* Bir önceki karakterin Ali Vefa, Türk dizi tarihine damga vurdu. Yeni karakterinle ilgili insanların beklentisi büyük oldu. Bu üzerinde baskı yarattı mı?
Olmuyor desem yalan olur. Ama ben iş seçebilen biriyim. Daha önce de böyle oldu, ‘Medcezir’den çıktıktan sonra 40 tane ‘Medcezir’ benzeri iş geldi bana. Hepsi aynı roldü. İstemedim.
* Ama bir yandan para kazanman gerekmiyor mu?
Evet ama bir sürü arkadaşım tiyatro yapıyor, geçinebiliyor. Bu, ne aradığına ve ne yaptığına bağlı. Benim gözüm açıkçası ‘hemen olsun’da falan değil. Ben maratoncuyum, 100 metre koşucusu değilim. Beden ve zihin temiz olduktan sonra ben burada varım ve yaparım. Bir de okuduğunda da iş kendini belli ediyor. Bu senaryoyu okuduğumda dişlerim çıkmaya başladı. ‘Bunu oynamam lazım’ dedim.
* O ne demek?
‘Kurdun dişine kan değdi’ derler. Öyle bir şey... Farklı bir kimyaya bürünüyorum. ‘Mucize Doktor’a da o şekilde gitmiştim. “Allah’ın emri peygamberin kavliyle ben bunu istiyorum” dedim, “Bana bunu vermeyecekseniz seçeceğiniz oyuncu, yönetmen ve senaristle değil, gitsin o ailelerle çalışsın” dedim. Nasıl istediğimi anladılar.
* Kan tutan biri olarak doktoru oynamak zor değil miydi?
Hayır canım, onlar vişne suyuydu. Sahneyi çekmeden önce içiyordum (gülüyor).
* Bir röportajında “Seyirci her şeyi unutur” demişsin. Unutulacak bir şey için bu kadar emek vermek, boşa kürek çekmek gibi hissettiriyor mu?
Çoğu zaman. Ama yapabileceğim bir şey yok. Televizyonda hayatta kalman, kanının son damlasına kadar savunman, mücadele etmen çok zor. Yaşlanırsın, bitersin... Mesela ‘Ne kadar benim karakterim bunu yapmaz etmez’ desen de yaptırırlar (gülüyor). Sen direnirsen belki ufak tefek değişiklikler yapabilirsin ama bütünü bozamazsın.