25 Ara 2006 16:01 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

TAMAMI YALAN BİR HABERİ YAPMAK İMKANSIZ DEĞİLMİŞ!..HÜRRİYET HANGİ HABERLE BUNU İSPATLADI?

"Ben 'gazetecilikte yalan haber olmaz,en yalan haberin bile doğru bir tarafı bulunur' diye düşünür,söylerdim.Meğer,tepeden tırnağa yalan bir haber de yapılabilirmiş"

Tamamı yalan bir haberi yapmak imkansız değilmiş

Haberi 'şöhret bulmuş' sıfatıyla anmak istemiyorum. Şu meşhur 'araştırmacı gazetecilik faciası!' y, 'facia'yı zamanında yakaladı. Yalan haberler listesine bir başörtüsü haberi daha eklendi.

Dinle uzaktan veya yakından ilgili mevzularda toplumun çok uzağında kalan bir bakışaçısı, gerçeği göstermek yerine, tipik 'Babıali' refleksiyle, kendi kuruntularını, kendi komplekslerini piyasaya sürüyor. 'Olağan şüpheliler' teorisini işletiyor ve Türkiye'nin enerjisinin en az yarısını tüketen bize özgü 'gerilim'i yaşatmak için her türlü yalanı mubah sayıyor. Mubah ne kelime, fazilet sayıyor.
YİNE BABIALİ REFLEKSİ

Geçen hafta, bir gazetecinin, torunu yaşındaki insanları töhmet altında bırakan 'araştırmacı gazetecilik'i, bu Babıali refleksinin ardındaki 'saik'leri gösteren bir 'örnek olay'dı.

Güya, başörtülü bir doktor, bir hastanın 'testis'lerinin filmini çekmekten imtina etmişti.

Yeni Şafak, bu tuhaf haberi hemen gündeme aldı. Kısa sürede anlaşıldı ki, haberin iler tutar bir tarafı yok. Bütün bunlar sıcağı sıcağına okurlarımıza yansıtıldığı için, detaylara girmeye gerek duymuyorum.

Ben, 'gazetecilikte yalan haber olmaz, en yalan haberin bile doğru bir tarafı bulunur' diye düşünür, söylerdim. Kabul etmeliyim ki 'araştırmacı gazetecilik' olayı, benim savımı yerle bir etti. Meğer, tepeden tırnağa yalan bir haber de yapılabilirmiş.

İyi ki acemi bir muhabirin değil, 'usta' bir 'araştırmacı gazeteci'nin işi. Acemi ya da ortalama bir muhabir yapsaydı aynı haberi, herhalde çok başı ağrırdı.

YANILMAYA HAZIR OLANLAR YANILIR

Meselenin önemli kısmı, okuyucunuza saygıyla ilgili. Okuyucuyu değerli bulursanız, ona yalan söyleyemezsiniz. Kendinizi, sizi okuyan toplumun bir parçası olarak görürseniz, toplumu aldatmanın kendinizi aldatmak demek olduğunu düşünürsünüz.

Şimdi sıra geldi, 'Kütahya'daki sahte peygamber' haberine. Yeni Şafak okurları, bu haberin gazetelerinde 'sahte paygamber'lik olgusunun altı çizilerek verildiğini hatırlarlar. Olaya 'aşırı iyimser' bakarak bazı gazetelerin bu haberlere gösterdiği ilginin İslam'a hizmet amacı taşıdığını bile söyleyebilirsiniz.

Şöyle bir yorum yanlış mı olur? Böyle haberler, dini hayatla ilgili 'negatif' bir imaj oluşturmayı hedefliyor olabilir. 'Görevini yapmayan başörtülü doktor' ve 'başörtülü sahte peygamber' imgeleri ardarda kullanılarak, yanılmaya hevesli olanların yanılması kolaylaştırılabilir.

Bunlarda fayda umanları bir ölçüde anlayabiliriz. Hiç olmazsa 'yanılmaya hevesli olanlar malzemesiz kalmasın' diye düşünmenin hayatta bir karşılığı vardır. Ama bu işleri yalanlarla doğruları birbirine karıştırarak yapmanın sakıncalı bir tarafı olduğu gözardı edilmemeli. Yalanı sık sık kullandığınızda, doğrularınız da yalan muamelesi görmeye başlar.

Başlar değil, çoktan başladı.