Süleyman Şah Türbesi’ndeki 28 asker
Türkiye dün yayınlanan ses kayıtlarıyla çalkalandı. Peki, vatan haini kim, kayıtları yayınlayanlar mı yoksa içeriği mi? Murat Tolga Şen yazıyor.
Dün, bana göre turpların en büyüğü olan bir tape yayınlandı. Hemen ardından Youtube erişime kapatıldı. Hiç şaşırmadım. Bugün de Facebook, Vimeo ve hatta Instagram giderse yine şaşırmam. Birileri tapeleri saçmaya, diğerleri de bizi ankesörlü telefona dahi muhtaç etmeye kararlı sanırım.
Kimin Tom, kimin de Jerry olduğunu henüz bilemediğimiz bu savaşta hepimiz komplo teorisyeni olduk çıktık. Örneğin ben Gezi’den önce sadece sinema ve TV üzerine yazılar yazıyor, en fazla “Ne olacak bu dizilerin hali” diye dertleniyordum.
Şimdi hepimizin ortak kaygıları var. Keyifleri askıya astık, tanrılarla titanların savaşını izliyoruz.
Bugün herkes diğerini “vatan haini” olmakla suçluyor. Peki, hangisi vatan hainliği, tape’nin kendisi mi yoksa içindeki muhabbet mi?
Hükümete yakın medya ortak bildiri yayınladı: 'İğrenç ihaneti lanetliyoruz' Bu gazeteler ve internet siteleri, ses kayıtlarının yayınlanmasını protesto etti. “Devlet sırrı”, “Stratejik plan” diye bir şeyler geveliyorlar ama 28’i geçtim, bir insanımızın dahi canına kast edilmiş olsa ortada ne sır kalır ne de strateji!
Bu ülkede yaşayan dindar insanlar da buna inanırlar, hani derler ya, “Kuran’da yazıyor” diye, gerçekten öyle…
"Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de birisinin hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur" (Maide Sûresi: 32)
Dün yayınlanan tape’yi dinledikten sonra, başka hiç kimseyi değil, Süleyman Şah Türbesi’nde nöbet tutan 28 askeri düşündüm.
Bu ülkede yaşayan her genç barış içinde yaşamak ister ama gerekirse ayak bastığı, ev kurduğu toprağı korumak için savaşmaktan geri kalmayacaktır. Barış zamanında nöbet tutmak için ise inanca ihtiyacınız vardır, halkınıza, devletinize, sizi geride bırakmayacaklarına inanır, siz de onlara omuz verirsiniz.
Şimdi… Bu kasetlerin sesi oraya kadar gitmişse eğer, oradaki 28 canın nasıl çöktüğünü hayal edin. Ne yani! Kendi kutsalına saldırmaktan çekinmeyen ve bunun için kendi halkını öldürmeyi dahi göze alan siyasi ve askeri bir inisiyatifle mi karşı karşıyayız?
Oysa, 25 Mart 2014'te Başbakan, Süleyman Şah Türbesi'ne yönelik tehdit ile ilgili sorulan soruya;
“Böyle bir yanlışlık olacak olursa gereği neyse yapılacaktır. Bu topraklar bizim toprağımızdır. Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye'ye yapılmış bir saldırıdır." diye cevap veriyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise yaptığı açıklamada, "Süleyman Şah Türbesi'nin bulunduğu toprakların uluslararası hukuk gereğince Türk toprağı olduğunu ve bir tehlike söz konusu olması halinde her türlü karşılığın verileceğini" belirtiyor.
Vatansever söylemler bunlar, hani filmlerde görünce biz bile gururlanırız. ABD binlerce kilometre ötedeki insanlarını, kurumlarını korumak için inanılmaz bir çaba verir, kahramanca çarpışmalar yaşanır, geride kalanlar uçağa vs. bindiğinde elini sıkıp “evine hoş geldin” falan deyip kendilerine özgü selamlaşmalar yaparlar.
Gerçek hayatın kurgusu bambaşka… Dün bazılarına göre “vatan hainliği” sayılabilecek bir sızdırmanın içeriğine yoğunlaştığımızda gördüğümüz şey şu;
Suriye’nin Süleyman Şah Türbesi’ne saldırması şiddetle arzulanıyor, bunu bir imkan/fırsat olarak görmek gerektiğinden bahsediliyor.
Oldu ki Suriye böyle bir şeye kalkışmadı, hazır ortaya böyle bir ihtimal çıkmışken biz saldıralım. 4 adam gönderelim, boş alana 8 füze atalım deniyor. Ya isabet ederse?
Bu kadarına da pes artık!
Devletin kendi kutsalını elleriyle roketlemesini geçtim, oradaki 28 vatan evladının bir lego oyuncağından bile daha fazla kıymeti yok mu? Ailelerine bir sorsanıza, "yakınlarına bir yere 8 füze atıp savaş başlatacağız, biz gelene kadar Suriyeliler işlerini bitirmez umarım" desenize...
Neymiş, yayınlayanlar vatan hainiymiş! Öyle olduğundan hiç şüphem yok ama yayına konu olanlar da iyice bir düşünsünler, vatan nedir, nasıl hainlik edilir?
MURAT TOLGA ŞEN / [email protected]