SURİYE POLİTİKASI İFLASIN İFLASI! YENİŞAFAK YAZARINDAN HÜKÜMETE AĞIR ELEŞTİRİ
Yeni Şafak köşe yazarı Cem Küçük Reyhanlı patlamasını analiz ettiği yazısında hükümetin dış politikasını eleştirdi.
İşte o yazı..
El-Muhaberat taşeron olduğuna göre
1953 yılında İran’da Musaddık CIA ve MI6’nın muazzam operasyonuyla devrildi. Bu operasyonu ABD Başkanlarından Roosevelt’in torunu Kermit Roosevelt yürüttü. ABD ve İngiltere bu operasyonu icra ederken kimse işin içinde onların olduklarını tahmin bile edemiyordu.
O dönemde bir gazeteci ya da siyasi çıkıp da bu operasyonun arkasında CIA ve MI6 var deseydi, muhtemelen ciddiye alınmazdı. Nereden çıkardın bu uçuk fikri denirdi. Sonra ortaya çıkan bilgiler meğer Musaadık’ı Batı’nın devirdiğini net bir şekilde ortaya koymuştu.
Bazen büyük istihbarat teşkilatları kendilerini öyle kamufle ederler ki, kamuoyunun mesela Muhaberat ya da Savama yaptı diye bildiği olayların arkasında onlar çıkar. Reyhanlı’da meydana gelen ve 50 vatandaşımızın öldüğü elim patlama aslında böyle bir olaya işaret ediyor.
Bu tür patlamalar sadece can almakla kalmaz, aynı zamanda dünya siyasetini de dizayn eder. Reyhanlı patlamasını eğer El-Muhaberat yaptıysa, hiç mesele yok. Suçlu belli. Olayı fazla kurcalamaya gerek yok. Ama ya o yapmadıysa? Ya gerçek operatörler her zamanki gibi perde arkasında kendini unutturduysa?
Bugüne kadar adını hiç duymadığımız Acilciler, onun lideri Mihraç Ural kimdir? Ne zaman ortaya çıktılar? NATO kapsamı ülkelerinde ne zaman biri öldürülse ya da bomba patlatılsa hemen devreye bir cover story (örtme operasyonu) girer. Burada amaçlanan, suçu gerçek faillerden alıp bir deliye, asker kaçağına ya da madde bağımlısına yıkmaktır. Cover story’de medya en çok işe yarayan araç konumundadır. Şu anda Reyhanlı patlamalarını Mihraç Ural ve Acilciler ve haliyle El-Muhaberat’a yüklemek işin sulandırma ve örtbas etme kısmı.
Elbette gözaltına alınanlar El-Muhaberat elemanları ama onları bu işe iten esas beyin kim? Oraya gelmeden hemen şunu da söyleyelim. Eğriye eğri, hükümetin Suriye politikası iflasın iflasıdır. Bölge dinamiklerini bilmeden, her ülkeyi birbiriyle aynı zannederek hareket etmenin faturası böyle ağır olur. Libya’da NATO devreye girdi ve Rusya ABD’nin her zamanki tatlı vaatlerine kandı. Libya’da kazık yiyen Rusya bu sefer Suriye’de belirleyici aktör olduğunu gösterdi.
Türkiye bölgesel güç, süper güç değil. Bir ülkenin rejimini değiştirecek kadar etkisi yok. Pentagon’un yıllık savunma harcaması 683 milyar Dolar, Türkiye’nin gayri safi milli hasılası 780 milyar Dolar. Ayrıca hem ABD hem Rusya –artı İngiltere ve İsrail –askeri güç bakımında bizi yaya bırakırlar. Yani reel-politik denilen kavram gözardı edilemez.
Tekrar olaya dönersek… Patlama meydana geldikten sonra İçişleri Bakanı Muammer Güler ilk açıklamasında bomba yüklü araçların Rakka’dan geldiğini söyledi. Rakka muhaliflerin hüküm sürdüğü bir yer ve neredeyse tamamen El-Kaide’nin kontrolünde. MİT de Rakka’dan geldiğini söyledi. Peşinden Emniyet araçların Lazkiye’den geldiğini ve arkasında Acilciler olduğunu söyledi. Yani ülkenin güvenlik kurumlarının yaptığı açıklamalar birbiriyle örtüşmüyor.
Eğer uçağınız düşürüldüyse, Cilvegözü Sınır Kapısı’nda 17 vatandaşınız öldüyse ve o bölgenin az ilerisinde bir savaş varsa, siz devlet olarak orada göz açtırmamalısınız. O suçlu, bu suçlu demenin faturası 50 can oldu. Reyhanlı’dan gelen haberler sınır kapıları ve kontrol noktalarının kevgire döndüğünü ve kimsenin olan bitene ses etmediğini söylüyor.
Özellikle MİT bomba yüklü araçlar konusunda yanıltıldıysa, bilin ki burada üçüncü bir istihbarat teşkilatı vardır. Minibüslerin içinde özel düzenek kurmak, Suriye paralarıyla yakalanmak ve faillerin kendilerini bu kadar kolay ele vermeleri inanılır gibi değil. Ayrıca Reyhanlı’da araçların giriş ve çıkışlarını izleyen MOBESE kameraları olmaması ve plaka tanıma sisteminin olmaması neyle izah edilir?
Peki Reyhanlı’daki patlamanın bölgeye etkisi ne olur? Yani bu işi kotaranların temel hedefi nedir? Irak’taki kaosun benzeri Suriye’de olsa bu en çok kimin işine gelir? Barack Obama yönetimi Suriye konusunda asla bir operasyona girişmeyeceğinin sinyallerini net bir şekilde veriyor. Obama ve Dışişleri Bakanı John Kerry’nin iyi niyetli olduğuna şahsen inanıyorum.
Beril Dedeoğlu dünkü Star gazetesinde, ’Türkiye’nin Ortadoğu’da birden fazla etnik dini unsurla yürüttüğü siyasetin kendisini Ortadoğu dengeleri açısından vazgeçilmez kılacağı gerçeği kimleri fazlasıyla telaşlandırmış olabilir diye sormak gerekir. Bu ülkeler Türkiye ile sorunlu ilişkileri olan, Türkiye’yi siyaseten aralarına almayan, Türkiye’nin yaptığı enerji ya da büyük ekonomik anlaşmalarda adı geçmeyen, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de rakip olarak gören, hazar havzasında sınırlamaya çabalayan güçlü ülkeler olmalıdırlar… Bu durumda ’öteki’ ve şahin Avrupa’ya, onların müttefiki Avrupa ülkelerine ve tabii ki bunlarla kader ortaklığı yapmış içerideki ortaklara bakmak lazım’ yorumunda bulundu.
Beril Dedeoğlu’nun şahin dediği, benim ise ’Pentagon-CIA ve Ulusal Güvenlik Teşkilatı’ dediğim Amerikan derin devleti bu bombalamayı yapmış olabilir. Elbette bu grubun en büyük ortağı İsrail’i asla gözardı etmemek lazım. Bu gruba istihbarat konusunda yardım eden Emniyet ama özellikle MİT içindeki bazı odakları da unutmayalım.
Brookings Enstitüsü, American Enterprise ve War Studies (Savaş Çalışmaları) Enstitüsü’nün bu bölgeyle ilgili yazdıkları raporları ve oynadıkları savaş oyunlarını da dikkatle incelemekte fayda var. Bu üç enstitünün bütün üyeleri CIA, Pentagon ve Dış İşleri Bakanlığı’ndan seçilir. Resmin büyüğünü görür, El-Muhaberat’ın bir taşeron olduğunu unutmazsak patlamayı kimin yaptığı ortaya çıkar.