* Kan tutan biri olarak doktoru oynamak zor değil miydi?
Hayır canım, onlar vişne suyuydu. Sahneyi çekmeden önce içiyordum (gülüyor).
* Bir röportajında “Seyirci her şeyi unutur” demişsin. Unutulacak bir şey için bu kadar emek vermek, boşa kürek çekmek gibi hissettiriyor mu?
Çoğu zaman. Ama yapabileceğim bir şey yok. Televizyonda hayatta kalman, kanının son damlasına kadar savunman, mücadele etmen çok zor. Yaşlanırsın, bitersin... Mesela ‘Ne kadar benim karakterim bunu yapmaz etmez’ desen de yaptırırlar (gülüyor). Sen direnirsen belki ufak tefek değişiklikler yapabilirsin ama bütünü bozamazsın.
* Sen jön müsün?
Kendim için öyle bir şey diyemem. Ama ben yeri geldiği zaman her şey olabilirim. Bedenim ve zihnime sağlam baktığım sürece buradayım.
* Kendini beğenir misin?
Pek değil.
* Yakışıklı bulmaz mısın yani?
Bazı bazı.
* Hangi anlarda?
Bazen güneşte yanıyorum. Gözlük takıyorum, güzel de bir gömlekle iyiyim (gülüyor)... Bazen en paspal halimlede ‘iyiyim’ dediğim olur. Ama genelde aynaya takılı kalmıyorum.
* Kendini acımasızca eleştirsen...
Geçmişte yaptığım bazı şeyler var. Sinirli değilim diyorum ya, durgun sular birden patlayabiliyor. ‘Keşke ona fazla kızmasaydım’, ‘O duruma düşmeseydim’ dediğim tartışmalarım aklıma geliyor. Bir iş uğruna iki insanın yükselmesi... Keşke olmasaydı.
* Barabar isimli müzik grubunuzla sahne çalışmalarınız devam ediyor. Müzik grubunda olmak mı daha heyecan verici, oyuncu olmak mı?
Asıl işim oyunculuk. Müzikte daha çok zorlanıyorum.
* Neden?
Oyunculuk yaparken bir sahne içime sinmediğinde hemen hissedip harekete geçebiliyorum. Müzikteyse bazen tesisat iyi değilse ya da sesten kulaklarım şiştiyse yaptığım hataları fark etmiyorum.