STAR YAZARI FADİME ÖZKAN BAŞBAKAN'LA GEÇEN O BEŞ GÜNÜ YAZDI!
Star yazarı Fadime Özkan, Başbakan'ın çok gürültü kopartan açıklamalara dair ilk elden izlenimlerini paylaştı.
Başbakan’ı son yurt dışı gezisinde takip eden gazetecilerden Star
yazarı Fadime Özkan, gazeteci-Başbakan diyaloguna ve çok gürültü
kopartan açıklamalara dair ilk elden izlenimlerini paylaştı.
"Her gezi esnasında “havada” yapılan açıklamaların “aşağıda”
koparttığı gürültüye, yarattığı teyakkuza tanıklık etmiş bir
gazeteci olarak tahterevallinin diğer tarafına da şahit olacak
olmak heyecanlandırdı beni. Acaba ne oluyordu, nasıl oluyordu?"
Başbakan ile beş gün
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın beş gün sürecek Azerbaycan,
Ukrayna, Bosna-Hersek programını takip etmek üzere davet aldığımda
hem bunun büyük mutluluğunu duydum, hem de aldı mı beni bir
merak.
Her gezi esnasında “havada” yapılan açıklamaların “aşağıda”
koparttığı gürültüye, yarattığı teyakkuza tanıklık etmiş bir
gazeteci olarak tahterevallinin diğer tarafına da şahit olacak
olmak heyecanlandırdı beni. Acaba ne oluyordu, nasıl oluyordu?
Medya-iktidar çekişmesine dair söyleyeceklerimi bir başka yazıya
erteleyip izninizle, Başbakan’la seyahatin gazeteci gözüyle
tutulmuş son derece kişisel notlarına geçmek istiyorum:
Bir süredir iyice keskinleşen “yandaş-candaş” tartışmasına ve
itibar sui-kastı amacı taşıyan o ayıp tanımlamalara takılmadan,
Başbakan ile gazeteci olarak muhatap olmanın ne şişinip övünülecek
ne dövünülecek bir şey olmadığını bilerek bindim uçağa. Diğer
gazeteci arkadaşlarım gibi ben de işimi yaptım, Başbakan’a soru
sordum, programını takip ettim ve gazetem Star’a haber geçtim,
grubumuzun televizyonu 24’e izlenimlerimi aktardım.
Başbakan, kendisini takip eden gazetecilerle biri Kiev’de, biri
Saraybosna dönüşü uçakta olmak üzere iki kez buluştu. Erken
başlamış uzun ve yorucu bir günün sonuydu, saat gecenin 10’uydu ve
45 dakika olarak planlanan görüşme uzadı uzadı bir buçuk saat oldu.
Buna rağmen hala sorulmamış sorularımız vardı.
Söylemek bile abes ama, hem iktidarı hem Başbakan’la muhatap olan
gazetecileri zan altında bırakmayı amaçlayan bir kasıtla ima
edilen, bir süre sonra da sanki gerçekmiş gibi atıf yapılan saçma
bir duruma dair şahitliğimi de aktarayım: Basın toplantılarının
evvelinde ya da esnasında hiçbir gazeteciye hiç kimse tarafından şu
konulara girmeyelim denmedi, sınır çizilmedi, herkes neyi sormak
istiyorsa onu sordu.
Yıllardır bütün soruları kendisi sormaya, konuşmanın akışını tek
başına yönetmeye alışmış bir gazeteci olarak soru sorma hakkımı
dokuz gazeteciyle paylaşmak durumunda kalmanın bende yarattığı
travma da kayıtlara geçsin isterim. Şimdilik bundan şikayetçi
değilim elbette, atlattım bile. Lakin her seçimde oyunu artırarak
iktidar olmuş, yükselen Türkiye’nin son on yılına damga vurmuş, her
iki kişiden biriyle duygudaşlık kurmuş Başbakan Erdoğan ile özel
röportaj yapmak istediğimi de gizleyecek halim yok.
Ayrıca herkes bilsin ki, uçakta yapılan görüşmenin fiziki şartları
hakikaten soran açısından da zor, cevaplayan açısından da. Ses
havada boğuluyor, kulaklardaki basınç işitmeyi, sarsıntılar not
almayı zorlaştırıyor. Dar alanda kısa paslaşmalar da, fikri-sözü
takip de güçleşiyor.
Ekmeğini soru sorarak kazanan ve soru sormakla sorgulama yapmak
arasındaki ince çizgiye kafa yoran bir gazeteci olarak
vurgulamalıyım ki; sorulacak soruların çokluğu, vaktin darlığı ve
her gazetecinin önceliğinin farklılığı nedeniyle bu tür basın
görüşmelerini ve oradaki gazetecileri “soru sorulmuyor, konu
soruluyor” diye mahkum etmek doğru da değil ahlaki de. Etik derdi
ve kaygıları sahici olanlar hariç, bunu yapanların kahir
ekserisinin beklentisi, Başbakan’a ya da hükümet üyelerine
muhalefet etmek, iş öğretmek, “ah evet biz yanlış yapmışız”
dedirtip politikalarını değiştirmeye zorlamak, terbiye etmek,
hakaret etmek çünkü.
Söylemezsem çatlarım
Şöyle oldu: Başbakan’a Ümit Boyner’in açıklamalarıyla ilgili yorumu
soruldu. Başbakan açıklamayı o an orada duymuş olmalı ki Ömer
Çelik, Boyner’in sözlerini “bilgi almak hakkımız” kısmıyla ve
“hükümetin sivil buyurganlığı” vurgusunun altını çizerek aktardı.
Başbakan da “Ben bu konuda konuşurum ama konuşmayayım” diyerek
Afyon’daki patlamayla ilgili elindeki bilgileri kamuoyuyla
paylaştığını hatırlatıp süreci anlattı, Kılıçdaroğlu’nu sabotaj
iddiasındaki ısrarı nedeniyle eleştirdi ve sustu. Bir arkadaş
tekrar Boyner’in açıklaması... deyince Başbakan da “Kimin neye ne
kadar hakkı olduğunu onlardan öğrenmeyeceğiz. Boyner işine baksın”
dedi ve başka bir soruyu dinlemeye başladı. Olay bu. Bir cümlenin
sakınılmasına rağmen anlık bir tepkisellikle sarf edilmesi gerçeğin
bir boyutuyken sanki tasarlanmış özellikle söylenmiş gibi
tartışılması, manşetlerden inmemesi de bir başka boyutu.