Star yazarından operasyon tepkisi: "Yargı Cumhuriyet ile Sözcü’nün yakasından düşsün"
Sözcü gazetesine operasyon yapıldığı gün sosyal medya hesabından itiraz eden Star yazarı Ardan Zentürk, bugün de köşesinden yargıya, "Cumhuriyet ve Sözcü'nün yakasından düşün" çağrısı yaptı.
Star gazetesi yazarı ve 24 TV programcısı Ardan Zentürk, geçtiğimiz
günlerde Sözcü gazetesine yönelik FETÖ operasyonuna karşı
çıkmıştı.
Zentürk, Star gazetesinde yayımlanan "Cumhuriyet ve Sözcü..."
başlıklı bugünkü yazısında Cumhuriyet ve Sözcü'ye yönelik
başlatılan operasyonları bir kez daha eleştirdi.
Cumhuriyet ve Sözcü'nün demokratik sistem için faydalı gazeteler
olduğunu vurgulayan Zentürk, "FETÖ’nün devlet ve siyaset içindeki
tüm unsurlarının temizlenmesi bağımsızlığımız için bir numaralı
hedeftir. Bu mücadelenin yargı veya siyasetten kaynaklanan şu veya
bu kararlarla “sulandırılmasına” asla izin veremeyiz!..."
ifadelerini kullandı.
Zentürk ayrıca Can Dündar'ı da Cumhuriyet'i "FETÖ organına
çevirmekle" eleştirdi.
İşte Zentürk'ün ilgili yazısı:
"Cumhuriyet ve Sözcü, demokratik sistem için faydalı gazetelerdir.
En büyük faydaları, ülkeyi yöneten sivil siyaset, özellikle de
Erdoğan içindir.
Sene 1988... Güneş gazetesi... Dönemin ANAP kadrolarının iktidar
gücünü istismar eden tutumları nedeniyle vatandaş adına muhalefet
hakkımızı kullanıyoruz... Mehmet Barlas, genel yayın yönetmeni, ben
yazı işleri müdürüyüm. Özal aradı. Barlas, telefonun diafonunu
açarak söylediklerini duymamı sağladı: Bak Mehmet, Cumhuriyet,
Milliyet, diğerleri benim hakkımda bir şey yazdıklarında memnun
oluyorum, çünkü parti grubum ve teşkilatım etrafımda kenetleniyor.
Ama sizin gibi gazeteciler bunu yaptığında büyük bir sarsıntı
oluyor, buna izin vermem.
İktidar partileri için durum budur. Meclis’teki muhalefet kadar
muhalif medya da iktidar partilerinin siyasi saflarını
sıklaştırmasını, rehavete kapılmamasını sağlar, muhalefeti cılız,
muhalefet medyası yok olmuş bir ülkede iktidarın da başı belada
demektir. Toplum karşısındaki duruşunu ayarlayamaz, ilişkiler ağı
çürümeye başlar ve en önemlisi siyasetin kaderini belirleyen
“toplumsal dip dalgalara” hazırlık konusunda savunma mekanizmaları
çöker.
Demokrasinin medyaya yansıyan yüzünde kartlar açık oynanıyorsa,
kurumsallaşma keyiflidir. Bir grup medya hükümeti destekler, diğeri
muhalif olur, her ikisinin de toplumsal/siyasal karşılığı vardır.
Hükümeti destekleyen medyaya “yandaş” ve “havuz medyası” demek ne
kadar anti-demokratikse, muhalefet medyasının baskı altında olduğu
görüntüsü de o kadar anti-demokratiktir.
Yıllardır, hükümetin çalışmalarının arkasında duran gazetecileri
“yandaş” diye adlandırıp anti-demokratik linç mekanizması
geliştirenler, bugün, yargının uygulamaları karşısında yine
demokratik iklimin sarsılmaz iradesine sığınmak zorundalar.
Demokrasi ve hoşgörü hepimize lazım. Medyanın özeleştiri yapmasının
zamanıdır.
Yargı tamam da, bir de vicdan var...
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ulusal güvenlik riski
FETÖ’dür.
Suriye-Irak kaynaklı riskleri tarif edebiliyoruz, PKK yaklaşık 40
yıldır tanıdığımız, ne yapacağını nerede bulacağımızı bildiğimiz
bir örgüt, DEAŞ küresel anlamda tanımlanmış bir yapıdır.
FETÖ sinsi ve devlete sızmış bir emperyalist çetedir.
FETÖ’nün devlet ve siyaset içindeki tüm unsurlarının temizlenmesi
bağımsızlığımız için bir numaralı hedeftir. Bu mücadelenin yargı
veya siyasetten kaynaklanan şu veya bu kararlarla
“sulandırılmasına” asla izin veremeyiz!..
15 Temmuz’da bu çetenin işgal amaçlı kanlı girişimini canı pahasına
püskürtmüş millet, yargı ve siyasetten kararlı ve tutarlı mücadele
beklemektedir.
Muhalifi, destekçisiyle milletin Erdoğan’a şükran borcu vardır. O,
tehlikeyi erken fark etmiş, tüm engellemelere göğüs gererek bu
örgütle mücadeleyi en yüksek noktaya taşımıştır.
Bu hayati önemdeki mücadelede Erdoğan’ı zor durumda bırakabilecek
bir takım uygulamalara sessiz kalmak, önce mücadeleye sonra da
Erdoğan’a ihanet kıvamındadır.
Yargının “sizin bilmediğiniz neler var sabırlı olun”
açıklamalarının bu memlekete nelere mal olduğunu hepimiz yaşadık,
böyle bir deneyimden sonra hiç bir şey olmamış gibi yaşayıp
gitmemiz mümkün değildir. “Terör örgütü üyesi olmamakla
birlikte...” diye başlayan o hukuki tanımlamayı da kabullenmek
zorunda değiliz.
Yargının önüne vicdanımızı koymak zorundayız.
Bu durumu kabullenemeyiz...
Kimlik vermeyeceğim, tahliyeler yaşanıyor, açık FETÖ’cü kimlikleri
belli şahısların ellerini-kollarını sallayarak dolaştıkları bir
ortamda, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Musa Kart, Oğuz Güven, Ahmet
Şık, Güray Öz gibi kimliklerini çok iyi tanıdığım meslektaşların
aynı örgütle bağlantılı suçlamalarla cezaevinde bulunmalarını
anlamam mümkün değil. Aynı durum, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına
karşı sesini en sert yükselttiğini bildiğim Sözcü gazetesi
operasyonu için de geçerlidir. (Burak Akbay’a: Gazetende operasyon
var, yurtdışından açıklama yapıyorsun, atla uçağına gel
arkadaşlarının yanına, yüzleş, orada mı kalacaksın?)
İzledikleri politikaları, özellikle yazarlarının muhalif olmakla
“bulaşma”yı birbirine karıştıran seviyelerini hiç sevmem,
belirteyim, ama, yargı Cumhuriyet ile Sözcü’nün yakasından düşsün,
bırakın tartışmayı biz sürdürelim.
CAN DÜNDAR’A AÇIK ÇAĞRI: Meslektaşlar,kişiliğine
güvenip, benzer saiklerle seninle birlikte yola çıktı, Gazi’nin
emaneti Cumhuriyet’i FETÖ organına çevirdin, arkadaşların aylardır
hapiste, sen, Almanya’nın kucağında “jöntürkçülük” oynuyorsun.
Hayatında bir kez delikanlı ol, gel, ne yaptıysan adam gibi üstlen,
o meslektaşlar da rahata kavuşsun."