24 Nis 2017 14:48
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:38
Star yazarı "Sıkıldım artık" dedi, sitem etti: Gazeteci siyaset yapacaksa seçime girsin!
Star yazarı Ardan Zentürk, son dönem yaşanan mahalle tartışmalarından ve Cem Küçük/İslamcılar polemiğinden sıkıldığını yazdı.
Star yazarı Ardan Zentürk, "gazeteciliğin son yıllarda yanlış yolda
olduğunu, tartışma programlarında siyasetçilerden çok,
gazetecilerin kavga ettiğini" savunarak "Mahalleli olmak neyi
gösterir?" dedi.
"Oysa siyasetin gazeteci/köşe yazarının akıl vermesine değil, bilgi ve yerinde analizine ihtiyacı var, hepsi bu" ifadesini kullanan Zentürk, "Eğer siyasete yön vermek, bilgi ve birikimlerinizle memlekete hizmet etmek gibi bir derdiniz varsa, girin seçimlere, seçilin, yapın" diye yazdı.
Ardan Zentürk'ün "Gazeteci siyaset yapacaksa, seçime girsin" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Her işin bir haddi, hududu var... Siyaset, siyaset insanlarının işidir. Onlar tartışır, parti kurullarında alınan kararlar doğrultusunda karşılıklı siyasi disiplin sergiler, o günün siyaseti neyi gerektiriyorsa, o hedefler doğrultusunda mesai verirler.
Parti kadrolarında yer alırsın... Seçimlerden geçersin... Mahalli teşkilattan Ankara’daki meclise uzanan yolu yürürsün, geldiğin noktada birikim ve yeteneklerine göre görev alırsın...
Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, kendinden söz ettiğinde “40 yılın üstünde siyasetin içindeyim” diyor, belli ki 20’li yaşlarından bu yana siyasetin bütün kademelerini görmüş-geçirmiş, bugün, dünyanın konuştuğu bir lider olmuş.
Siyaset dediğiniz tılsımlı ama hayli zor mücadelenin yabana atılır tarafı olmadığını anlamak için aşağıdaki fotoğrafa bir bakın, ne demek istediğimi o fotoğraf anlatıyor.
Sabırla, eğilmeden, bükülmeden yürünen “uzun ince bir yoldan” söz ediyoruz... Paraşütle gelinen makamlardan değil...
Fotoğraf, merhum Necmettin Erbakan liderliğindeki bir hareketin nerelerden başladığını, o hareketin 1995’ten bu yana Türkiye’nin siyasi kaderine nasıl damgasını vurduğunu örnektir. Bu işler, gazetecilik yaşamı boyunca cuntalara bile üye olup, iki de bir “seni asacaklar” makaleleri döktürmekle olmuyor. Buraya Baykal’ın da bir fotoğrafını koyabilirdim, o da meselenin aslını anlatırdı.
Pekiyi, gazeteciye ne oluyor?..
Gazeteci, siyasetle ilgilenir ama siyasetin içinde “belirleyici rol” oynama hevesine kapıldığı anda sınırlarını aşmış olur.İşimiz, yaşanılan siyasi sürecin “büyük fotoğrafını” topluma sergilemek, onun siyasi kararlarını hür iradesiyle almasında yardımcı olmaktır.
Eğer birer “kanaat önderi” olmaya heveslenip, siyasetin labirentinde rotamızı bulma telaşına düşmeden , oturduğumuz yerden meseleyi yönlendirmeye çalışırsak, durum vahimdir.
Bunu yapana meslek sözlüğünde “gazeteci” değil, “aktivist” denir. Bir insan gazeteciliği kullanarak “aktivist” olabilir mi, evet, hem de bu iş çok kolaydır. Toplum seni “gazeteci” kimlikli düşünür, ama sen, o kimliğin sınırlarını esnekleştirerek siyasetin çarklarına mahküm edebilirsin...
“Siyaset dışı aktör”olarak siyasetin geleceğini belirleme gayreti, “gazeteciyim” diyen şahsı iki farklı rotaya sürükler: 1- Kaba bir “propagandist” olur, 2- “Aktivist” olarak marjinalleşip kolayca anti-demokratik zemine savrulur.
Her fikir cephesinden bu türlerden bulunur.
Oysa unuttukları ana nokta, siyasetçilerin de en az kendileri kadar ağızlarının laf yaptığı, siyasetin ana zemini içinde şekillenen yeni gelişmeleri ise kendilerinden çok önce görüp, pozisyon aldıklarıdır.
İşin gerçeği, “siyaset dışı aktörler” ne derse desin, siyasetin, kendi gerçekleriyle yürüdüğüdür.
Mahalleli olmak neyi gösterir?..
Kediler alıştıkları mekanı terk etmeyen, zamanla mekanın tutsağı olan varlıklardır. Gazeteci yılkı atıdır, kışın kahredici şartlarında yaşadığı özgürlükten sonra yaz sıcağında çiftçilerin yakalaması zordur. Onu dört tarafı çitlerle çevrili bir haraya hapsedersiniz, kaybedersiniz.
Bir mahalleyi beklemek hiç görevi değildir.
Bu meslek son yıllarda yanlış yolda. Tartışma programlarında siyasetçilerden çok, gazeteciler kavga ediyor. Televizyon ekranlarında siyasete akıl veren çok. Köşe yazıları ise, ülkeyi birbirine cepheleştirmenin gayretinde.
Halkı -af edersiniz- aptal yerine koymaya dayanan yüksek kibirli laflarla çevrelenen bir büyüklük hastalığı ile karşı karşıyayız.
Oysa siyasetin gazeteci/köşe yazarının akıl vermesine değil, bilgi ve yerinde analizine ihtiyacı var, hepsi bu...
Eğer siyasete yön vermek, bilgi ve birikimlerinizle memlekete hizmet etmek gibi bir derdiniz varsa, girin seçimlere, seçilin, yapın!..
İşin gerçeği bu...
Yok, siyasetin o zorlu yolculuğunu gözünüz kesmiyorsa, işinizi yapın, yeter.
Sıkıldım artık...
"Oysa siyasetin gazeteci/köşe yazarının akıl vermesine değil, bilgi ve yerinde analizine ihtiyacı var, hepsi bu" ifadesini kullanan Zentürk, "Eğer siyasete yön vermek, bilgi ve birikimlerinizle memlekete hizmet etmek gibi bir derdiniz varsa, girin seçimlere, seçilin, yapın" diye yazdı.
Ardan Zentürk'ün "Gazeteci siyaset yapacaksa, seçime girsin" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Her işin bir haddi, hududu var... Siyaset, siyaset insanlarının işidir. Onlar tartışır, parti kurullarında alınan kararlar doğrultusunda karşılıklı siyasi disiplin sergiler, o günün siyaseti neyi gerektiriyorsa, o hedefler doğrultusunda mesai verirler.
Parti kadrolarında yer alırsın... Seçimlerden geçersin... Mahalli teşkilattan Ankara’daki meclise uzanan yolu yürürsün, geldiğin noktada birikim ve yeteneklerine göre görev alırsın...
Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, kendinden söz ettiğinde “40 yılın üstünde siyasetin içindeyim” diyor, belli ki 20’li yaşlarından bu yana siyasetin bütün kademelerini görmüş-geçirmiş, bugün, dünyanın konuştuğu bir lider olmuş.
Siyaset dediğiniz tılsımlı ama hayli zor mücadelenin yabana atılır tarafı olmadığını anlamak için aşağıdaki fotoğrafa bir bakın, ne demek istediğimi o fotoğraf anlatıyor.
Sabırla, eğilmeden, bükülmeden yürünen “uzun ince bir yoldan” söz ediyoruz... Paraşütle gelinen makamlardan değil...
Fotoğraf, merhum Necmettin Erbakan liderliğindeki bir hareketin nerelerden başladığını, o hareketin 1995’ten bu yana Türkiye’nin siyasi kaderine nasıl damgasını vurduğunu örnektir. Bu işler, gazetecilik yaşamı boyunca cuntalara bile üye olup, iki de bir “seni asacaklar” makaleleri döktürmekle olmuyor. Buraya Baykal’ın da bir fotoğrafını koyabilirdim, o da meselenin aslını anlatırdı.
Pekiyi, gazeteciye ne oluyor?..
Gazeteci, siyasetle ilgilenir ama siyasetin içinde “belirleyici rol” oynama hevesine kapıldığı anda sınırlarını aşmış olur.İşimiz, yaşanılan siyasi sürecin “büyük fotoğrafını” topluma sergilemek, onun siyasi kararlarını hür iradesiyle almasında yardımcı olmaktır.
Eğer birer “kanaat önderi” olmaya heveslenip, siyasetin labirentinde rotamızı bulma telaşına düşmeden , oturduğumuz yerden meseleyi yönlendirmeye çalışırsak, durum vahimdir.
Bunu yapana meslek sözlüğünde “gazeteci” değil, “aktivist” denir. Bir insan gazeteciliği kullanarak “aktivist” olabilir mi, evet, hem de bu iş çok kolaydır. Toplum seni “gazeteci” kimlikli düşünür, ama sen, o kimliğin sınırlarını esnekleştirerek siyasetin çarklarına mahküm edebilirsin...
“Siyaset dışı aktör”olarak siyasetin geleceğini belirleme gayreti, “gazeteciyim” diyen şahsı iki farklı rotaya sürükler: 1- Kaba bir “propagandist” olur, 2- “Aktivist” olarak marjinalleşip kolayca anti-demokratik zemine savrulur.
Her fikir cephesinden bu türlerden bulunur.
Oysa unuttukları ana nokta, siyasetçilerin de en az kendileri kadar ağızlarının laf yaptığı, siyasetin ana zemini içinde şekillenen yeni gelişmeleri ise kendilerinden çok önce görüp, pozisyon aldıklarıdır.
İşin gerçeği, “siyaset dışı aktörler” ne derse desin, siyasetin, kendi gerçekleriyle yürüdüğüdür.
Mahalleli olmak neyi gösterir?..
Kediler alıştıkları mekanı terk etmeyen, zamanla mekanın tutsağı olan varlıklardır. Gazeteci yılkı atıdır, kışın kahredici şartlarında yaşadığı özgürlükten sonra yaz sıcağında çiftçilerin yakalaması zordur. Onu dört tarafı çitlerle çevrili bir haraya hapsedersiniz, kaybedersiniz.
Bir mahalleyi beklemek hiç görevi değildir.
Bu meslek son yıllarda yanlış yolda. Tartışma programlarında siyasetçilerden çok, gazeteciler kavga ediyor. Televizyon ekranlarında siyasete akıl veren çok. Köşe yazıları ise, ülkeyi birbirine cepheleştirmenin gayretinde.
Halkı -af edersiniz- aptal yerine koymaya dayanan yüksek kibirli laflarla çevrelenen bir büyüklük hastalığı ile karşı karşıyayız.
Oysa siyasetin gazeteci/köşe yazarının akıl vermesine değil, bilgi ve yerinde analizine ihtiyacı var, hepsi bu...
Eğer siyasete yön vermek, bilgi ve birikimlerinizle memlekete hizmet etmek gibi bir derdiniz varsa, girin seçimlere, seçilin, yapın!..
İşin gerçeği bu...
Yok, siyasetin o zorlu yolculuğunu gözünüz kesmiyorsa, işinizi yapın, yeter.
Sıkıldım artık...