Taha Akyol içini Esra Elönü'ye döktü: Mahallemi değiştirmedim!
Yeni Yüzyıl yazarı Esra Elönü'nün AK Parti, başkanlık sistemi, 'paralel yapı' gibi konularla ilgili sorularını Taha Akyol yanıtladı.
Gazeteci Esra Elönü, Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde gerçekleştirdiği
röportajlarına devam ediyor. Elönü bu kez Hürriyet yazarı Taha
Akyol'u "Gözaltı"na aldı.
İşte o röportajdan bir bölüm:
İyi ki cuma vakti öncesi röportaj yapmaya gitmişim, Taha Akyol’dan
babacan ve entelektüel hutbemi aldım. Kafamdaki soru işaretleri
hatalı sollama yapsa da Taha Akyol, korna sesini bile musikiye
uyduran naiflikte tarzıyla sorularımı cevaplara ulaştırdı. Alalım
ilk soruyu...
Taha Akyol mutsuz musunuz?
Valla kendimi mutlu hissettiğim anlar da mutsuz hissettiğim anlar
da oluyor. Mutlu hissettiğim anlar; beğendiğim bir yazı yazdığım,
beğendiğim bir çalışmamın kitap olarak çıktığı, evimde olduğum
anlardır. Bir ev erkeğiyim. Bir de 9 aylık torunum var, onunla
beraber olduğum anlardır. Fakat politikadaki asabiyeti, kötüye
gidişi, kutuplaşmayı, otoriterleşmeyi gördüğümde çok mutsuz
oluyorum.
Şu anda öyle bir durum mu var?
Öyle bir durum var tabii. Yok mu?
Tanıdığım naif yazarlardan birisiniz ama son zamanlarda
kızgın caiz olursa mangallık yazılar okuyorum sizden,
niye?
Hâlâ sakin yazdığım kanaatindeyim. Sizin bu nitelemenizi ciddiye
almam gereken bir eleştiri olarak görüyorum, ciddiye alacağım. Ama
ben hâlâ sakin yazdığım kanaatindeyim. Bağırmanın çağırmanın bu
kadar geçerli olduğu bir ortamda ben hâlâ bağırıp çağırmadan
yazdığımı düşünüyorum.
Referansım Ali Fuat Başgil
Liberalizm denince akla gelen isimlerden birisiniz, Atilla
Yayla da öyle… Fakat söyledikleriniz birbirine zıt düşüyor. John
Locke yaşasaydı hanginizi onaylardı?
Bir şey diyemem. Yani Atilla Yayla kendi doğru bildiği istikamette
yazıyor, ben kendi doğru bildiğim istikamette yazıyorum. Ben yalnız
Atilla Yayla’nın içinde bulunduğu liberal düşünce grubuna her zaman
‘Sizin muhafazakârlığınız eksik’ derdim. Kendimi sadece muhafazakâr
liberal olarak nitelemiyorum. Benim muhafazakârlığım da
liberalliğim de var. Onun için benim liberalliğimi Türkiye’de
referans yapabileceğim tek isim Ali Fuat Başgil’dir. Ben kendimi
batılı liberal düşünürlere referans yaparak, tamam okudum onları
ama referans olarak tanımıyorum. Bu konuda hukuk, demokrasi, hak ve
hürriyetler konusunda benim referansım, hocam Ali Fuat
Başgil’dir.
Atilla Yayla’nın başkanlık sistemiyle ilgili son sözlerini
okudunuz mu?
Yani bir liberal başkanlık sistemini de savunabilir, parlamenter
sistemi de savunabilir. Çünkü ikisi de demokratik olabilir. Önemli
olan içinde bulunduğunuz politik duruma göre getirilmek istenen
sistem hakkındaki tavrınızdır. Ben Adalet ve Kalkınma Partisi’nin
getirmek istediği başkanlık sisteminin liberal demokrasiyle
bağdaşık olduğunu görmediğim için karşı çıkıyorum. Turgut Özal’ın
savunduğu başkanlık sistemine de ‘başkanlığa geçmek zor,
parlamenter sistemi düzeltmek daha iyi’ diye karşı çıkıyordum.
Halbuki şimdi teklif edilen başkanlık sistemine hem sistem
değiştirmek çok zordur buna gerek yok hem de talep edilen başkanlık
sisteminde kuvvetler ayrılığı prensibi zayıftır diye karşı
çıkıyorum şimdi.
ABD’de oluyor, burada niye olmasın?
Valla sistemler bir ülkeden ötekine plant edilemez. Bu mümkün
değil. Amerika’da bağımsız devletler birleşerek bir federasyon
kurdular. Federal sistem bir birleşme dinamiği olarak ortaya çıktı.
Amerika’daki başkanlık sisteminin önemli bir unsuru olan
federalizm, Türkiye’de birleşme unsuru olmaz ayrışma unsuru olur.
Kültürleri son derece farklı. Şimdi Burhan Kuzu başkanlık sistemini
savunan kitabında diyor ki ‘Başkanlık sistemi Amerika’da başarılı
oldu, Latin Amerika’da başarısız. Çünkü Latin Amerika’daki partiler
sürü partileri gibidir, verilen emri yaparlar’. Ondan sonra başka
bir konuşmasında da bugünkü parlamenter sistemde Türk
parlamentosunu eleştirirken ‘Milletvekilleri sürü gibi emir verince
parmak kalkıyor’ diyor. Bu kültürde başkanlık sistemi ne olur? İşte
ben buna karşı çıkıyorum.
Teröre destek iddiası iftira
Doğan Grubu terör propagandası yapmaktan ne zaman vazgeçer?
Ya da yaptı mı diyelim, suya ve sabuna dokunmayan soru
olsun...
Haksızdı o eleştiri. Doğan Grubu hiçbir zaman terörü desteklemedi.
Doğan Grubu teröre karşıdır. Teröre, PKK’ya karşı en çok yazı yazan
yazarlardan birisi benim. Hatta AKP’li yazarlar KCK’nın ne olduğunu
bilmezken KCK’nın ne olduğu hakkındaki yazıları ben yazdım ve bana
niye yazıyorsun demedi hiç kimse. Ben Doğan Grubu’nun terörü
desteklediği iddiasını bir iftira olarak görüyorum.
Siz kurumunuzun aldığı tavrın aksine yazılar yazdınız,
terörü ve Demirtaş’ın siyasetini eleştirdiniz...
Demek bu kuruluşta ifade hürriyeti var.
Merak ettiğim bu konuları o arkadaşlarınızla konuşmuyor
musunuz?
Konuşuyoruz. Kimse niye böyle yazıyorsun demediği gibi aksine ‘Çok
iyi yazmışsın bu tarafını hiç bilmiyorduk’ diyenler çok oldu. Şunu
tekrar söylüyorum: Türkiye’de iktidar yanlısı medya KCK’nın ne
olduğunu benden öğrendi, benim yazılarımdan öğrendiler.
Evet, buna bende şahidim…
Bak sen de şahitsin… Onlar iktidarla PKK müzakere yaparken başka
bir tavır aldılar, iktidarla PKK çatışmaya girince başka bir tavır
aldılar. Çözüm sürecinin prensipte doğru olduğunu ama uygulamada
KCK gibi çok ciddi bir totaliter problemin bulunduğunu ve buna çok
dikkat edilmesi gerektiğini yazdım. Türkiye’de ak, kara diye tasnif
etmek maalesef kolay olduğu için analitik düşünen insanların böyle
bir sıkıntısı var. Ya akın içine itiliyorlar ya karanın içine
itiliyorlar. Çözüm sürecinin prensibi doğrudur fakat KCK gibi
totaliter bir yapının ne olduğunun bilinmesi lazımdı. İktidarı
destekleyenler bunu bilmeden desteklediler. Şimdi de yine analitik
bir eleştiri getirmeden kahrolsun düşman edasıyla
eleştiriyorlar.
Peki iktidarda kimin olması gerekiyordu ki buna terör
denilsin?
Şunu söyleyeyim: Ben her devirde iktidardan ve muhalefetten
bağımsız kendi düşüncelerimin sözcüsü olmaya, kendi doğrularımın
sözcüsü olmaya birinci derecede önem verdim. Ben Turgut Özal’ı çok
kuvvetle destekledim. Kendisine de çok yakındım, Turgut Ağabey diye
hizmet ederdim. Fakat Turgut Özal’ın partisi 28 Şubat dönemine
girdiği zaman bu artık Turgut Özal’ın partisi değildir. Ben Adalet
ve Kalkınma Partisi’nin Avrupa Birliği, liberalleşme,
demokratikleşme, piyasa ekonomisi konusundaki bütün icraatını
destekledim, bana yandaş denildi. Şimdi o prensiplere aykırı
gördüğüm icraatını eleştiriyorum, bu defa da muhalif deniyor. Ben
her devirde aynı prensipleri savunmaya dikkat ettim. Bu prensipler
bireysel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı,
demokrasi gibi değerlerdir.
Önceden AK Parti’yi destekliyordunuz
Destekledim.
Şimdi ne oldu?
AK Parti’yi AK Parti olarak desteklemedim. Ortaya koyduğu icraat ve
program olarak destekledim. Bugün şunu da söylüyorum parti programı
olarak en iyi parti AK Parti’dir. Fakat kendi programını
uygulamayan parti de AK Parti’dir. Mesela AK Parti’nin programında
diyor ki ‘Biz yolsuzlukla mücadele için savcıların yetkilerini
artıracağız. Dokunulmazlıkları, kürsü dokunulmazlığı ile
sınırlandıracağız’. Ben bunu AK Parti’nin programındaki bu prensip
çok güzeldir diye yazdığım zaman bana AK Parti’ye yeminli düşman
olanlar yandaş dediler. Şimdi niye bu prensibi uygulamıyorsun diye
eleştiriyorum bu defa da AK Partililer ‘Sen karşıya geçtin,
mahalleni değiştirdin’ diyorlar. Hayır kardeşim, dokunulmazlıkları
parlamento faaliyetleriyle sınırlamak doğruysa her devirde herkese
karşı doğru olmalı. Yanlışsa dün niye buna yanlış demediniz?
Şimdi niye kızdınız?
Yok, yok, hayır... Mesela AK Parti’nin program ve tüzüğünde
milletvekillerinin önseçimle belirlenmesi var. Öyle mi yapıyorlar?
Şimdi bir yazar çıkıp bak ne güzel AK Parti’nin programında ön
seçim var diye AK Parti’yi övdüğü zaman yandaş oluyor, programınızı
uygulamıyorsunuz diye eleştirdiği zaman da düşman oluyor.
Türkiye’deki fikir düzeyini görüyor musunuz?
ELEŞTIRILECEK OLANLA SUÇU AYIRMAK LAZIM
Gülen Cemaati’ne ‘paralel örgüt’ diyor musunuz?
Siyasi nitelemeler yapmam. Gülen Cemaati hakkında iktidarın
söylediği kelimelerle iddianame yazılmasını da doğru bulmam.
Soruşturma açıldığı zaman iddianamedeki iddia suçlanan eylemle
ilgili olmalıdır. O eylemin dışına çıkan bir suçlama olmaz.
Kanunsuz dinleme mi yapmışlar o suçun adı kanunsuz dinlemedir. Gezi
olayları hakkında iktidar ne dedi? ‘Bu bir darbe teşebbüsüdür’
dedi. Bu bir darbe teşebbüsü değildi, bu bir toplumsal olaydı.
Yumuşak davransaydı daha çabuk biterdi ve daha iyi olurdu. Ama
iktidar buna darbe teşebbüsü dediği için savcılar darbe
teşebbüsünden müebbet hapis isteyerek davalar açtılar. Hepsi beraat
ediyor.
Polisin şiddetinin provokasyon olduğunu düşünemez
miyiz?
Bu komplo teorisi olur. Ben henüz bu konuda bir delil görmedim.
Delil varsa sen söyle. Polisler destan yazdı denmedi mi? Bu bir
provokasyonsa destan yazdı diyen kimdi? Polis provoke ederken polis
aşırı güç kullanmamalıdır diye açıklama yaptın mı?
Gülen’in bir gülüşüne her şeyi feda edecek yapıyla devlet
nasıl mücadele etmeliydi?
Bak ben bahsettiğin ‘Hayat Yolu’ adlı kitabımda mistik
yapılanmaları, bireyin özgürlüğüne yer vermeyen sık dokulu
toplulukları eleştirdim. Böyle bir şeyi benim tasvip etmem mümkün
değil. Ama böyle bir şey kanun içerisinde, hukuk içerisinde kalmak
kaydıyla özgürlüğe sahiptir. Anlaştık mı? Ben tarikatları bireyin
özgürlüğünü önüne vermediği için tasvip etmem. Fakat tarikatlara
düşman muamelesi yapılmasını da doğru bulmam. Eleştirilecek olanla
suç olanı birbirinden ayırmak lazım.
Size karşı olan eleştirilerin çoğu bir tek paralel yapıya
dokunmadığınız yönünde...
Şimdi bakın bugün Türkiye’de Cemaat’in söz konusu olmasının sebebi
hükümetin Cemaat’in üzerine gitmesi. Ben bu gidişte bir imha
siyaseti görüyorum. Ben bu gidişte hukuka işlenen suçun üstüne
gidilmesi kanaatindeyim fakat hukuku uyulmadığı kanaatindeyim.
Şimdi böyle bir mücadelede ben koroya katılarak kahrolsun bunlar
bireysel özgürlüğü ortadan kaldıran totaliter bir teşkilattı diye
davranmayı etik bulmam. Ancak etik olarak şunu söyleyebilirim ben
suçu olanların üzerine gidilsin ama suçluyla suçsuz birbirine
karıştırılmasın. Kuruyla yaş birbirine karıştırılmasın.
Cemaat yargısıyla Aydın Doğan arasında arabuluculuk
yaptığınız doğru mu?
Ne yapmışım mesela? Örnek var mı?
Taha Akyol’dan öğrenmeye geldim
Hah... Sen bunu Taha Akyol’a sorarsın. Taha Akyol’a sordun,
cevabını verdin. Bu Türkiye’de insanlarda ne kadar önyargı
mühendisliği yapılarak güdüldüğünü gösterir bu anlattığın olaylar.
Değil mi? Dün şöyle bir şeytan yaratıyorsun, bugün melek oluyor
ertesi gün bugün melek dediğin tekrar şeytan oluyor. Bu siyasetin
konjonktürüne göre değişen şeyler. İşte benim isyanım buna. Siyaset
her şeyden değerli olamaz. Siyaset ahlaktan değerli olamaz,
hukuktan değerli olamaz. Siyaset insanlıktan, insani
davranışlardan, nezaketten üstün olamaz. Şimdi bu saydıklarıma göre
siyaset ne ölçüde bunlara uyuyor bir bak. Siyasi hırs...
Kerbela’nın sebebi siyasi hırs değil midir? Bitti... Nelere kadir
siyasi hırs görüyor musun?
Cemaat’e sempatiniz var mıydı?
Ben Cemaat’in okullarına, kibar davranışlarına, eğitimi teşvik
etmelerine, sosyal olmalarına her zaman saygı duydum. Bu doğru bir
hareketti. İslam tarihinde maalesef misyonerlik diye bir gelenek
yok. Cihat değince hep böyle savaş falan anlaşılmıştır bunlar bir
tür misyoner olarak da çalışıyorlardı. Düşün yani kalkıp Afrika’ya
gidiyor, buna saygı duyulur. n Yargıyla değil Cemaat imamıyla
halledilebilen bir sistemde adalet nasıl sağlanacaktı? Neşter
vurulmasaydı ne olacaktı? - Şimdi yargıda cemaat yanlış olduğu gibi
yargıda ideoloji de yanlıştır. Bireysel cemaat olabilir, bunu
Başbakan da söyledi, bireysel olabilirler diye. Bireysel cemaat
olur, tarikat olur… Dini hayatında, özel hayatında cemaatle
birlikte hareket eder ama kürsüye oturduğu zaman kanun, içtihat ne
diyorsa ona bakar.
RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYINIZ