21 Şub 2011 12:51 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:03

TAHRİK EDİLEN ERKEK KADINA SALDIRIR! ZAMAN YAZARINDAN PROFESÖRE DESTEK GELDİ!

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerinden Orhan Çeker'in "Dekolte giyersen tecavüze uğrarsın" sözlerine Ali Bulaç'tan destek geldi.

Organizmanın tepkileri

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerinden Orhan Çeker’in bir soruya verdiği cevap malum kesimlerin tepkilerine yol açtı.

Prof. Çeker şöyle demektedir: "Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra şikâyet etmen makul değil. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyen kadının da etkisi küçümsenemez." (17 Şubat 2011, Zaman).

Kıyametleri koparanlar Çeker’i adeta lince tabi tuttular. YÖK harekete geçti, savcılık inceleme başlattı. Olaya yakından bakalım:

1) İslami kimliği olan akademisyenler ifade özgürlüklerini kullanmaya sıra geldiğinde, demokrasiyi ve üniversitenin bilimsel özgürlüğünü dillerinden düşürmeyenlerin nasıl bir anda yasakçı kesildiği bir kere daha ortaya çıktı.

2) Modern kadın bakış açısı veya feminizmin derin etkisindeki muhafazakâr yazarlar, yine özür dileyici üsluplarıyla ortaya çıkıp Nur Sûresi’nin 30. ayetini delil göstererek, aslolan "erkeğin gözlerini haramdan sakınması gerektiğini" hatırlattılar. Bu doğruydu. Ama 31. ayet de, çıplaklığı, zineti ve teşhiri yasaklamaktadır. Yani harama ve zinaya götüren yollar ve davranışlar -dolayısıyla tahrik edici kıyafetler, çıplaklık- da haramdır. Dahası bir müçtehit edasıyla Ebu Hanife ve İmam Gazali dönemindeki fetvalarla bugüne bakılmayacağını söylediklerinde, ya asl’sız ve usulsüz içtihat yapıyorlar ya da farkında olmaksızın Mekkeliler gibi "Bu geçmişlerin masallarıdır", bugün şartlar çok değişti demeye getiriyorlar.

Modern psikoloji kendini, "dış uyarıcılar karşısında organizmanın verdiği tepkileri ölçen bilim" şeklinde tanımlar. Bir organizma olarak tasarlanmış bulunan insan dış dünyadan birtakım uyarıcılar alır, bunlara çeşitli seviyelerde ve şiddette tepkiler verir. Modern psikoloji, biyoloji ve fiziğin yöntemlerini kullanarak bu tepkileri ölçülebilir hale getirerek matematiğin diliyle ifade eder. Buna göre, bir erkek organizması, çıplak kadın bedeniyle karşılaştığında, cinsel arzu duyar. Çünkü çıplak beden ona uyarıcı mesaj vermiştir, uyarıya rağmen erkek herhangi bir istek duymuyorsa, sorun var demektir. Eğer kadın kısmen veya tamamen teşhir ettiği çıplak bedeniyle erkeğe cinsel mesaj vermiyorsa yeterince cinsel cazibeye sahip olmadığı düşünülür.

Bir erkek iki durumda kitlesel teşhire sunulmuş bedene cevap vermez: 1) Kendini denetler, arzusuna hakim olur. Bu ideal durumdur; 2) Uyarıya rağmen kadın bedeni onun için herhangi bir anlam ifade etmez. "Aşırı uyarılma"nın söz konusu olduğu plajda genellikle böyle olur.

Cinsel açlığın yaygın ve kadına ulaşmanın zor olduğu durumlarda, sürekli olarak uyarılan erkek, -haram gibi normlara sahip değilse- fırsatını bulduğunda kendisini uyaran -tahrik eden- kadına yönelir, rıza ile karşılık bulamazsa duruma göre saldırır. Erkekler günün her saatinde sokakta, televizyon ekranlarında tahrik edilmektedir. Büyük kentler yüz binlerce cinsel yönden cinsel aç bekar ve habire tahrik olmakta olan erkekle doludur. Dekolte kıyafetle erkeğin karşısına geçen kadının erkeği tahrik etmediğini iddia etmek deneysel pratiklerce yalanlanmaktadır.

Tabii ki, tahrik tecavüz suçunun mazereti veya gerekçesi değildir, ama sebebidir. Cinsel tahrik veya çıplaklığı tecavüz suçuna mazeret veya gerekçe sayamayız ama, sebepleri göz ardı ettiğimizde ne kadar gerçekçi davranmış oluruz, bunu soralım. Prof. Orhan Çeker bu olguya dikkat çekmekte, tahrike verilen tecavüz suçunun "sürpriz" olmayacağına söylemekte, ayrıca tecavüz suçunun "iğrenç" olduğunu belirtmektedir. Ahzab, 59. ayette "başörtüsü hükmüne gösterilen iki illet"ten biri "Müslüman kadınların öyle (başörtülü) tanınmaları" diğeri "eziyet görmemeleri" değil mi? Tecavüz veya cinsel taciz tam da ayetin "eziyet" dediği şeydir.

Sayın Çeker hakkında başlatılan incelemenin sonucunu sabırla bekleyeceğiz. Bu, sözü eğip bükmeyen dindarların ne kadarlık ifade özgürlüğüne sahip olduklarını göstermesi bakımından iyi bir kıstas olacaktır.

Ali Bulaç/Zaman