11 Ağu 2014 11:55
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:33
Taraf yazarı için neden yakalama kararı çıkartıldı?
Taraf yazarı Namık Çınar"Baransu’yu nasıl apar topar götürdülerse, isteseler demek beni de alıp aynen öyle götürebilirler..." yazdı.
"Baransu’yu nasıl apar topar götürdülerse, isteseler demek beni de alıp aynen öyle götürebilirler..."
Taraf yazarı Namık Çınar'ın bugün köşesinde böyle yazma nedeni çok ilginç.
Taraf'ta ilk yazılarının yayımlandığı 2010 yılında köşesinde yazdığı bir yazıda 12 Mart döneminde genç bir teğmen iken başına gelenleri anlatmıştı.
Çınar hakkında işte bu yazıda soyadını açıklamadan bahsettiği bir kişi tarafından 4 sene önce mahkemeye bir şikayet yapılmış ve Çınar hakkında "yakalama kararı" çıkartılmış.
Taraf yazarı başına geleni, açık adresi biliniyor olmasına rağmen kendisine şikayetin ve dava celbinin gelmemesi yüzünden adaleti geciktirmeye teşebbüs ettiği iddiası ile alınan yakalama kararını bakın nasıl yazdı:
MEĞER BENİM İÇİN DE YAKALAMA KARARI VARMIŞ
"Öğrendim ki, meğer benim için de bir “yakalama kararı” varmış. Kimbilir ne zamandır kaçak yaşıyormuşum da haberim yokmuş.
Öğrendim ama nasıl öğrendim, bir de bana sorun.
Daha Taraf’taki ilk günlerimde, 8 Mart 2010 tarihinde “Deniz Baykal kimdir” başlıklı bir yazı kaleme almış, gencecik bir teğmenken yurtseverlik heveslerimi boğazıma dizen, Nâzım Hikmet başta olmak üzere ne kadar ışık saçan şair ve yazar varsa kitaplarını okudum diye beni komünist ilân eden ve sonunda da ordudan atılmama yol açan bu rezil düzenin katakulli ve ispiyonculuk öyküsünü bir gazete köşesinin elverdiği sınırlar nispetinde anlatmaya çalışmıştım.
Bütün yazdıklarım gibi, o yazı da hâlen orada duruyor. Merak eden, Taraf Gazetesi’nin internet sayfasına girer, okur.
AMİRLERİNİN GÖZÜNE GİRMEK İÇİN YARIŞAN İSPİYONCU BİR SUBAY
Yazımda sadece adını andığım ama kimliğini bütünüyle açık etmediğim ispiyoncu bir subay, --ki o dönemde Genelkurmay Başkanlığı Mahkemesi’nde iki sene boyunca yargılanıp aklandığımda görecek olduğum gibi-- yalnız sayılmazdı; amirlerinin gözüne girmek için yarışan onun gibi daha nicesine, hattâ devre arkadaşıma dahi tanık olmuştum.
Özellikle mahkemede yüz yüze gelmediklerim, tanıklık ifadelerini “talimatla” bulundukları yerlerden verdiklerinden midir nedir, nasıl olsa haberimin olmayacağını sanmanın rahatlığıyla arkamdan bir güzel atıp tutmuşlardı.
ARTIK MEŞHUR MU OLMAK İSTİYOR NEDİR...
İşte bu zat-ı muhterem makalemi okur okumaz, artık meşhur olmak mı istiyor nedir; yazıda adı geçenin kendisi olduğunu ifşa ederek, tutmuş beni İzmir’de savcılığa şikâyet etmiş.
Gazetemizin avukatından haber geldi; “hakkında şikâyet var, hadi gidelim ifade verelim” dedi.
Eh! Ne yapalım;
“Haps ile, nefy ile, işkence ile ömrü geçer,
İşte Türkiyye’de şair (yazar) olanın hâli budur” dememiş miydi Eşref, daha Abdülhamit devrindeyken?
Kalktık, bizi davet eden karakola gidip ifade verdik.
Kırk sene öncesinin anlatıldığı bir olayda, yer, zaman, mekân ve açık kimliğin belirtilmemesine özellikle dikkat ettiğimizi ileri sürerek, hakkımızdaki şikâyetin yersiz olduğuna dair itirazımızı yapmış olduk.
DÖRT SENE GEÇTİ BİR SES ÇIKMADI...
Neredeyse dört seneyi geçkindir, bir daha ses seda çıkmamıştı.
Tâ ki, birkaç gün öncesine kadar!
Taraf’ın değerli avukatı Sayın Veysel Ok dün yeniden aradı...
Aynı şahsın birkaç hafta önce aynı yazımdan dolayı bu sefer “tazminat davası” açtığını...
Fakat ilginçtir ki, şikâyetçinin dava dilekçesi içeriğinden, esasen dört seneden beri süren bir “Ceza Davamızın” da olduğunu...
Ne yazık ki hakkımızda bu yüzden bir “yakalama kararı” bulunduğu hâlde ifade vermekten sürekli kaçarak davanın sonuçlanmasını geciktirmeye çalıştığımızı...
Bu vesileyle öğrendiğini söyleyince, kan beynime sıçrayıverdi.
“Dosyamızın hangi adliyede olduğunu araştıralım ve birkaç gün içinde gidip teslim olalım” dedi.
Biz korkacak olsaydık, bu trene binmezdik.
Ayıp, bir kere!
5 SENEDİR TARAF'TA YAZACAĞIM AMA KAÇIYOR GÖRÜNECEĞİM...
Hakkımda çıkarılan yakalama kararını beni şikâyet eden bilecek, ama ben bilmeyeceğim!
Beş senedir Taraf’ta yazacağım, ama kaçıyor görüneceğim.
Gazetemin yeri yurdu belli değil mi de, bana tebligat yapamamışlar?
Hem yazdıklarımdan dolayı suçlanacağım, hem gazete adresim hesaba katılmayacak.
Avukatımızın adresi de mi yok?
Ya ifadeye gittiğimiz karakolun tutanağı?
Amaç, tebligatı doğru dürüst yapmayıp, kaçak durumuna düşürmek olmasın, sakın?
Taraf yazarı Namık Çınar'ın bugün köşesinde böyle yazma nedeni çok ilginç.
Taraf'ta ilk yazılarının yayımlandığı 2010 yılında köşesinde yazdığı bir yazıda 12 Mart döneminde genç bir teğmen iken başına gelenleri anlatmıştı.
Çınar hakkında işte bu yazıda soyadını açıklamadan bahsettiği bir kişi tarafından 4 sene önce mahkemeye bir şikayet yapılmış ve Çınar hakkında "yakalama kararı" çıkartılmış.
Taraf yazarı başına geleni, açık adresi biliniyor olmasına rağmen kendisine şikayetin ve dava celbinin gelmemesi yüzünden adaleti geciktirmeye teşebbüs ettiği iddiası ile alınan yakalama kararını bakın nasıl yazdı:
MEĞER BENİM İÇİN DE YAKALAMA KARARI VARMIŞ
"Öğrendim ki, meğer benim için de bir “yakalama kararı” varmış. Kimbilir ne zamandır kaçak yaşıyormuşum da haberim yokmuş.
Öğrendim ama nasıl öğrendim, bir de bana sorun.
Daha Taraf’taki ilk günlerimde, 8 Mart 2010 tarihinde “Deniz Baykal kimdir” başlıklı bir yazı kaleme almış, gencecik bir teğmenken yurtseverlik heveslerimi boğazıma dizen, Nâzım Hikmet başta olmak üzere ne kadar ışık saçan şair ve yazar varsa kitaplarını okudum diye beni komünist ilân eden ve sonunda da ordudan atılmama yol açan bu rezil düzenin katakulli ve ispiyonculuk öyküsünü bir gazete köşesinin elverdiği sınırlar nispetinde anlatmaya çalışmıştım.
Bütün yazdıklarım gibi, o yazı da hâlen orada duruyor. Merak eden, Taraf Gazetesi’nin internet sayfasına girer, okur.
AMİRLERİNİN GÖZÜNE GİRMEK İÇİN YARIŞAN İSPİYONCU BİR SUBAY
Yazımda sadece adını andığım ama kimliğini bütünüyle açık etmediğim ispiyoncu bir subay, --ki o dönemde Genelkurmay Başkanlığı Mahkemesi’nde iki sene boyunca yargılanıp aklandığımda görecek olduğum gibi-- yalnız sayılmazdı; amirlerinin gözüne girmek için yarışan onun gibi daha nicesine, hattâ devre arkadaşıma dahi tanık olmuştum.
Özellikle mahkemede yüz yüze gelmediklerim, tanıklık ifadelerini “talimatla” bulundukları yerlerden verdiklerinden midir nedir, nasıl olsa haberimin olmayacağını sanmanın rahatlığıyla arkamdan bir güzel atıp tutmuşlardı.
ARTIK MEŞHUR MU OLMAK İSTİYOR NEDİR...
İşte bu zat-ı muhterem makalemi okur okumaz, artık meşhur olmak mı istiyor nedir; yazıda adı geçenin kendisi olduğunu ifşa ederek, tutmuş beni İzmir’de savcılığa şikâyet etmiş.
Gazetemizin avukatından haber geldi; “hakkında şikâyet var, hadi gidelim ifade verelim” dedi.
Eh! Ne yapalım;
“Haps ile, nefy ile, işkence ile ömrü geçer,
İşte Türkiyye’de şair (yazar) olanın hâli budur” dememiş miydi Eşref, daha Abdülhamit devrindeyken?
Kalktık, bizi davet eden karakola gidip ifade verdik.
Kırk sene öncesinin anlatıldığı bir olayda, yer, zaman, mekân ve açık kimliğin belirtilmemesine özellikle dikkat ettiğimizi ileri sürerek, hakkımızdaki şikâyetin yersiz olduğuna dair itirazımızı yapmış olduk.
DÖRT SENE GEÇTİ BİR SES ÇIKMADI...
Neredeyse dört seneyi geçkindir, bir daha ses seda çıkmamıştı.
Tâ ki, birkaç gün öncesine kadar!
Taraf’ın değerli avukatı Sayın Veysel Ok dün yeniden aradı...
Aynı şahsın birkaç hafta önce aynı yazımdan dolayı bu sefer “tazminat davası” açtığını...
Fakat ilginçtir ki, şikâyetçinin dava dilekçesi içeriğinden, esasen dört seneden beri süren bir “Ceza Davamızın” da olduğunu...
Ne yazık ki hakkımızda bu yüzden bir “yakalama kararı” bulunduğu hâlde ifade vermekten sürekli kaçarak davanın sonuçlanmasını geciktirmeye çalıştığımızı...
Bu vesileyle öğrendiğini söyleyince, kan beynime sıçrayıverdi.
“Dosyamızın hangi adliyede olduğunu araştıralım ve birkaç gün içinde gidip teslim olalım” dedi.
Biz korkacak olsaydık, bu trene binmezdik.
Ayıp, bir kere!
5 SENEDİR TARAF'TA YAZACAĞIM AMA KAÇIYOR GÖRÜNECEĞİM...
Hakkımda çıkarılan yakalama kararını beni şikâyet eden bilecek, ama ben bilmeyeceğim!
Beş senedir Taraf’ta yazacağım, ama kaçıyor görüneceğim.
Gazetemin yeri yurdu belli değil mi de, bana tebligat yapamamışlar?
Hem yazdıklarımdan dolayı suçlanacağım, hem gazete adresim hesaba katılmayacak.
Avukatımızın adresi de mi yok?
Ya ifadeye gittiğimiz karakolun tutanağı?
Amaç, tebligatı doğru dürüst yapmayıp, kaçak durumuna düşürmek olmasın, sakın?