Tanju Özcan’ın Sandalye Şovu… Bir Siyasi “Tik Tok” mu izledik?..

Medyaradar politika analisti Atilla Akar, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın Ankara’da neticelenen “Adalet ve Değişim Yürüyüşü” hakkındaki düşüncelerini paylaştı…

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan en nihayetinde yürüyüşünü tamamlayıp Ankara’ya vardı ve soluğu CHP Genel Merkezi önünde aldı. Ne var ki Kılıçdaroğlu kendisini beklememişti. O esnalarda Silivri'de tutuklu bulunan Türkiye İşçi Partisi Hatay milletvekili Can Atalay'ı ziyaret etmekteydi.

Anlaşılan bu durum onu daha da öfkelendirmiş olacak ki hemen Genel Merkez önünde, kendini “Köroğlu”na, Kılıçdaroğlu’nu da zalim “Bolu Beyi”ne benzetmek suretiyle, bir “Mini Miting” tertipleyip demediğini bırakmadı. Kılıçdaroğlu’nun orada bulunmamasını ise “Bay Kemal sizleri duymamak için kaçtı” şeklinde değerlendirecekti.

“Koltuk sevdalısı Kılıçdaroğlu’a koltuk getirdim” diyerek sandalye fırlatması ise “Şov”un en teatral kısmıydı. (“Kemal istifa” sloganları eşliğinde) Ancak başka ne bekliyordu ki zaten? Günlerdir aleyhine tonla sert laflar ettiği birinin kendisini kapıda kırmızı halı ile karşılamasını mı?..

Bir siyasi fenomen!..

Neyse, son dönemde bir türlü tam çözemediğim isim Tanju Özcan. Hakikaten enteresan ve renkli bir kişilik. Kendi çapında bir “fenomen” bile diyebilirim. Bir tür siyasi “Tik Tok” yapıyor sanki. Gerek sorunları ifade biçimi, gerek tepkilerini eyleme döküşü gerekse de partisi CHP ile olan gelgitli ve gerilimli ilişkisi ile dikkat çekmeyi hak ediyor doğrusu. Bunun “pozitif” mi “negatif” mi bir dikkat çekiş olduğu ayrıca tartışılır o başka!

Dedim ya bir türlü karar veremedim. Önceleri göçmenler sorununa yönelik hassas duruşundan dolayı bir miktar sempati ile bakıyordum. Seçim sonrası Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirilerinde geçerli yanlar bulunabilirdi belki de. Ancak hakikaten “ilkesel” mi duruyor yoksa “ihraç istemi”nin intikamını mı alıyor anlayamadım. Daha küçük çapta bir tür “Muharrem İnce vakası” gibi adeta. Hani “Madem öyle, işte böyle” der gibi yani…

Fakat burada Özcan’ı değerlendirirken iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. Özcan dile getirdiklerinde haklı olabilir. Lakin biçim fazlasıyla öne çıktığından içerik ister istemez güme gidiyor. Keşke derdini daha sakin ve olgunca belirtebilseydi. O yüzden fikrine kızılamaz. Tarz ve üslubuna kızılabilir ancak…

Tarzı İrite Edici!..

Kılıçdaroğlu’na yönelik ara sıra çizgiyi aşan çıkışlar, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak ile girdiği sert polemikler ve tabii son yürüyüşü onu diğer parti içi muhaliflerden farklı kılıyor. (CHP’nin ele avuca sığmaz, “haşarı çocuğu” gibi!) Her ne kadar “Asabi” görüntü verse de kendine göre bir “fark” da yaratıyor şüphesiz. Biraz “şovmen” gibi denilebilse de bu çağda medyanın dikkatinin nasıl çekileceğini iyi biliyor gibi…

Ne var ki konuya yaklaşım biçiminin pek “hoş” kaçmadığının farkında değil bence. Talep ve önerilerini sakin bir şekilde yansıtmaması ona puan kaybettiriyor. Bunun farkında mı yoksa bilerek mi böyle yapıyor bilemiyorum. Tarzı ise –maalesef- çok irite edici. En doğru, en haklı lafları etse bile insanı gene de iten bir şeyler oluşuyor. Kendini biraz frenleyebilse çok daha iyi olurdu ama kendi bileceği iş…

Tam Kılıçdaroğlu’nun İstediği Muhalif Tipi!..

O kadar ki CHP Genel Merkezi’ne gelişi bile bir “görüşme”den çok baskına gelir gibi adeta. “Delikanlılık” ile “kabadayılık” arasındaki çizgi bazen muğlaklaşabiliyor. Söylediklerinde haklı bile olsa “itici” olabiliyor. Oysa biraz daha “efendice” durabilse, meramını “adabınca” anlatsa daha çok destek bile alabilir. Belki üslubu ya da fıtratı böyle ama zannımca – daha ciddiye alınmak istiyorsa- bu üsluba biraz çeki düzen verse iyi olur. Bu haliyle Kılıçdaroğlu’nun ekmeğine yağ sürdüğünün farkında bile değil. Tam Kılıçdaroğlu’nun arayıp da bulamadığı muhalif tipi!

Bu yüzden “agresif” tarzı ve “yakışıksız” üslubu vurguladığı birçok “haklı” noktayı bile boşa düşürüyor. Artıya geçebilecekken birden eksiye çeviriyor. Oysa kendine biraz çekidüzen verebilse çok daha anlamlı olabilir. Merak ediyorum acaba çevresinde hiç uyaranı yok mu, yoksa dinletemiyorlar mı? Yahut umurunda mı değil? Öte yandan kabul etmek gerekir ki “dobracı” bir yanı da var. Hiç değilse –çoğu kişi gibi- karnından konuşmuyor. Fakat nedense ayarını pek veremiyor…

“Ultimatomcu” tavır!..

Acaba Özcan, adeta “Ultimatomcu” tavrı ile “Değişim”e nasıl sözcülük edecek? Şu ana kadar kızgın ve “Meydan okuyucu” tutumundan bir türlü kurtulamadı. Adeta racon kesiyor. ( Kendisi daha öncede birkaç kez Kılıçdaroğlu’na benzeri oldukça sert “ihtar”larda bulunmuştu ) Derdini “Uhuletle ve suhuletle” sakince anlatamadı. Genel Merkez önündeki konuşmasıyla da bunu pekiştirdi bence. Nazik ama etkili bir dil geliştiremedi. Elbette insan bir duruma kızabilir, sinirlenebilir ama bunu sürekli bir tarz haline getiremez. Getirirse kendi kaybeder!

Ne yazık ki bu gibi çıkışları gördükçe –hiç meselem olmadığı halde- Kılıçdaroğlu için üzülmeye bile başladım diyebilirim. Siyaset nankör bir meslektir ama bu kadarda olmamalı herhalde. Muhakkak ki herkesin tepkisini dilediği biçimde ifade etme hakkı var. Elbette belli bir olgunluk seviyesini koruduğu sürece. Buradaki sıkıntı da aynı noktada doğuyor bence. Tabii “O zamanda bu kadar ses getirmezdi” denebilir. Sizce nasıl olursa olsun ses getirmek mi önemli yoksa o sesi nasıl dile getirdiğiniz mi?..

Bilemiyorum: Onunda kararını siz verin artık!..

NOT: Tanju Bey hiç kızmasın. O nasıl Kılıçdaroğlu’nu en sert şekilde eleştirme hakkını kendinde buluyorsa bizde onu eleştirme hakkına sahibiz. Sonuçta kamuya açık bir çağrı ve beyanda bulunuyor. Ben sadece gözüme çarpanları dile getirmeye çalıştım. Kimi kalemler gibi “Oh ne güzel Kılıçdaroğlu’na yükleniyor. Görmezden geleyim” diyemem.

13. 07. 2023