31 Tem 2015 12:41 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:46

Taraf yazarından ilginç Erdoğan yazısı! Başkomutanın bir üniforması bile yok!

Namık Çınar, Taraf gazetesindeki yazısında eleştirilerini çok ilginç bir şekilde dile getirdi.

12 Mart döneminde "solcu" olduğu gerekçesi ile TSK ile ilişiği kesilen, sonra Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde görülen dava sonucu askerlik mesleğine dönen ve üniformasına kavuşan, ancak "sakıncalı subay" olduğu için 12 Eylül sonrasında TSK'dan istifa eden Namık Çınar, Taraf gazetesindeki yazısında eleştirilerini çok ilginç bir şekilde dile getirdi.

'Başkomutanın bir üniforması bile yok!' başlıklı yazısında Çınar, "Ne ruhsuz bir ülke olmuş burası, tanrım!" dedi ve şöyle devam etti:

BİN YIL GEÇSE NASİP OLMAYACAK BİR LİDERİN KIYMETİNİ BİLMİYORLAR
"Başkalarına, bin yıl geçse de nasip olamayacak bir lidere sahipler; kıymetini bilmiyorlar!
Adam önce polise destan yazdırmıştı.
Şimdi ise kendi yazacak.
Ama ne o!
Giyeceği, buna yaraşır bir elbisesi bile yok!

KODUMU OTURTACAK İMAJLAR SAÇAN BİR ÜNİFORMA AKIL EDİLEMEMİŞ
Başkomutanlık, anayasal bir organ olarak ihdas edilmiş; gelgelelim ne bir yasa çıkarılmış ardından, tabii ne de bir yönetmelik.
Bu yüzden, şöyle “kodumu oturtacak” imajlar saçan bir üniforma akıl dahi edilmemiş.
Hoş! Görenin bu hâliyle de osuruğunu kesiyor kesmesine de, neden dört başı mamur bir giysisi olmasın ki!
“Ordular! Asli hedefiniz Çözüm Süreci, göstermelik olanı da IŞİD, ileri!” diyecek; diyemiyor.
Nasıl desin?
Ramsey’den giyindiği sivil esvaplar içindeyken mi?

BİZİMKİ HALA KRAVATLA, SİVİL ESVAPLARLA DOLAŞIYOR
Koskoca ordu, topunu tüfeğini düşmanına doğrultmuş, nefercikler mermilerini fişek yatağına dahi sürmüş, bekleşiyorlar; bizimki hâlâ kravatla dolanıyor.
Güldürmeyin adamı yahu!
Meclis, boş işler oldu mu hemen toplanmayı biliyor ama.
Hattâ mışıldağın teki, “Dombra’yı yaptım, işim bitti” sanıp mevsimlik uykusuna erkenden yatmıştı bile.
Keşke yerine terzi mi bulsalardı, nedir!
Küffara aman vermeyeceği kan ve kin bürümüş gözlerinden okunan, çatık kaşlı önderine bir üniformayı, bu millet hak etmiyor mu?

MADEM DEVLET ORALI DEĞİL, HALK OLARAK BİZ SAHİP ÇIKALIM
Madem devlet oralı değil, velinimetimize halk olarak artık biz sahip çıkmalı; onun urbasını biz tasarlamalıyız.
Hitler ve Mussolini’nin de üniformaları vardı ama Kuzey Kore generalleri neredeyse donlarına kadar madalyalarla bezenmişken, nedir onlardaki o müstahdem gibi kıyafetler, Allah aşkına?
Atatürk’ün mareşal üniforması falan da var, fakat çok silik; kesmez ki bilâder!
Muhafız Alayı bandosundaki davulcu bile daha afili.
En iyisi, “Saray”a bakacaksınız, esin kaynağı olarak.
Ne diyordu?
“Devlet Başkanına özgü görkemler, bu milletin şerefidir.”
Acından geberen Afrika kabileleri bile şeflerini, kıçına zümrütler, yakutlar batacak kadar bol işlemeli altın tahtlarda oturturken, biz böyle zemheri zürafası gibi tığ teber göstermekten utanmayacak mıyız?
Katiyen olmaz!
Demek Prusya modeli bir kıyafet olmayacak, o anlaşıldı.
Amerikan modeli de pek gıcık; böyle demokratikmiş falan gibi birtakım havalardalar.
Ne demokrasisi kardeşim; sırası mı şimdi demokrasinin?
Millet savaş istiyor, savaş!
“Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: ilerle
Geçtik Tuna’dan kafilelerle”
O-hooo, biz nerdeyiz, siz nerdesiniz, anam-babam!

BELEDİYE ZABITASI 'SÜSLÜ TEVFİK' ÖRNEK ALINABİLİR
Ben askerî okulda öğrenciyken, İstanbul Belediye zabıtalarının başında Süslü Tevfik namında bir yiğit vardı.
Allah sizi inandırsın; adamı bilmeyenlerin, memleketin en büyük paşası olduğunu sanmaları işten bile değildi.
Bayramda seyranda protokol tribününü dolduran generaller, onun yanında postacı gibi kalırlardı.
O kadar süslüydü.
Meselâ onun kıyafetleri baz alınabilir.
Düşünsenize, Saray’ın merdivenlerinde “Duşakabinoğulları”yla filan hep beraber böyle bir poz verse, bütün dünyayı tir tir titretmez mi ki?

NE DE OLSA ŞARKLIYIK...
Selahaddin Eyyübi’den de esintiler taşımalı.
Ne de olsa şarklıyık, di mi ama?
O yüzden, başında, şapka yerine çağdaş yorumlarla sarılmış sarığı…
sorgucunda, swarovski taşlarla bezenmiş Naziler’inki gibi bir kuru kafa amblemi…
sırtında, Mardin’in telkari ustalarına Zarrap altınından yaptırılmış göyneği…
göğsünde, duble yollar gibi dolanan ibrişimden kordonları…
boynunda, vapur iskelelerindeki cinsi lâtiflerin etek boylarını dahi ölçebilecek marifetteki teknolojik dürbünü…
bir elinde, durakları ve sultan başı imamesiyle on altı Türk Devletini temsil eden tespihi…
öteki elinde, hani bir zamanlar generaller asa ile dolanırlardı ya; ona benzer, fakat kendisine çok daha yakışacak hacimde som altından gürzü…
ayağında, masal kahramanı Bağdat Hırsızı Sinbad’ın burunları kalkık, uçları ponponlu kırmızı yemenilerini andıran pabuçları…
omuzlarında da, can dostları Suud ve Katarlılar’ınki gibi yürüdükçe savrulan ve sırtında Allah yazan ipek kaftanı…
olmalı!
Ne yakışır ama!