08 Şub 2011 11:15
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:01
SUSTURUN BU ADAMI! NAGEHAN ALÇI'NIN HINCAL ULUÇ İSYANI!
Hıncal Uluç yazmaya devam ettikçe bu kötülükleri yapmaya devam edecek, kaleminden daha çok kan damlayacak.
Bu ahlak faşizmine bir cevabınız yok mu?
Hıncal Uluç bana zamanında hem köşesinden hem de bizzat destek vermiş, yardımcı olmuş bir meslek büyüğüm. ’Hıncal Abi’ diye hitap ettiğim ve sevdiğim bir meslektaşım. Cuma günümün zehir olması, sizlere cumartesi günkü yazımı yollayamamam da bu yüzden. Sevip saydığım bir gazetecinin kanımı donduran, midemi bulandıran yazısı karşısında ne yapacağımı bilemememden... Bu nedenle o yazıyla ilgili süzgeçsiz duygularımı ancak şimdi, dört günün ardından seslendirebiliyorum...
***
Salt aykırı olmanın pek bir makbul olduğu, ancak aykırılığın en zayıf halkalar üzerinden yapılabildiği bir medya düzeni burası. Oh ne ala! Vur arkasında kimsesi olmayana! Vur faturasını ödetmeyecek insanlara! Vur arka bahçesinde kabadayısı olmayan kadınlara! Gelsin üç beş eleştiri, şöhretine şöhret kat, sonra da devam! Olur mu böyle şey? Bayanlar, baylar Hıncal Uluç’un o malum yazısından sonra ellerimizi vicdanlarımıza koyup soralım: İnanmadığı muhafazakar değerler üzerinden popülizm yapan bir yazarı yaşatmaya devam edecek miyiz? Onu da Oktay Ekşi gibi vicdanlarımızın değil otoritelerin susturmasını bekleyecek miyiz? Yoksa?
Uluç, 72 yaşında. Ölüm fikriyle barışık olmadığı için olsa gerek, hiç ölmeyecekmiş gibi bir muhterislikle yaşıyor ve öyle de yazıyor. Son zamanlarda bariz bir ’kötülük hastalığı’na tutuldu. Unutulmamak ve konuşulmak için yapabileceği her kötülüğü, her şeytanlığı, her ama her ’aykırılığı’ yapıyor...
***
Ahlaka aykırılık, vicdana aykırılık, insanlığa aykırılık... Aklınıza gelebilecek her türlü ’ben tersten çakarım’ hali. Korkarım Hıncal Uluç yazmaya devam ettikçe bu kötülükleri yapmaya devam edecek, kaleminden daha çok kan damlayacak. Onu seven bir genç meslektaşı olarak yukarıdaki ’yoksa’yı tamamlıyorum: Yoksa artık Uluç’un yazılarına onurluca son vermesinin zamanı gelmedi mi?
İsterseniz cevabımızı vermeden önce hafızamızı biraz tazeleyelim... Tarih 26 Şubat 2009. Bu aralar ’ahlak zabıtası’ olmaya soyunan Uluç, arkadaşı olan bir şarkıcıyı meşru göstermek uğruna kokaine bakın nasıl methiyeler düzmüş:
’Bir defa bir terim yanlışlığına son verelim... Kokain uyuşturucu değil, eroin gibi... Tersine... Uyarıcı... Uyardığı da seksüel duyular...
Bu yüzden eroin genelde sokakların maddesiyken, kokain dünyanın her yerinde üst sınıfın, yüksek sosyetenin ve sanat dünyasının kullanımındadır.
İddia edildiği gibi erkeğe seksüel güç, iktidar katar mı bilemem. Ama rahatlatıcı olduğu kesin. Erkeğin en büyük sorunu da psikolojik olunca, engel kalkıyor. Aynı rahatlamayı kadına da verince, en çılgın fanteziler, kokain almış çiftler ya da gruplar arasında gerçekleştirilebiliyor...’
Sabah gazetesinde yayınlanabilmiş ’uyuşturucu methiyesi’ bu yazıyı neden yazmış acaba bu günün ’ahlak bekçisi’ Uluç? Üstelik uyuşturucu kullanan şarkıcının ismi evli bir erkekle ilişkiye de karışmışken... Yani iki yıl önce onay veriyormuş da şimdi mi ahlak anlayışını değiştirmiş Uluç? Ya da kadın bekar-erkek evli ise tamam, kadın evli-erkek bekar ise olmaz mı?
***
Bakın Uluç’un yazılarından bir örnek daha. Bugünkü pozisyonuna taban tabana zıt ve doğru tavır sergilediği örnek bu kez. Şamil Tayyar’ın büyük bir yanlış yaparak yayınladığı Tuğrul Türkeş ve Güler Kömürcü arasındaki seksüel içerikli diyaloglar üzerine ’Bu ülkede ve dünyanın tüm demokrasi ile yönetilen ülkelerinde özel hayatın gizliliği esas değil midir?’ diye sorduğu yazısı. (Şamil Tayyar da bu vesileyle kendi ayıbını meşru göstermeye çalışmasın! Bu gün Uluç ne kadar büyük bir ayıp ettiyse o gün Tayyar da o kadar büyük bir ayıp etmişti!’)
Ben bazı yazarlar gibi Uluç’un kendi hayatında muhafazakar mı liberal mi olduğuyla ya da kiminle yanak yanağa poz verdiğiyle ilgilenmiyorum. Bunların hepsi özel hayat seçimleri. Ve kimsenin ahkam alanına girmez! Ben salt Uluç’un okura sunduğu birbiriyle çelişkili duruşu, ’şeytan taşlama’ riyakarlığı ve sırf popülarite uğruna pompaladığı ’ahlak faşizmi’ ile ilgileniyorum. Ve bu yazarı artık senin, benim, bizim, kısacası vicdanı olan herkesin susturması gerektiğini söylüyorum!
Nagehan Alçı/www.akşam.com.tr
Hıncal Uluç bana zamanında hem köşesinden hem de bizzat destek vermiş, yardımcı olmuş bir meslek büyüğüm. ’Hıncal Abi’ diye hitap ettiğim ve sevdiğim bir meslektaşım. Cuma günümün zehir olması, sizlere cumartesi günkü yazımı yollayamamam da bu yüzden. Sevip saydığım bir gazetecinin kanımı donduran, midemi bulandıran yazısı karşısında ne yapacağımı bilemememden... Bu nedenle o yazıyla ilgili süzgeçsiz duygularımı ancak şimdi, dört günün ardından seslendirebiliyorum...
***
Salt aykırı olmanın pek bir makbul olduğu, ancak aykırılığın en zayıf halkalar üzerinden yapılabildiği bir medya düzeni burası. Oh ne ala! Vur arkasında kimsesi olmayana! Vur faturasını ödetmeyecek insanlara! Vur arka bahçesinde kabadayısı olmayan kadınlara! Gelsin üç beş eleştiri, şöhretine şöhret kat, sonra da devam! Olur mu böyle şey? Bayanlar, baylar Hıncal Uluç’un o malum yazısından sonra ellerimizi vicdanlarımıza koyup soralım: İnanmadığı muhafazakar değerler üzerinden popülizm yapan bir yazarı yaşatmaya devam edecek miyiz? Onu da Oktay Ekşi gibi vicdanlarımızın değil otoritelerin susturmasını bekleyecek miyiz? Yoksa?
Uluç, 72 yaşında. Ölüm fikriyle barışık olmadığı için olsa gerek, hiç ölmeyecekmiş gibi bir muhterislikle yaşıyor ve öyle de yazıyor. Son zamanlarda bariz bir ’kötülük hastalığı’na tutuldu. Unutulmamak ve konuşulmak için yapabileceği her kötülüğü, her şeytanlığı, her ama her ’aykırılığı’ yapıyor...
***
Ahlaka aykırılık, vicdana aykırılık, insanlığa aykırılık... Aklınıza gelebilecek her türlü ’ben tersten çakarım’ hali. Korkarım Hıncal Uluç yazmaya devam ettikçe bu kötülükleri yapmaya devam edecek, kaleminden daha çok kan damlayacak. Onu seven bir genç meslektaşı olarak yukarıdaki ’yoksa’yı tamamlıyorum: Yoksa artık Uluç’un yazılarına onurluca son vermesinin zamanı gelmedi mi?
İsterseniz cevabımızı vermeden önce hafızamızı biraz tazeleyelim... Tarih 26 Şubat 2009. Bu aralar ’ahlak zabıtası’ olmaya soyunan Uluç, arkadaşı olan bir şarkıcıyı meşru göstermek uğruna kokaine bakın nasıl methiyeler düzmüş:
’Bir defa bir terim yanlışlığına son verelim... Kokain uyuşturucu değil, eroin gibi... Tersine... Uyarıcı... Uyardığı da seksüel duyular...
Bu yüzden eroin genelde sokakların maddesiyken, kokain dünyanın her yerinde üst sınıfın, yüksek sosyetenin ve sanat dünyasının kullanımındadır.
İddia edildiği gibi erkeğe seksüel güç, iktidar katar mı bilemem. Ama rahatlatıcı olduğu kesin. Erkeğin en büyük sorunu da psikolojik olunca, engel kalkıyor. Aynı rahatlamayı kadına da verince, en çılgın fanteziler, kokain almış çiftler ya da gruplar arasında gerçekleştirilebiliyor...’
Sabah gazetesinde yayınlanabilmiş ’uyuşturucu methiyesi’ bu yazıyı neden yazmış acaba bu günün ’ahlak bekçisi’ Uluç? Üstelik uyuşturucu kullanan şarkıcının ismi evli bir erkekle ilişkiye de karışmışken... Yani iki yıl önce onay veriyormuş da şimdi mi ahlak anlayışını değiştirmiş Uluç? Ya da kadın bekar-erkek evli ise tamam, kadın evli-erkek bekar ise olmaz mı?
***
Bakın Uluç’un yazılarından bir örnek daha. Bugünkü pozisyonuna taban tabana zıt ve doğru tavır sergilediği örnek bu kez. Şamil Tayyar’ın büyük bir yanlış yaparak yayınladığı Tuğrul Türkeş ve Güler Kömürcü arasındaki seksüel içerikli diyaloglar üzerine ’Bu ülkede ve dünyanın tüm demokrasi ile yönetilen ülkelerinde özel hayatın gizliliği esas değil midir?’ diye sorduğu yazısı. (Şamil Tayyar da bu vesileyle kendi ayıbını meşru göstermeye çalışmasın! Bu gün Uluç ne kadar büyük bir ayıp ettiyse o gün Tayyar da o kadar büyük bir ayıp etmişti!’)
Ben bazı yazarlar gibi Uluç’un kendi hayatında muhafazakar mı liberal mi olduğuyla ya da kiminle yanak yanağa poz verdiğiyle ilgilenmiyorum. Bunların hepsi özel hayat seçimleri. Ve kimsenin ahkam alanına girmez! Ben salt Uluç’un okura sunduğu birbiriyle çelişkili duruşu, ’şeytan taşlama’ riyakarlığı ve sırf popülarite uğruna pompaladığı ’ahlak faşizmi’ ile ilgileniyorum. Ve bu yazarı artık senin, benim, bizim, kısacası vicdanı olan herkesin susturması gerektiğini söylüyorum!
Nagehan Alçı/www.akşam.com.tr