TARAF YAZARI OĞUR O GAZETECİLERİ SUÇLADI; "BUNUN VEBALİ AĞIR OLUR"
Taraf yazarı Yıldıray Oğur, bazı gazetecilerin barış sürecini geciktirmesi sonucu 1500 gencin öldüğünü iddia etti
Vebali büyük olur
Barış müzakere süreçlerinin dünyanın her yerinde yaşanmış “Hayır esas ben onun burnunu kırdım” temalı ergen kavgası günlerinden geçiyoruz. “Racon mu kesiyorsun”, “alırlar havanı” düzeyine düşen itiş kakışmalar neyse ki müzakerelerin resmî kayıtlarına geçmiyor.
4. Yargı Paketi’nde teröre bulaşmışlara siyasi af yok diyen Başbakan’ın, teröre bulaşmamışlara siyasi af dediğini anlayacak kadar şifreleri çözmüş durumdayız. “Sınırı yasadışı geçme” suçundan bile hakkında dava açılmamış dağda binlerce PKK’lı olduğunu düşününce bunun kıymeti daha iyi anlaşılabilir. Onların dün gece evlerine dönüp Muhteşem Yüzyıl’ı izlemesinin önünde bile aslında hukuken bir engel yoktu zaten.
Anlayacağınız herkes kendi camiasına “yıkılmadım ayaktayım” şarkısını söylüyor. Şarkıyı en ciğerden söyleyenin daha birkaç ay öncesine kadar Şemdinli’nin düşman işgalinden kurtuluş günlerini kutlayan Kandil’deki liderler olması sürpriz değil.
En arabeski ise herhalde aylar önce “400 kilometrekare PKK’nın elinde, devlet operasyon bile yapamıyor” diye savaşkan bir kibirle ortalıklarda dolaşan genç siyasi liderin, televizyondan eğer izliyorsa İmralı’ya “Bizi de dikkate alın” diye seslendiği andı.
Sadece bir ay önce bırakın müzakerelere yeniden başlamayı sadece Öcalan’la görüşülsün diye binlerce insanı ölüme yatıranlar, ne gariptir ki şimdi de uzun konuşmaların arasında “Ama sadece Öcalan’la görüşülerek olmaz” mesajı vermekte yarışmakta.
Şüphesiz, dört yıl önceki görüşmelerde Kandil-İmralı arasında mektup taşıyacak kadar gurbet acısını bilen MİT’in, Öcalan’ın hücresinde Karayılan’ın numarası kayıtlı bir telefon unutma inceliğini gösterdiğini tahmin etmek için Yenimahalle’ye yakın oturmaya gerek yok.
Yani bize izletilen bu epik tiyatroda rol kesenleri isteyenler ayakta alkışlasın ama daha büyük bir kalabalık aslında ne izlediğinin bu kez tamamen farkında.
Herhalde Öcalan için de bu homurtu sesleri moral bozucu olmuyordur.
Mandela, görüşme masasındayken başına daha kötüleri geldi. “Benzinle beyazları yakın, kibritlerinizle ülkeyi özgürleştirin talimatı” veren örgütün radikal kanadındaki arkadaşı aynı zamanda kaç yıllık karısıydı. Barış masasındaki kocasını teslim olmakla suçluyordu.
Devlet başkanlığı devir anlaşması için De Klerk’le oturduğu odanın birkaç oda ilerisinde toplanan örgütünün şahin kanadı, Boerleri hedef alan yeni bir marş yazıp açıklamış, kriz çıkmış, Mandela marşı alıp yırtmıştı.
Bunu yaptıkları Mandela, Öcalan’dan daha çok hapis yatmıştı: 27 yıl. Mkhonto we Sizwe’nin (Halkın Mızrakları) kurucusu olarak Öcalan’dan daha çok insanın ölüm emrini vermişti, hem de Öcalan’dan daha vahşi yöntemlere başvurarak. Bunu yaptıkları Mandela yüzde 80’i siyah olan bir ülkeyi ırkçı bir faşizmle yöneten beyazlara karşı direnen bir hareketin lideriydi
Yine de barış için beyazların ırkçı ünlü beyzbol takımın maçını gidip izledi. Aparthaid rejiminin JİTEM’leriyle bile gidip görüştü. Masada müzakere ederken evlatlığını öldüren katillerin elini sıktı.
Ve bu özgüvenle barıştan kaçan örgütünün karşısına çıktı ve “lider benim” dedi. Başta eski karısı, örgütün şahinlerinin sonu da pek parlak olmadı.
Muhtemelen pazar günü eğer hava bu kez sahiden muhalefet etmezse Öcalan da önceki görüşmede verdiği mesaja “demokratik” bir lider olarak örgütünden istediği cevapları getirecek BDP’li heyete “lider benim” diyecek ve çözüm paketini açıklayacak.
Muhtemelen mart ayında yeni Oslo süreci de Erbil’de başlayacak. MİT, mektupları uzun uzun yazmalarından şikâyetçi olacak kadar tanıdığı PKK liderleriyle bu kez Barzani’nin KDP’sinin koordinatörlüğünde iklim şartları uygun olduğu bir bahar ayında başlayacak geri çekilme takvimini görüşecek. (Bu arada İstanbul’da 10 cm. kar yağınca kar lastikli arabalarla evinden gazetesine/ üniversitesine gidemeyen mücadeleci yazarların, iki metre kar altındaki dağlarda yaşayan PKK’lıları hemen yarın sınırdışına geri çekilmeye çağırması biraz ayıp oluyor.)
Bu anlaşma hesaplandığı gibi bu kış kıyamette değil de geçen haziranda yapılabilseydi, masadaki ilk madde sınırdışına çekilme olacaktı. Leyla Zana’nın Hürriyet’e manşet olan “Erdoğan çözer” sözleriyle açığa çıkmış olan o anlaşma için ABD Büyükelçisi Ricciardone bile dayanamayıp geçen ağustos ayında gazetelerin Ankara temsilcilerine “Tam müzakereler iyi gidiyor derken bir eylem yapıyorlar. Böylece müzakerelerde geri gidiliyor” deyivermişti.
Muhtemelen bir gün İmralı koster kayıtları açıklandığında, Hürriyet’e “Erdoğan çözer” deme cesaretinden önceki bir tarihte Leyla Zana’nın da adına rastlanabilir.
Yani olan, bu yedi aylık gecikme yüzünden ölen 1500’e yakın gence oldu. Geçenlerde Bingöl’de öldürülen sekiz PKK’lıdan biri geçen yıl Akdeniz Üniversitesi Tıp’ı kazanıp, kaydını yaptırmadan dağa çıkan yedi aylık PKK’lı bir çocuktu. Bütün yaz boyunca, Suriye’de İran aklı, Baas izniyle göndere çekilen bayraklar aşkına, Devrimci Halk Savaşı fantezisi peşinde neredeyse intihar saldırılarıyla ölüme gönderilen yüzlerce genç PKK’lının, müzakere kısmına geçilmiş bir savaşın uzatmalarında ölen gencecik askerlerin, bombalarla parçalanan onlarca sivilin mesuliyeti bu yedi aylık gecikmeye neden olanların üzerindedir.
Yaşayan bir Kürt kahramanı olan Leyla Zana’yı bile işbirlikçilikle, ihanetle suçlayanlar, Kan Uykusu belgeselcilerinin Şemdinli, Suriye gazına kapılanlar, Cudi’ye kimyasal silahlı saldırı kara propagandası yapanlar, Kürtlerin haysiyetini silaha bağlayan kötü dostlar, Uludere için kılını kıpırdatmayanlar, AKP’yle savaşlarında Kürtlerin arkasına saklananlar da bu yedi aylık ölümcül rötarın vebalini omuzlarında taşıyacaklar.
Bugün bu müzakerelere taş koyanlar da bundan sonra ölecek her gencin katili olarak kayıtlara geçeceklerini unutmasınlar diye hatırlatmak istedim...