Suikast olsa bile açıklanamaz! Asıl “sislenme” beyinlerde mi?

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter “kaza”sının suikast olsa bile belli nedenlerle açıklanamayacağı öne sürdü.

Efendim: İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve mahiyetindeki heyetin Azerbeycan ziyaretinden dönerken helikopterin düşmesi ve ölmeleri haklı olarak tüm dünyayı sarstı ve tedirgin etti. Ancak o andan beri dikkatimi çeken bir nokta var. O da İran resmi kaynaklarının daha ilk andan itibaren düşüşünün “olumsuz hava koşulları sebebiyle sert iniş yapması” yüzünden olduğuna dair bir yaklaşım içinde olmaları. Bundan ise daha ziyade “sislenme” olayı kastediliyordu herhalde.

Öyleyse başka ne diyebilirler ki? Hele o aşamada. Lakin bunu demeleri bile aceleci bir açıklama. Henüz ortada bir etraflı araştırma yok çünkü. “Olay suikast” ya da “Şunlar yaptı” diyemezler herhalde. O zaman sorumlu tuttukları her kim ya da ülke ise ona savaş açmaları gerekir. Ki, bu normal zamanlardaki atıp tutmalara benzemez. Gereği neyse yapmaları gerekir. Toplumsal infiali de cabası…

Açıklanmak İstenmiyor mu?..

Söz konusu olay eğer bir suikast ise bu ancak “Gizli suikastlar” kategorisinde değerlendirilebilir. Gizli suikastlar ise doğası gereği üzerinde şüphe olsa dahi tam olarak izah edilemeyen veya tam olarak açıklanamayan türde suikastlardır. Tabanca, tüfek, bomba, vb ile yapılan “Açık suikastlar”dan farkı budur. O yüzden suikastçı odakların çok tercih ettikleri bir yöntemdir. “Temiz iş” yani!..

Zaten eğer öyleyse suikastçı odakta -her kimse- buna güvenir. Devlet içinde çok azınlık bir kesim bunu bilir ama açıklayamaz. Açıklayamaz çünkü bunun siyasi, hukuki, diplomatik hatta askeri sonuçları doğar. Tam tersine örtbas etme çabasına istemeden bile olsa ortak olunur. Ondan sonrası “geçmiş olsun, bir bardak su içebilirsiniz” modudur. Susmak herkesin işine gelir!..

Bizde de Öyle Olmadı mı?..

Belki daha sonra bir mesajı, bir “misilleme”si olur ama bu da olayın çapıyla doğru orantılı olamaz. Örneğin “ABD yaptı” diye düşünülüyorsa ABD Başkanının uçağını mı düşürecekler? Onun yerine kontrollerindeki bir örgüt vasıtasıyla dünyanın herhangi bir yerindeki Amerikan hedefinde patlayan bir bomba attırılır mesela. Atıyorum İsrail yapmış olsa ne yapacaklar ki? Atom bombalı İsrail’e füze fırlatma şovuna benzemez bu iş. Yahut diyelim ki asıl sebebi İran’daki yönetim klikleri arasında bir hesaplaşma olsun. ( O halde bu bilinçli bir yönlendirmedir!) Bunu nasıl açıklayacaklar ki? Sonu toplumsal bölünme ve iç savaşa kadar varabilir.

Bizde de öyle olmadı mı? Örneğin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı sabotajla düşürülmedi mi? Muhtemelen arkasında ABD vardı. Ne yapabildik ki? Tam tersine daha ilk andan en yetkili ağızlardan “Buzlanma” açıklaması yapılması suretiyle olay saptırılmadı mı? Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin sabotaj sonucu düşürüldüğünü düşünüyoruz da ne değişti? Isparta Atlas Jet olayına dair gerçekten dişe dokunur bir cevap alabildik mi? İçinde zehir, araba kazası, intihar, kalp krizi geçirten farmakolojik yüklemeler, kundaklama, vb gibi yöntemler geçen diğer vakaları saymamayım en iyisi?..

Sersemletici Suikastlar!..

Bu tarz suikastlar yönetimleri “Sersemletici suikastlar” arasındadır. Ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini bilemezler. Herkes “O mu, bu mu” derken zaman akar gider, olay çok başka yönlere çekilir (Kamuoyu tersini düşünse bile!) ve süreçte soğutulmaya bırakılır. (Hatta gaz almak için kimi “Sorumlular” bulunup, koftiden yargılanabilir bile!) Bu arada zihinler yeniden formatlanır, istenen yönde şekillendirilir. Sersemletmeden iyice aptallaştırmaya kadar geniş bir yelpazeye yayılır!..

Bu olayda her ne kadar şu an için “kaza” gibi görünmesine, o yönde kanaat ve “deliller” pompalanmasına rağmen muhtevası gereği şüphelidir. Üç gün sonra aksine soru ve kanaatlerin ortaya atılmayacağının garantisi yoktur. Eğer varsa “gerçek” kamuoyuyla paylaşılmaz çünkü. Devletlerin “Sinir ve algı merkezleri” bunu bilirler ama işin doğası gereği açıklayamazlar. Bu tarz olaylarda kamuoyu ile paylaşılmayan çok şey vardır. Açıklarlarsa işler daha da karışır. Bu anlamda olay sislenmeye bırakılır. Trajik bir sıkışma ve çaresizlik halidir bu!..

“Sislenmiş Beyinler”deki En Tehlikeli Sis Türüdür!..

Şu an olayın başrolünde “sis” gözüyor. Herkes ezberletilmiş şekilde bir “Sis duvarı” ndan söz ediyor. (Her nasılsa konvoydaki diğer iki helikoptere bir şey olmuyor. Belli ki sadece “hedef” teki helikopter düşüyor. Muhtemelen bu olayda “Elektromanyetik -teknik bir müdahale” ya da karıştırma - saptırma yapılmış olabilir. Zaten “Sert iniş” de ne yahu? Düşmenin / Düşürülmenin yahut Çarpma / Çarptırılmanın adı “Sert iniş” olmuş sanırım!) Bana kalırsa bu gibi durumlarda sislenme, puslanma önce beyinlerde oluşuyor veya oluşturuluyor. Asıl sabotaj zihinleredir!..

Zaten o oluştuktan sonra işler kolay. Kim ne derse desin kanaat bir kere yerleşmiş oluyor. Sonrasında söküp atmak kolay olmuyor. Dolayısıyla bu gibi olaylarda kim ne derse desin bir “pay” bırakmak ve soru sormaktan asla vazgeçmemek gerekiyor. Yüzde 99 kaza olsa bile ilkesel olarak önce yüzde 1’e bakmak gerekir!..

Ölenler Şehirlerarası Otobüs Kazasındaki Sıradan Yolcular Değildir!..

Dünya ve Türkiye suikastlar tarihi ve bilhassa da benim kişisel takıntı alanım olan “Gizli Suikastlar / Şüpheli Ölümler” konusu bunları ispatlıyor. Peki biz bunun bir suikast olup olmadığını nasıl anlayacağız? Resmi açıklamalara, medyada yer alan haberlere göre mi? Elbette hayır! Biz bu olayın süreçteki sonuçlarına, İran, dünya ve bölge siyasetine nasıl yansıdığına, hangi taşları yerinden oynatacağına bakarak anlayacağız. Yakında o da anlaşılır!..

Gözümüze sokulan deliller, sanki her şeyi çözmüş gibi konuşan “uzman görüşleri”, medya manipülatörleri ne derse desin olay şüphelidir. Ölenler şehirlerarası otobüs kazasında ölen sıradan yolcular değildir. Dediğim gibi: en tehlikeli sislenme türü “Beyinsel sislenme” dir!..

22. 05. 2024.

NOT: Bu arada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında yaptığı uyarıcı ikaz manidardı. Bahçeli, İran’da yaşananların Türkiye’de de yaşanabileceğini belirterek, “Türkiye’de de yaşanabileceğini düşünmek bir vehim değil, suyu uyutup kendisini ayık tutan mihrakların gerçek niyetlerini az çok yorumlamış olmamızın sonucudur” demekteydi. Bu ise bir “tehdit değerlendirmesi” yapıldığını gösteriyordu.