süreçte en ufak bir eleştiriye tahammül edemeyen Erdoğan’ın demokrasi ve özgürlükler konusunda ileri laf eden kendi bakanlarını, bürokratlarını kaç kez tekzip ettirdiğini sayan var mı bilemiyorum ama oldukça fazladır. Hâl böyle olunca Taraf’ın ilkesel olarak ödün vermediği demokrasi ve özgürlükler kapsamında sert eleştirileri yapmasından daha doğal bir şey olamaz. Ne olursa olsun gerçeğin peşinden gitmeyi düstur edinen Taraf ’ı gerçek dışı hayalî bir eleştiri yapıyorsunuz diye eleştirebilir misiniz? Şu anda var olanı dilimizin döndüğünce günlük bir gazete çıkarmanın kaygısıyla dile getirmeye çalışıyoruz. Asabi şahsiyetler olarak sabah gazeteye gelip, “Bugün nasıl haber tercihleri yapsak da AKP’ye çaksak” şeklinde düşünmüyoruz. Her şeyi külliyen reddeden muhalif gazete çıkarma iddiasında da hiç olmadık. Günlük haber tercihleri ve başlıklar konusunda zaman zaman hatalarımız oldu. Yarın da olacak. Ama bunlar hiçbir zaman gerçeklerden kopup, salt muhalefet edelim anlayışıyla olmadı. Spesifik bir olaydan yola çıkıp, niyet okumaya kalkışmak her şeyden önce bu gazeteye kuruluşundan beri emek veren insanlara haksızlık olur. Yine de Alper Görmüş’ün gazeteye yönelik eleştirilerini çok olumlu buluyorum. Bu şekilde daha iyi bir gazete yapma imkânına kavuşuruz...
Kör olası çöpçüler
Ekim başında yapılan AKP kongresi tek adamlığa geçiş olarak algılandı belirli çevrelerce. Özellikle Erdoğan’ın kongrede yaptığı uzun konuşma demokrasi ve özgürlüklerden çok Doğu’ya yönelen bir konuşmaydı. Batı’dan tamamen kopan bu konuşma ile ilgili Taraf ’ta çeşitli eleştiriler, değerlendirmeler çıktı. Kongrede Erdoğan’ın konuşmasında sözünü etmediği 63 maddelik, fotokopi ile çoğaltılan bir metin dağıtıldı gazetecilere. İşte bu eleştirilerin yükseldiği bir dönemde Melih Altınok, bu 63 maddelik metnin “Demokrasi Manifestosu” olduğunu ileri sürdü. Her şeyden önce bu metnin dağıtılış şekli beni gençliğime götürdü. Yasal mitinglere gider, arada küçük teksir kâğıtlarına yazdığımız radikal sol metinleri gelenlerin üzerine havadan atardık. Demokrasi Manifestosu denen metin kongrede “kuşlama” yöntemiyle havaya atıldı. AKP içinde sahip çıkanı, tartışanı yok. Ortada kim tarafından hazırlandığı tam olarak bilinmeyen bir metin var. Melih’in hayallerini yıkmak istemem ama ortada kalan 63 maddelik metin sakın kör olası çöpçüler tarafından süpürülmüş olmasın? Ne de olsa AKP’de “ilerleme raporlarını” fırlatıp çöpe atma modası başladı...
Nobel Yıldıray’ın hakkı
Bir dahaki Nobel Barış Ödülü’nün Yıldıray Oğur’a verilmesini şimdiden öneriyorum. Bunun için az çaba harcamadı Yıldıray. Demokrasi, insan hak ve özgürlükleri de neymiş yeter ki barış olsun kıvamında yazılar yazan sevgili Yıldıray alamayacak da bu ödülü başkası mı alacak. Hem Yıldıray’a göre, daha önce savaştıklarıyla barış yapanlar, çok mu demokrasiden yanaydı! Örnekler vererek “yeşil ışığın ucunu” gören yazılar yazar durur. Bu yazılarda nedense bahsettiği antlaşmalar, öyle egemenler tarafından ezdiklerine altın tepside sunulmadı; uzun ve kanlı bir mücadelenin sonrasında geldi. Daha da önemlisi barış masasına oturanlar karşılarındakilere sana bir “kıtır” atacağım onunla şimdilik idare edin de demedi. Barış uğruna diktatörlüğe bile rıza gösteren Yıldıray, öncelikle şunu bilmeli. Yaratılan diktatör, savaşan diktatörle kendi çıkarları için barış masasına oturur, anlaşma da sağlar. Sağlar sağlamasına da bu, ülkede yaşayan halklara huzur ve mutluluk getirmez. Toplumların özgür ve demokratik bir ülkede yaşaması için tek adamlara ihtiyacı yoktur. Herkesin kendini güvende hissettiği eşitliğe dayalı hukuk sistemine ihtiyacı vardır. Yoksa ben de bilirim kararan gözlerimi açmayı. Bu amaçla babama iki kasa Karadeniz hamsisi ısmarladım. Yiyince onları karalahanayla birlikte, açılır gözlerim Baykuş’u bile kıskandıracak şekilde.
Tuncer KÖSEOĞLU / TARAF