Star yazarından sürpriz yazı! Yolsuzlukla suçlanan bakanların durumu dramatik!
AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a en yakın işadamlarından Ethem Sancak'a Star gazetesinde yolsuzlukla suçlanan bakanları eleştiren bir yazı yayımlandı.
Ahmet Taşgetiren, Erdoğan ve hükümetin "darbe girişimi" dediği 17
Aralık sürecinde istifa etmek zorunda kalan dört bakanın "durumunun
dramatik olduğunu, tasarruflarının savunulabilir olma özelliğinin
aşındığını" yazdı. Suçlanan isimlerin "bakan olmasalardı elde
edemeyecekleri" şeyler olduğunu belirten Taşgetiren, "Öyle ince
dokunuşlar var ki, onlar, bakan olmadığınız zamanda sizin ve
yakınlarınızın elde edemeyeceği nitelik arz ediyor. Dokundunuz ve
milyarlar bir yerden bir yere aktı. Dokunmasaydınız, onlar kamunun
bütçesi içinde kalacaktı" ifadesini kullandı.
Taşgetiren, “Yolsuzluklar karşısında sıfır toleranslı bir dönemin
beklendiğini belirtmek istiyorum yeni hükümet kadrolarına. Derler
ki kadim İslam büyükleri böyle durumlar için 'Sefasını başkaları
sürer, vebali siz yüklenirsiniz.' Bu da akıl işi değildir. Ben bunu
Ak Partinin tepe kadrolarının çok iyi bildiklerine inanıyorum"
dedi.
Ahmet Taşgetiren'in Star gazetesinde "Sıfır tolerans" başlığıyla
yayımlanan (7 Aralık 2014) yazısı şöyle:
Sıfır tolerans
Ak Parti iktidarında “İşkenceye sıfır tolerans”ta epeyce yol
alındı.
“Yoksullukla mücadele” ekonominin genel yapısından gelen sorunları
çözmenin zorluğu içinde, geliştirilen telafi mekanizmaları ile bir
ölçüde sürdürülüyor. En azından Ak Parti kadrolarının “Yoksula kol
kanat germe hassasiyeti”ni anlayabiliyorsunuz.
“Yasaklar” konusunda iradeyi net olarak görebiliyoruz. O bir sistem
restorasyonunu gerektiriyor ve iktidar, zamanın akışı içinde güç
yetirebileceğine inandığı ölçüde adımlar atıyor.
“Yolsuzluklar” konusuna gelince sanırım o alan, iktidarın en zor
sınavına tekabül ediyor.
Aslında yola “Yolsuzluklarla mücadele” niyetiyle çıkıldı. “3 Y”nin
bir ayağını yolsuzluklarla mücadele oluşturuyordu.
Ama bu alan, sistem restorasyonundan öte bir şeyi, onarmayı
gerektiriyordu, insan nefsinin kendine yontma güdüsünün
terbiyesini, kontrol, hatta zaptu rapt altına alınmasını, “Ben”in
onarılmasını gerektiriyordu. Yasal düzenlemelerin yetmediği bir
alandı burası. Çok, çok, çok ciddi bir zaptu rapt psikolojisi
içinde hareket etmeyi gerektiriyordu.
Hatırlıyorum, Refah Partisi belediyelerde iktidar olmaya
başladığında, dindar kadroların para ve siyasi rant ile ilişkisinin
sorunlu hale gelmesini konuşmaya başlamıştık. Belediyelerin
sokaklarda büfe kurma hakkı vermesi bile, bir rant tartışmasını
beraberinde getirmişti.
Merkezi iktidar demek, ülkenin tüm varlığı üzerinde tasarruf
yetkisi demekti. Ve en yukardan aşağıya doğru, yüzbinlerce -
milyonlarca insanın bu yetkiyi şu veya bu şekilde kullanması, yani
yüzbinlerce- milyonlarca insanın temiz kararlar vermesi, temiz
uygulamalar yapması - yapmaması demekti.
İnsanın içinde “meşrulaştırma” gibi bir sapma duygusu her zaman var
olmuştu. Meşrulaştırma, yani aslında meşru olmayan bir şeyi, nefsi
yontmalarla kabul edilebilir, içe sindirilebilir hale getirme.
“Günah yazma Allahım”dan, “İster yaz ister yazma”ya kadar uzanan,
“Nefs”in insan aklına ve kalbine tahakküm hali...
Bence bu alan, her an teyakkuz halinde bulunulmasını gerektiren bir
alandır. Hem tek tek kendi iç dünyamızın hem de, yönetimimiz
altında bulunanların “Hesap verme duygusu” içinde bulunmasını
gerektiren alan.
Bu alanda çok tartışma var.
Bu alan aynı zamanda iktidarın en çok yıpratılabilme potansiyeli
bulunan alan.
İktidar 17-25 Aralık operasyonları ile tam da bu alanda bir can
pazarına sürüklendi.
O zamandan beri daha yoğun olmak üzere iktidar, muhalefetin boy
hedefi oluyor.
Siyasi iktidar, bu hamleyi, siyasi bir savaşın uzantısı olarak
okudu, “Paralel yapı” problemi ile içiçe değerlendirdi, toplumda
böyle bir karşılık oluşturdu, Ak Parti tabanı da, bu savaşı çok
daha fazla önemsediği için yolsuzluk iddialarını ikinci planda
görmeyi, dolayısıyla iktidara desteğini sürdürmeyi tercih etti.
Ama yolsuzluk duyarlılığı ortadan kalkmadı.
Şimdi, Meclis Komisyonunda 4 Bakanla ilgili soruşturma devam
ediyor.
Her gün yolsuzluk iddialarına ve bakanların - savunmalarına ilişkin
bilgiler medyaya yansıyor.
Bir kere yolsuzluk iddialarına hedef olan bakanların son derece
dramatik bir durumda olduklarının altını çizmek lazım. “Dramatik”
yani, dün bakanlık yapmışsınız ve bugün sanık sandalyesindesiniz.
Didik didik ediliyorsunuz. Her şeyin hesabını vermek
durumundasınız.
Zor bir ortamdır bu. Ben benzeri bir yargılanmanın “Mahşer”de
gerçekleşeceğini düşünür ve titrerim. Üstelik orada, Kur’an
bildiriyor ki, “ağızlar itiraf etmese bile eller, ayaklar, hatta
deriler konuşacak.” Hani “parmak izi” arıyoruz ya bir suç alanında,
aynen onun gibi.
Bakanların tasarruflarına baktığımda, kendi içinde meşrulaştırmalar
yaşandığını, ancak bunların mahşer ortamına, yani kamuoyu önüne
çıktığında savunulabilir olma özelliğinin aşındığını görüyorum.
Öyle ince dokunuşlar var ki, onlar, bakan olmadığınız zamanda sizin
ve yakınlarınızın elde edemeyeceği nitelik arz ediyor. Dokundunuz
ve milyarlar bir yerden bir yere aktı. Dokunmasaydınız, onlar
kamunun bütçesi içinde kalacaktı.
“Kalbine danış” der İslam. Kalbi de, Allah’a danışacak, Mahşerde
hesabı verilecek bir bilinçle yüklemek lazım.
Elhasıl, “Yolsuzluklar karşısında sıfır tolerans”lı bir dönemin
beklendiğini belirtmek istiyorum yeni hükümet kadrolarına.
Şeffaflık paketi hazırlandığı haberleri buna işaret.
Derler ki kadim İslam büyükleri böyle durumlar için “Sefasını
başkaları sürer, vebali siz yüklenirsiniz.” Bu da akıl işi
değildir. Ben bunu Ak Partinin tepe kadrolarının çok iyi
bildiklerine inanıyorum.